8. Bölüm: 'Davet'

177 26 29
                                    


Uzun bir aradan sonra helloo. Herkes iyi ve mutludur umarım ❤️ Sizi çok özlemişkeee...

Bilmem kaç günde yazdığım bu bölümü asla kontrol edemedim, belki sonra etme zamanım olur. Sınavlarım yaklaşıyor ondan hızlı hızlı yazıp yayımladım... Yani pek yazım yanlışlarını düzeltme şansım olmadı, affedin...

Bunun dışında umarım güzel bir bölüm olmuştur. Yorumlarınız ve oylarınız için şimdiden çok teşekkür ederimmmm. Hepinizi çoooook öpüyorum 💋

~~~

"Biliyor musun? Bende böyle biri olmak istemezdim." Önüme gelen uzun saç tutamını kulağımın arkasına sıkıştırdıktan sonra kalçamı duvara yaslayarak yerdeki mahlûkata odaklandım. Sesi çıkmıyordu. "Ama maalesef hayat şartları beni böyle biri yaptı."

Korkuyla bana bakan yerdeki Afife'nin dudağından akan kana bir bakış atarak korkulu gözlerine geri döndüm. Artık korkutucu değildi o gözler... Korkuluydu. Ve korkulu olması bana büyük bir haz veriyordu.

"Mesela bende isterdim narsist, manipülatif, şiddet yanlısı bir alkolik olmamayı fakat gel gör ki..." Çıplak ayağımı kaldırarak onun koluna bir tekme savunduğumda inleyişi bütün odada yankılanmıştı. "Böyle olmayı çok seviyorum. Çünkü senin gibi insanlar yalnızca bu dilden anlıyorlar."

Yere tüküren baş hemşire iki büklüm bir şekilde uzanmaya devam ederken arkadan çalan bina alarmının sesini umursamadan "Bak bir keresinde gerçekten düzelmek istedim. Normal insan dedikleri şeyden olmak istedim." diye mırıldandım. "İşte sadece istemekle kaldım. Pek olma girişimim olmadı."

Ona bir kez daha tekme attığımda inlemesi acı dolu bir bağırmaya dönüşmüştü. Acı dolu bağırması, bina alarmının sesine ve arkadan gelen gürültülere karışırken "Lisede üç yerinden törpüyle bıçakladığım rehberlik hocamın kurduğu cümle hâlâ aklımda... 'Senin iflah olduğun gün, güneş batıdan doğacak Mayıs.' " diye alıntıladım ve güldüm. "Sanırım kıyamet iflah olmak için biraz geç bir durum. Öyle değil mi?"

Durdum, ağzındaki kanı yere tüküren baş hemşireyi ilgiyle süzdüm. Son iki saattir benden dayak yiyor olmasına rağmen hâlâ dinç duruyordu. Yani evet, tip olarak biraz şarampole yuvarlanmış gibi olabilirdi ama yediği dayağı göz önünde bulundurursak bilincinin açık olması dinçliğinin bir başka göstergesiydi. En azından bu durum için...

Sanırım alkol ve sigara kullanmamanın faydaları deyip bu mevzuyu pas geçebilirdik.

"Neyse, nerede kalmıştım?" diye sordum kendi kendime. "Ha... Bu hastaneyi karıştırmak istememin nedenini anlatıyordum sana. Bundan önce çocukluğuma inmiştim. Çocukluğumu siktir edersek son üç saattir çıkardığım kaos tamamiyle ailevi sorunlarla alakalı."

Beni çektiği acıdan dolayı dinleyemeyen baş hemşire iki büklüm bir şekilde yerde sürünmeye devam ederken can sıkıntısından ayağımla sırtına baskı yapıp çığlık atmasına neden oldum. Çığlığını ve arkadaki alarm sesini yine umursamayarak "Ya dedişkom çok rica etmese bu akıl hastanesine girmez ve ortalığı karıştırmazdım, biliyor musun?" diye tısladım. "Yani benim akıl hastanesinde ne işim var? Bir kere deli değilim. Delilikle uzaktan yakından alakam yok. Çok akıllı bir insanım ben."

Sırtından ayağımı ani bir hareketle çekip odanın kapısından koridora doğru bir bakış attım. Güzel haber, alevler henüz bu kata gelmemişti. Ve evet, alevler... Birkaç saat önce Talya denilen kadından aldığım kartla bir odaya girmiş, odada rastgele bulduğum çakmakla C blogunun girişinde ufak çaplı bir yangın başlatmıştım.

MaziWhere stories live. Discover now