Bölüm 57

451 60 2
                                    

"Neyi bekliyoruz?!" diye bağırdım dayanamayarak. Evden çıkalı yaklaşık iki saat oluyordu. Kolumu sıkıp beni çekiştirmesinin bıraktığı o ince sızı çoktan bileklerimi terk etmişti. Yaklaşık 40 dakikalık bir araba yolculuğunun ardından işte şimdi olduğumuz yerdeydik. 

Şehrin çıkışında, güzel bir yeşilliğin içerisinde. 1 saati aşkın süredir, çiçeklerin ve yemyeşil ağaçların süslediği bu iki katlı evin arkasında, turuncu bir kapının önünde sessizce bekleyip duruyorduk. İkimizin ağzından da, geldiğimizden beri, yalnızca bir kaç kelime dökülmüştü, yine de o, daha sessizdi.

Karaca, pahalı arabasına öylece yaslanmıştı. Cebindeki sigara pakedini tekrar çıkartırken gözlerime baktı. Pakedin içindeki sigaralardan birini, sabırsızlıkla fakat kırmamaya özen gösterir bir hızla çıkarttı ve ağzına götürdü. Sigarasını yakarken hala gözlerimin içine bakıyordu. Onun gözlerine baktığım her an, çantamın kollarını biraz daha sıkıyordum.

"Bir şey göreceksin." dedi sigarasını iki parmağı arasına sıkıştırırken. "Bunu sana göstermeyecektim, biz bu şekildeyken değil." Sanki söylediğinden çok daha fazlası varmışçasına çıkan buruk sesine karşın, kaşlarımı çattım.

"Burada ne olduğunu kendim mi anlamam gerekiyor?" dedim bir sitem ederce. Gözlerini devirdi.

"Biraz daha.." dedi kolunu yüzüne yaklaştırırken. Son model saatini dikkatle, gözlerini kısarak inceledi. Öyle ki kirpikleri bile birbirine değiyordu şimdi. Sanki şüphe ile bakıyordu saate, sorgular gibi. "Çok az daha.. birazdan çıkacaklar.." Bu sözler üzerine gözlerim parladı. İçimdeki merak bir kıvılcımla çarptı ve tekrar onun siyah gözlerine döndü.

"Kimler?"

"Bekle, Eva.. 1 saat 28 dakikadır bekliyorsun.. sadece 2 dakika daha.." sanki bir bebeği uyutan bir ninni edasıyla söylüyordu, ağzından çıkan tüm bu sözleri. Bunun beni rahatlatmaması gerektiğini biliyordum, bu yüzden rahatlamanın rahatsızlığı vardı üzerimde.

"Neyi?.." dedim kısık çıkan bir sesle. Elindeki sigarasını yere fırlattı ve ayağının ucu ile ezdi. Önce derin bir nefes aldı, karşıma geçti, sanki işkence ediyormuşçasına yüzüme bakmadı.

"Eva, ben içeriye girmeyeceğim." dedi kararlı bir sesle.

"Ben, tek mi gireceğim?"

"Güzel.. bak hızlı kavrıyorsun."

"Karaca, ne yapacağım içeride, 1 saattir neyi bekliyoruz biz?" Ardarda gelen sorular canını sıkmış gibiydi Karaca'nın. 'Siyah saçları keşke yüzüne düşse!' dedim içimden, neden dediğimi bile bilmeden. Koyu gözleri yine gözlerimle buluştuğunda, bana gülümsemesini, yol göstermesini istedim.

"İçeride ben biraz sıkıntı yaşayabilirim, Eva." dedi kaşlarını çatarken. "Bahçeye gir, sorarlarsa bağışçı olduğunu söyle, büyük bağış yapacağım, müdürle konuşmaya geldim falan de, sen halledersin." derken önünde beklediğimiz turuncu kapının anahtar deliğine sokmak adına bir anahtarı hızla cebinden çıkardı. Son kez gözlerime bakarken, yüzündeki o sert ifadeyi bir kere daha silip attı benim için.

"İçeride göreceğin şey.."

"Ney Karaca?" Kafasını sanki bilmem, dercesine salladı. Tebessüm etmek istedi o an, kendiliğinden sıkılan dudaklarından bunu anladım, yine de izin vermedi kendine.

"Kendini tanımana yardımcı olacak bir şey, Eva. Seni çok iyi tanıyorum diyemem ama kabul edersin ki en iyi ben tanıyorum. Senin kendini tanıdığından bile iyi." kendinden emin, su geçirmez bir şekilde ettiği bu sözlere karşı kaşlarımı çattım.

"Sen ne biliyorsun ki?" dedim, onun da kaşlarını çatmasına sebep olacak bir ses tonuyla.

"İçeride göreceğin şeyden sonra bazı şeyleri tekrar düşüneceksin, Eva." dedi, titreyen bir sesle. "Ben göreceğin şeyleri görmeden de, düşüneceğin şeyleri çoktan düşünmüştüm, tamam mı?" dedi ve önüme gelen çok ufak bir tutam saça gitti elleri. Düzelteceğini düşünmüştüm. O tutamı parmakları ile yoklayıp geri bırakmakla yetindi.

Kupa CadısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin