Bölüm 48

1.2K 176 10
                                    


"Ne zaman.." dedim, kendimden emin olamayarak. "Ne zaman bana bir şeyler hissetmeyi bıraktın?" 

Akın, az önce ki gülücükleri yüzünden silmiş, büyük bir şaşkınlıkla bakıyordu gözlerime. Sanki bu sorunun cevabını o da tam olarak bilmiyor gibiydi. Düşünceli şekilde, ellerini saçlarında gezdirmeye başladı, bir kaç saniye sessiz kaldı.

"Sanırım.. dün.. evet evet dün.. Magiya'dayken sana hala aşıktım ama.."

"Dilek dilendikten sonra değil mi?"

"Evet! tam o zaman, içimden bir ses 'buradan kalk git' dedi sanki!"

Bu sözlerle birlikte gözlerimde bir alev yandı. 

Olabilir miydi, ihtimal var mıydı, imkansız değildi elbet, ama bu denli büyük bir tesadüf.. aklımı kaybediyor olmalıydım.

"Akın.." dedim gözlerimi ona çevirmeden. Büyük bir sessizlik sardı etrafımızı. "Ailenin kim olduğu hakkında hiç bir fikrin yok mu gerçekten?" bu sözlerim de aynı sessizliğin içine karışıp gittiler. Sonunda kaldırdım kafamı, baktım gözlerine. Bu yeşil gözlerin kimden geldiğini düşünmek, bu tesadüfi imkansızlık..

"Yok." dedi, şimdi mutluluğundan zerre kalmamış sesiyle. "Neden soruyorsun?" 

Gözlerini kaçırıyor, kaşlarını düşürüyordu, aile dendiği her zaman, Akın'ın yüreğinden bir parça kopuyor olmalıydı. 

"Bilmem, merak ettim." dedim gülümserken. Ondan bir kaç adımda uzaklaşıp kapıya yöneldim. Bundan sonrasında bulunmamalıydı. Sorularımın cevapları onda değildi, bu cevapları onda aramak yalnız ona zarar verirdi. 

"Dur!" diye bağırdı Akın arkamdan. Bir yandan kapıya yürüyor, diğer yandan kafamda beliren ani düşünceleri toparlamaya çalışıyordum. 

Akın'ın beni sevmemesi, benim Akın'a çaresizce aşık olmamam, bu gerçekten de bir mucizeydi, bulunmaz bir nimetti, şanstı, ama hayır, bütün bunlar çok yanlıştı. Bir insan, bir insandan öylece vazgeçemezdi, hem de yalnızca 1 gün içerisinde. Daha dün gözlerime aşkla bakan Akın, diğer yanda, bir dileğin muhattabı olan ben. Ona bakarken, tıpatıp aynı Akın'ı görüyordum şimdi. Uslu, güvenilir, arkadaşcanlısı, bu zamana kadar ne gördüysem, şimdi gördüklerim de aynıydı, ama hiç bir şey mantıklı değildi. Akın'ın ailesi, sandığı kadar önemsiz değildi.

Omzumda hissettiğim el, beni ani şekilde durdurarak kendine çevirdi. "Eva.." dedi emin olamadan. Akın'ın yeşil gözlerine heyecanla bakmam gerekirdi şimdi, bakamıyordum ve bunun yalnızca bir açıklaması olmalıydı..

"Eva, sana aşık değilim.."

"Evet Akın, ilk söylediğinde anlamıştım." dedim kaşlarımı düşürerek. Bu sözlerim üzerine ellerini omzumdan çekti ve ukala bir bakışla kaşlarından tekini kaldırdı.

"Değilim ama hala arkadaşız." diye tamamladı, kestiğim cümlesini. Derin ve sabırsız bir nefes verdim. 

"Bunu bilmek güzel Akın, sağol." dedim geçiştirircesine ve tekrar arkamı dönmek istedim, fakat beni tekrar kendine çevirdi. Gözlerime bu sefer merakla bakan Akın'ın ellerinden kurtulmak adına bir adım geriledim.

"Sen ve Karaca.." dedi, tekrar emin olamayarak. Karaca ismini duyduğumda, anında çatılan kaşlarımın yanında, ellerimi önümde bağladım. 

"Sorma." diyerek kestim sözünü. Akın gözlerini kaydırdı. 

"Eva.. bir arkadaş olarak yanında olmama izin ver." dedi, suratında buruk bir gülümsemeyle. Bu gülümseme, aşık bir gülümseme değildi, acır bir gülümsemeydi, yüzüğü ve aşkını kaybetmiş bana acıyordu, kendisi de pek farklı durumda sayılmazdı tabi. 

Kupa CadısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin