BÖLÜM 9

20 5 8
                                    

BETTY

Güzel bir portre üzerinde çalışırken duyduğum tuhaf çığlıklarla birlikte, bütün dikkatim bir toz bulutu edasıyla dağıldı. Elimdeki fırça, irkilmem sonucunda dokunduğu nokta üzerinde kayarak çirkin bir iz bıraktı. Gözleri hüzünle beni izleyen zavallı kızın gözünün biraz aşağısında oluşmasına sebep olduğum bu çirkin iz, kendimi resmetmişim gibi ironik bir hâl aldı. Soğuk parmak uçlarımı yanağımdaki ize dokundurdum ve sıkkın bir nefes verdim. 

Fırçayı, düşmeyeceğinden emin olarak paletin üzerine bıraktım ve karmaşık renklere bulanmış ellerimi önlüğüme sürttüm. Tuvalin etrafından dolaşıp pencereye doğru ilerledim. Gözlerimi keskin bakışlarla etrafta gezdirip sesin kaynağını bulmaya çalışırken siyah giyimli adamlardan birinin, elinde yiyecek dolu poşetle yürüyen bir adamın bileklerini kelepçelediğini gördüm. Bu görüntü kaşlarımı çatmama sebep oldu. Uzanıp pencerenin kulpunu kavradım ve çevirdikten sonra açılmasını sağladım. Başımı dışarı uzatıp adamın ne dediğini duymaya çalıştım.

"Evde yiyecek yok be adam! Biraz insaf yok mu sizde? Benim çocuklarım aç!"

Bu cümleler, siyah giyimli adamın hiç de yüreğine dokunmuş görünmüyordu. Adamı kolundan tutup kaçmasına engel olmaktan başka bir şey yapmıyor, yüzünü dönüp de adamla göz göze gelmekten bile sakınıyordu. Elinde bir cop tuttuğunu fark ettim. Fakat asla böyle bir şiddete başvurmayacağını belli edercesine boşlukta sallıyordu onu. Adamı sürüklemesini seyretmekten başka bir şey yapamadım. Sokağın köşesini döndüklerinde ve görüş açımdan çıktıklarında, adamın sürüklenirken poşetinden firar etmiş elmaların dağılmış bir şekilde sokağın ortasında durduklarını gördüm. Kalbime bir ağırlık çöktü ve pencerenin kenarlarını tutan parmaklarımı beyazlayana kadar sıkarak almaya çalıştım hıncımı. İçimden bağırıp kötü sözler söylemek için can atıyordum ama yapamazdım. Bazen göz yummak zorunda kalırdı insan ve göz yumduğu gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kaldığında, ne kadar da kötü ve bencil olduğunu hatırlardı. 

Geri çekilip çaresiz bir şekilde pencereyi kapattım ve sinirle gerilen yüzümün yumuşaması için kendime biraz zaman tanıdım. Artık bu saçma duruma tolerans göstermek zorlaşıyordu ve herkes için bu durumun aynı olduğuna emindim. Hapse girmeden hapis hayatı yaşamak böyle bir şeydi demek ki.

Fırçayı tekrardan elime alıp tuvale birkaç dokunuş yapmak için kendimi zorladım ama olmadı. İstemeden bir kusur eklediğim portre, bana bütün hevesimin çoktan kaçtığını fısıldar gibiydi zaten. Gözlerimin önüne düşen perçemleri kulağımın arkasına sıkıştırdım ve örtüyü tuvalin üstüne atarken ruhumu saran huzursuzluğu hissettim. Boya lekeleriyle dolu önlüğümü bir yere sürüp de kazaya sebep olmamak için üstün bir çaba sarf ettikten sonra babama özellikle yaptırdığım, arkasına muşamba sabitlenmiş askıya astım ve ellerimi yıkamak üzere lavobaya girdim. Sabunu hiç utanmadan ellerime boca ettikten sonra dikkatlice ve özenli bir şekilde, boya izleri parmaklarımdan ayrılana dek ellerimi yıkamaya başladım. Suyla birlikte bir akış içinde olan boyaların rengarenk bir şekilde parmaklarımdan süzülüp gittiğini görmek, oldukça keyif vericiydi. 

Birkaç yıkamadan sonra ancak geçebilecek olan boyaları kazımaya çalışarak tenimin daha fazla tahriş olmasının bir anlamı olmadığından, ellerimi kurulamak adına havluya uzandım. Bu sırada gözüm aynadaki yansımama çarptı ve yüzüme bulaştırdığım kırmızı boyayı da o zaman fark ettim. Yavaşça elimi boyaya değdirdim. Tam da yanağımda, yara izimin üstündeydi. Düşünmemeye çalışarak boyayı suyla temizlemeye çalışsam da düşüncelerime engel olamadım. Kızın elinde tuttuğu çakının yanağıma savruluşu gözlerimin önüne geldi ve aynadan bakıp yara izimden akan kanın çeneme doğru ilerlediğini gördüğümde, kendimi geriye doğru attım. Sırtım duvara çarptığında, bu delice halüsinasyon bir çırpıda kayboldu ve silik bir şekilde yanağımda duran kırmızı boyayı hışımla yanağımdan temizledim. 

14Where stories live. Discover now