17. Bölüm; 'Maske'

200 29 94
                                    


İyi okumalar dilerim. Biraz uzun ve karışık bir bölüm oldu. Umarım okurken eğlenirsiniz ❤️ Herhangi bir kafa karışıklığı olursa yorumlarda sormanız yeterli olacaktır.

Öpüyorum hepinizii ballarım 💋

❄️

"Mayıs?"

Uykusuzluktan dolayı ağrıyan gözlerimi birkaç kez kırpıştırıp sulanmasına neden oldum. Saatten bihaber olarak oturduğum yerde dikleşirken, ağrıyan gözlerimi başım takip etmişti. Başım çatlıyordu. Biri sanki şakaklarıma bıçak sokuyor, beynimin içini ve loplarımı deliyordu. Öyle bir ağrıydı ki... Katlanılmazdı.

"Sana kahve yaptım." dedi Sedef ve halının üzerinde oturan bana yaklaştı. Avuçiçilerimle gözlerimi ovaladıktan sonra kafamı kaldırarak ona baktım. Benden farksız olan Sedef'in yüzünden yorgunluk akıyordu. O da benim gibi dün gece gram uyumamıştı. "Uykunu açar."

Dumanı tüten siyah renkli kupayı sehpaya bırakıp geri çekildi. Esnemekten son anda cayarak ağrıdan şiştiğine emin olduğum gözlerimi solumdaki koltuğa çevirdim. Saffar sırt üstü bir şekilde uyuyordu. Onu yatırdığımız pozisyondan farklı bir pozisyon almıştı bu da demek oluyordu ki uykusunda dönmüş olmalıydı yani durumu biraz daha iyiydi. Üzerinde mavi bir pike vardı. Bu pikeyi Sedef, ben tuvaletteyken atmış olmalıydı. Bunun dışında bir sorunu -komplikasyonu- yok gibi görünüyordu.

Şimdilik.

"Saat kaç?" Sesim kupkuruydu. Sırtımı koltuğun başlığına yaslayıp yerden kalkma gereksimi duymadan kupayı elime aldım. Defalarca kez elimi yıkamış olsamda tırnaklarımın kenarlarında kan izleri vardı ve bu beni geriyordu. O kanın Saffar'a ait olması beni gerim gerim geriyordu.

"Sabaha karşı beş." dedi Sedef tekli koltuğa oturdu ve gözlerini abisine çevirdi. "İyi görünüyor, değil mi?"

Acı kahveden bir yudum aldım. "Tabii ki de iyi görünüyor sonuçta yarasını ben diktim. İyi olmaması gibi bir ihtimal yok."

Aslında söylediğim şey yarı yarıya doğruydu. Saffar'ın açık yarasını teknik olarak ben dikmiştim ama sol elimdeki iki parmak kırık olduğu için iğneyi deriden çıkartırken Sedef bana yardım etmişti. Saffar'ın yarasını tahminimden daha kısa sürede -sorunsuzca- dikmiş ve bayılmadan bu işi bitirmiştik. Daha sonrada onu Sedef ile koltuğa taşımıştık ve yemin ediyorum son bir aydır yaptığım en zorlu işlerden biri bu olmuştu.

Saffar gibi kaslı bir dağ ayısını yerden kaldırıp koltuğa taşımak...

Yirmi yıldır hiç bel problemi çekmemiştim ama bu dağ ayısı yüzünden eminim ki fıtık problemlerim yakın zamanda başlayacaktı.

"Çok cesaretli birisin." diye fısıldadı Sedef. "Sen olmasan asla onu..." Durdu. "Dikemezdim."

"Yani biraz deli cesaretim var, haklısın ama ben olmasam muhtemelen onu diktirebilirdin. Ambulansı arayıp yardım isteyerek... Ki bu da sana biraz problem çıkartabilirdi. Çünkü ev, Saffar'ın kanıyla boyanmıştı. Sağlık görevlileri o manzarayı gördükten sonra seni yüzde bir milyon polise teslim ederlerdi diye düşünüyorum. Ondan sonra al başına belayı ve kol kadar sabıka kaydını..."

Sedef komik bir şekilde anlattığım senaryoya ithafen tebessüm etti. Yorgun bir tebessümdü bu. "Sağol, Mayıs. İçten bir şekilde söylüyorum bunu. Çok sağol. Sen olmasan... Ne yapardım? Hiç bilmiyorum."

Acı kahveden bir yudum daha aldım. Ağzımın tadı kaçmıştı ama uykumun biraz açıldığını söyleyebilirdim. Ona cevap vermememin üstünde durmayarak "Sence uyanır mı?" diye sordu gergince. Gözlerimi kısıp "Saffar mı? Kış uykusuna yatmadıysa uyanır diye düşünüyorum." dedim alayla. "Korkma korkma, uyanır."

MaziWhere stories live. Discover now