Ceketi omuzlarımdan kaymasın diye tutarken başımı çevirip yüzüne baktım. Yakışıklı yüzünün önce önümüzdeki şehrin ışıklı manzarasına kaydığını sonra da yüzüme dönüşünü anbean izledim. Güzel siyaha yakın koyu gözleri gözlerime takıldı.

"Üşümedin mi?" dedi gülümseyerek.

Ancak ceketinin sıcaklığı üstüme sindiğinde saatlerce oturuşuma rağmen üşümediğimi fark ettim.

"Biraz." dedim ben de hafif bir tebessümle. Üşümedim dersem ceketi geri vermek zorunda kalabilirdim. O istemezdi ama ben öyle bir salaktım, onun üşüdüğünü düşünüp ona verirdim.

Hiçbir şey söylemedi. Sessizce oturup manzarayı izledik. Dakikalarca konuşmadı. Sonra buna ne kadar ihtiyacım olduğunu fark ettim. Yanımdaydı, konuşmuyordu ve ben ona doyabiliyordum. Kokusu burnumda bedeni yanımdaydı. Son zamanlarda sık sık olduğu gibi ne Kardelen'den ne de başka birinden konuşuyorduk. Aramızdaki soğukluğu artık hissedemiyor gibiydim. Umarım bir daha hiç hissetmezdim.

Bu kadarı bile beynimi rahatlatmışken elini omzuma attı. Kemikli elini omzumdan çeneme kaydırdı ve hafifçe baskı uyguladı omzuna yatayım diye. Nefesim tekledi. Başımı boyun girintisine soktum. Artık kendi kokusuyla karşılık parfüm kokusu daha çok burnumdaydı. Ciğerlerim patlayana kadar derin derin kokusunu solumak istiyordum ama tek yapabildiğim küçük iç çekişlerdi.

"Hadi anlat." dedi. Sesi kısıktı.

Yutkundum. Neyden bahsettiğini anlayamamıştım. Ona olan hislerimle alakalı olsaydı bu kadar sakin olmayacağını biliyordum.
"Neyi?"

Sesim onunki kadar kısıktı. Elini bacağıma dokundurdu. Kaşlarını çattı.
"Bilmiyorsun sanki buranın serin olduğunu, ne diye böyle geliyorsun? Buz gibi olmuşsun."

Kollarımdaki ceketini alıp bacaklarıma örttü, havayla temas eden kollarım hafiften titreyince de az önceki gibi elini sardı. Kalbim titriyordu her hareketinde, aklım kayıyordu. Ellerimden birini özlemle göğsüne yerleştirip az önceki gibi omzuna yasladım başımı. Eli tenimde gezindi ısıtmak ister gibi. Sessizdik ve bu hiç mantıklı değildi. Biz hep gürültülüydük. Sessiz sessiz oturduğumuz doğru düzgün bir an olmamıştı ve son zamanlarda hep sessizdik.

"Yine herkesi arattırdın peşine. Evden haber vermeden çıkmışsın. Belki herkesi inandırırsın ama beni hiçbir şey olmadığına inandıramazsın Karaca. Söyle gülüm, bir şeyin mi var?" dedi.

Gözlerim yanmaya başladı. Sen varsın diyemedim. Sen beni sevmiyorsun diyemedim.

"Yok." diye mırıldandım.

Derin bir nefes aldı.
"Yemedim. Hadi dökül. Biri mi bir şey deyip canını sıktı? Söyle de bileyim öyle bir şey varsa. Kimse üzemez benim canımı."

Benim canımı. Canın mıyım sahi?

Kimse üzemiyorsa sen niye üzüyorsun demek istedim. Sen niye beni görmüyorsun?

"Kimse bir şey yapmadı." dedim sadece.

"Emin misin? Tek lafına bakarım biliyorsun değil mi? Her türlü sıkıntını da dinlerim ben senin. Yeter ki böyle içine kapanıp alıp başını gitme."

Her sözü içime dokunmaya meyilli bir kurşundu. Ağzından çıkacak iyi kötü her kelime içimi dağıtıyordu.

"Eminim."

İnansın diye başımı kaldırıp yüzüne karşı gülümsedim. Gülüşüme güldü ama inanmadığını biliyordum. Beni iyi tanıyordu.

Dudaklarını alnıma bastırdı. Hissettiğim anda sanki bir şeyler yeşerdi her yerde. Heyecandan nefesim kesildi.
"Üstelemeyeceğim. Ama hep yanında olduğumu bil olur mu? Canımdan parçasın sen benim."

Nazende (bxb)Where stories live. Discover now