Barkın'ın çocuk gibi bağırışı kulaklarımı doldurunca ona pis bir bakış attım. Ağzını kapamayı öğrenmeliydi.

''Sen sus!'' dedim tıslayarak, ''Boş boğaz.'' diye devam edince bakışlarını masumca karşı tarafa dikti.

Burcuya dönerek ''Neye binelim?'' diye sordum, ''Siz binin, benim tadım tuzum yok.'' deyince derin bir of çektim.

''Yeter be!'' dedim ayağa kalkarken Burcunun kolundan tutup, Barkınada 'takip et beni.' işareti verdikten sonra gondolun olduğu yere doğru Burcuyu çekiştirmeye başladım.

''Asla.'' dedi Burcu kolunu çekmeye çalışırken, kolunu biraz daha sıkı sardığımda boşta kalan elimdeki biletleri adama verip yerlerimize geçtik.

''Eğlenmemize bakalım.'' diye cırladığımda Burcunun bir kaç küfürü kulağımı doldurdu. Alet çalıştığında hatim indirmeye başlamıştım.

''Allah belanı versin.'' dedi Burcu, yavaş yavaş daha da hızlanan aletin içinde.

''ALLAH!'' Diye kükreyen Barkına baktığımda yüz şekli resimlemeye değerdi.

''Senin ben!'' dedi Burcu gözlerini kapayarak ''Allah kahretsin seni!'' diye devam ettiğinde demirlere biraz daha sıkı sarıldım.

Barkın yanıma oturmak yerine ön sıramıza oturmuştu sırf çarpışan arabalara binmediğimiz için! Onu elime geçirirsem iyi şeyler olmayacağı kesindi. Midem yerinden çıkacak gibiydi. Sanırım.

Sanırım kusmak üzereydim. "Burcu! Burcu durdur şu gondolu." Diye çığlık attığımda Burcu dahil çoğu insan bana bakıyordu.

"Miray gondolu ben yönetmiyorum!" Çığlıklarıma devam ettiğimde görevli adam gondolu durdurdu. Gondoldan çıkıp ayağa kalktığımda midemi tutarak kalabalık alandan çıktım ve tenha bir yerde kusmak üzere durdum. Ama kusmamıştım. En son kendime geldiğimde hışımla arkamı döndüm ve Burcu'yu karşımda buldum.

"Nerede o Barkın? Nerede?! Gerizekalı. Onun yüzünden ne hallerdeyim!" Barkın ellerinde üç tane pamuk şekerle gülerek yanımıza yaklaşırken, yaptığını bir pamuk şekerle telafi edemeyeceğini haykırmak istedim. Ama yalnızca sustum ve gülümseyerek şekeri aldım.

"Tamam iyiyim. Ah, çok eğlenceliydi değil mi?"

***

Burcu ile her zaman gittiğimiz kafede oturmuş, burnumuzdan soluyorduk. En sonunda lafa girmeye karar verdim. "Burcu, bu ikisi bizden ne istiyor? Savaş mı istiyorlar? Biri senin peşine köpek takar, diğeri gondolo bindiğimde yanımda değilde, önümde oturup keyifle bağırışlarımı dinler. Gerçekten, savaş mı istiyorlar?" dediğimde Burcu alev saçan gözleriyle, "Kamon!" diyerek sözümü tamamladı. Çok gizli bir şey söylermiş gibi ellerimi masaya koydum ve Burcu'ya doğru eğildim.

"Kampa gitmemize sadece iki gün kaldı Burcu. Vakit, intikam vaktidir!"

Burcu birden neşelenerek ellerini çırptı. "Onlardan intikam alabilmek için aynı çadırda kalmamız gerekiyor Miray. Yani ben seninle kalacağım?" Gözleri umut doluydu, ama hayır. Barkın ile olan planımdan da vazgeçemezdim. Aslında bakarsanız şu an kendimi çok kötü hissetmiştim. Barkın ile beraber diğer ikisini barıştırmak için plan yapıyordum, Burcu ile de Barkın'lardan intikam almak için. Herkesin arkasından iş mi çeviriyordum ne?

Ah, saçmalama Miray! Sen arkadaşlarını düşünüyorsun ve eski birliğinizi sağlamak için yapıyorsun bunları.

Ama intikam? Evet, intikam da öyleydi. Barkın da Rüzgar da fazlasıyla şımarmıştı.

"Hayır Burcu üzgünüm. Barkın'dan intikam alacağım, onunla küstüğüm anlamına gelmez. Hala onunla kalacağım. Ama intikam planlarımızı gece çadırların arkasında buluşup yapacağız. Anladın mı?" Diyerek çakması için avcumu açtım. Burcu gözlerini devirdikten sonra elime çaktı ve gülerek kolamızı yudumlamaya devam ettik. Savaş, başlasın!

Çocukluk HislerimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin