YİRMİ DOKUZ - KÜTÜPHANE

10.8K 710 42
                                    

Kaba adam: Buuuuluuuut.

Kaba adam: Neredesin?

Kaba adam: Kantinde de yoksun, sınıfta da.

Kaba adam: Tuvalete de baktım, orada da değilsin.

Bulut: O kadar arayacağına, önceden yazsaydın ya.

Kaba adam: Ne bileyim amk.

Kaba adam: Kafa mı bıraktın bende.

Bulut: Kütüphanedeyim.

Kaba adam: Ne yapıyorsun kütüphanede?

Bulut: Sence ne yapabilirim?

Kaba adam: Beni mi aldatıyorsun sen yoksa?

Bulut: Evet Azat, seni aldatıyorum.

Bulut: Hem de kitaplarla.

Kaba adam: Sevgili olduğumuzu kabul ettin.

Kaba adam: Artık sevgilimsin.

Bulut: Uydurma.

Kaba adam: Kırıldım.

Bulut: Ben bir şey söylemedim.

Kaba adam: Yanına gelebilir miyim?

Bulut: Gelmek istiyorsan gel Azat.

Bulut: Bana niye soruyorsun?

Kaba adam: Sormak istedim, sordum.

Kaba adam: Geliyorum o zaman.

Bulut: Gel.

Telefonu kapatıp, yeniden önümdeki kitaba odaklandım. Bilmem kaç dakika sonra, yüzünde kocaman bir gülümsemeyle birlikte içeri girdi Azat. İlk önce etrafa bakınarak beni bulmaya çalıştı. Böyle saf tavırları, çok tatlıydı. Sanki tanıdığım Azat değilmiş gibi. Gerçi onu ne kadar tanıyorum ki?

Gözleri benim gözlerimle buluşunca el sallayarak yanıma yaklaştı.Kafamı aşağı eğip, önümdeki kitaba bakmaya başladım. Sanki ona dikkat etmiyormuş havasını vererek, alttan alttan onu izliyordum aslında. Önümdeki sandalyeyi çekip tam karşımda oturdu. İşaret parmağının ucuyla elimin üzerine dokundu. "Bulut." Ses tonu yüksek olduğu için, ne kadar kısık sesle konuşmaya çalışsa, yine de yüksek çıkıyordu sesi.

Kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Ona bakınca sırıtarak çenesini avuç içine yaslayarak bana bakmaya başladı. "Nasılsın?" diye sordu.

Bana öyle bakması, benim için hiç iyi değildi. Bana hiç kimse onun baktığı gibi bakmamıştı bu zamana kadar. Kendimi çok garip hissediyorum bu yüzden. Göz temasını bozarak kafamı çevirdim. Şuan onunla göz göze gelmemek için her yere bakıyordum.

"İyiyim, sen nasılsın?" dedim, onun aksine zar zor çıkan sesimle.

"Ben de iyiyim, teşekkür ederim."

"İyi."

"Sesin bile tatlı oğlum."

"Abartma Azat." dedim kaşlarımı çatarak. Sürekli bana iltifat etmesi hoştu, ama onun karşısında kızarırsam hiç hoş olmazdı.

"Ne güzel Azar dedin sen. Bir daha söylesene." Yüzüne sinirli bir bakış attım. "Sinirlenince bile tatlısın amına koyayım ya." Gözlerimi büyüterek koluna hafifçe vurdum. Ama pek etki etmedi gibi... "Ağzını topla. Niye geldin ki hem sen buraya?"

"Sevdiğimi görmek için geldim."

"İyi, gördün işte. Çık git şimdi."

"Sen niye burada tek başına oturuyorsun?"

"Ders çalışmak için?"

"Sınıfta da çalışabilirsin."

Gözlerimi devirdim. "Ders boş olduğu için hocadan izin aldım. Burası daha sessiz ve giren çıkan yok." Elini yanaklarıma doğru uzatmak isterken yarı yolda durdu. Kafasını eğip "Sikeyim ya, sana deli gibi dokunmak. Şu kızarmış yanaklarını sıkmak istiyorum." Elini geri çekip, kafasını kaldırdı.

"Her şeyin bir zamanı vardır Azat."

"Haklısın az kaldı."

"Öyle olsun müneccim bey."

İşaret parmağıyla önümdeki kitabı gösterdi. "Sıkıcı değil mi sürekli şunları okumak?"

"Değil."

"Nasıl ya?"

"Ne nasılı Azat? Sınıfta kalmak istiyorsan böyle devam et."

"Sikimde değil." diyerek bacaklarını açarak geriye doğru yaslandı. Bana bakarak göz kırptı. Kafamı ne var anlamında salladım. "Kucağıma oturur musun?"

"Yok daha neler Azat. İyice yoldan çıktın sen. Çık git şuradan ya."

"Tamam ya, kızma. Şansımı denemek istedim sadece."

"İyi, aldın cevabını çık git." Ayağa kalkıp ilk önce sandalyeyi düzeltti ve bana daha da yaklaştı. "Utanmış yine sevdiğim. Ne tatlı. Böyle naz yapman bile nasıl hoşuma gidiyor bir bilsen. Aslında çok şey istemiyorum ben. Bir tek seni istiyorum ben Bulut." Yutkundum. Şu ana kadar böyle güzel cümleler duymamıştım ki ben. Nasıl tepki vereceğimi, ne söyleyeceğimi bile bilmiyorum.

Elimin tersiyle yüzüme dokundum. Yüzüm sıcaklamıştı. Burası çok sıcak olmaya başladı, yoksa bana mı öyle geliyor?

"Saçmalama Azat."

"Biliyorum, senin de hoşuna gidiyor. Sadece utanıyorsun."

"Gider misin lütfen? Gel dememe pişman ettin beni." Sesim zayıf ve titriyordu. Kalbim normal atmıyordu şuan. Kendime gelmem için Azat'ın gitmesi lazımdı.

Geri çekildi. Ellerini cebine sokarak üstten bana bakıyordu. "Şimdi gidiyorum. Nasıl olsa Partide yeniden görüşeceğiz seninle. İyi günler." El sallayarak kütüphaneden çıkıp gitti. Ayağa kalkıp camın önünde durdum. Biraz daha ve ben düşüp bayılacaktım. Bu hisler benim için yeniydi ve ben bunlara hiç alışık değildim...

KABA ADAMIM - BXB Where stories live. Discover now