BÖLÜM 1

113 13 41
                                    

WILLIAM

En son ne zaman huzurlu bir uyku çektim, hatırlamıyorum. Huzurlu uyku ne demekti, nasıl bir şeydi? Güne enerjik bir şekilde uyanmak, gözlerim ve zihnim tamamen dinlenmiş bir şekilde günlük hayatıma başlamak benim için bir elma ağacının en son dalına parmak uçlarında yükselerek ulaşmak kadar uzak bir olasılıktı. Kimsenin her rüyası anlamlı veya hatırlanabilir değildi. Fakat bazen insanlar yaşamlarındaki güzellikleri, hayal ettikleri şeyleri, unutulmaz anlardan kesitleri rüyalarına buyur ederken; benim son 5 yıldır rüyalarıma buyur ettiğim tek şey karanlık ve boğuk seslerdi. Karanlık, bileklerime kadar uzanan su ve yalnızlık haricinde başka bir şey hissetmem imkânsızdı. Rüyalarım canımı yakıyordu. Biliyordum, çünkü yüzümdeki yaş izleriyle uyanmamın başka bir sebebi olabileceğini düşünmüyordum. İç dünyamda acı çeken biri vardı ve ben ne kadar onu susturmaya çalışsam da sürekli kendine bir yer açmaya inat ediyordu sanki. Artık bu normal bir şey hâline gelmişti. Uyandığımda gördüğüm şeyleri sorgulamıyor, merak etmiyordum. Sadece bazen içimde yanan kora sebep olan şeyi çözmeye çalışıyordum. Ama bir uçurumun kenarında boşluğa bakmaktan farkı yoktu. Uçsuz bucaksız ve dibi görünmeyen...

"William." Birinin uğultulu sesi kulaklarımda çınlamaya başladığında, göğsüm sık nefes alıp verişimle hızla inip kalkmaya başladı. Bir el boğazıma sarılmış gibiydi, kafamı hareket ettirmeye çalıştığımda bir sızı boğazımdan çeneme doğru ilerledi. Kasılmış bacaklarımı hareket ettirerek bu baskıdan kurtulmaya çalıştım ama tek yapabildiğim kıyıya vurmuş bir balık gibi can çekişmekti. Bir kâbusun içinde olduğumu biliyordum ancak bu gerçekçi olay zincirleri gerçek dünyayla bağlantımı kesiyor, beni tamamen içine çekiyordu. Sanki son kez yapabiliyormuş gibi ciğerlerimi delercesine bir nefes çektim içime, elimi boğazıma atıp çırpınmaya devam ettim. Ayaklarımı saran su ağırlaştı ve ayaklarımı hareket ettiremedim.

"William." Adım kulaklarımda çınladı, çınladı ve katlanılamaz bir hâlde kulaklarımı kapladı. "William!"

Sesin sahibini biliyor gibiydim ama boğazımın etrafındaki sızı yüzünden odaklanmak çok zordu. Başımı eğip dizlerimin üzerine çöktüm ve su bedenimin alt kısmını tamamen içine çekerken bir ses daha duydum.

"Bir şey oluyor!" gözlerim aniden açıldı ve uzun soluklarla yatakta doğruldum. Daha etrafıma bakamadan sağır edercesine öten siren sesi yüzünden kulaklarımı nasıl kapatacağımı bilemedim. Bacaklarımı göğsüme doğru çektim, ellerimi kulaklarıma sıkıca bastırırken ıslak yüzümü koluma sürttüm. Yine ağlayarak uyandığımı biliyordum. Gözlerimi hızlı hızlı kırpıştırarak yaşları gidermeye çalıştım ve derin soluklar almaya devam ettim. Gerçekten uyanmış mıydım yoksa başka bir kabusa mı geçmiştim?

"Ne..." diye mırıldandım. "Ne oluyor?" gözlerim, odanın içinde az önce beni uyandıran arkadaşımı aradı. Kulaklarım patlamak üzereydi, zar zor nefes alıyordum ve odanın içi kıpkırmızı bir ışıkla kaplıydı. "Peter!" Bağırdım ama sesim çıkıyor muydu bilmiyordum bile. Nefes aldığımı hissediyordum ama uyanık mıydım ki? Peki titreyen bacaklarım? Gerçek miydi?

Kaç dakika geçtiği hakkında en ufak bir fikrim yoktu, hatta ne kadar zamandır oturduğum ve ellerim uyuşana kadar kulaklarımı kapattığım hakkında da. Ses bir anda dindi. Kulaklarımda belli belirsiz çınlamalar kaldı, göğsüm hızla inip kalkmaya devam etti. Ellerimi kulaklarımdan çekmeli miydim bilmiyordum bile. Sanki bildiğim her şey aklımdan uçup gitmişti. Beynimi kemiren düşünceleri bile kaybetmiş gibiydim.

"Will." Bir el bileğimi kavrayana kadar boşluğa bakmaya devam etmiştim. İrkildim, bileğimi kendime çekerken gözlerimi hızlıca elin sahibine çevirdim. Peter'ın korkudan rengi atmış beyaz yüzünü fark ettiğimde, yutkundum. Ben de mi böyle perişan görünüyordum?

14Where stories live. Discover now