Bölüm 55

776 108 26
                                    

Bir kaç saniye öylece boşluğa daldı.

"O fahişe.." diyebildi en sonunda. Sinirle silahı biraz daha sıktım. Ardınç gerçekten de varlığımı dahi farketmiyordu sanki. 

"Hangi fahişe Ardınç!?" dedim sesimi yükseltirken. Sonunda gözlerime tekrardan döndü. Burada olduğumu yeni farketmişçesine bakındı. 

"Beni hapse tıkıp, müdür mü oldun?" dedi hırıldayan sesiyle. Bir adım attı bana doğru. Şimdi korkudan titremem gerekirdi bu delirmiş adam karşısında. Yine de sakince baktım suratına. Yeterince korkuyu yaşamıştım, şimdi sadece yıkık köprüler vardı. Kafamı onaylar şekilde salladım, dudaklarımı sıktım.

"Doğru. Farya hanım beni işe aldı." dedim sessizce. Ardınç'ın gözleri büyüdü.

"FARYA!" dedi bağırarak. Kaşlarımı çattım.

"N'olmuş Farya'ya?"

"O.." 

"O, ne? .." 

"Farya nerede?" dedi gözlerini tekrar benden çekerken. Elini omzuna attı. Kabuk dahi tutmamış yaralarını kaşımaya başladı. Bir yandan kaşıyor, diğer yandan açık yaralarının acılarındandır, gözlerinden yaşlar süzülüyordu. 

"Şirkette bir yerlerde." dedim yarım ağız bir şekilde. Ardınç hemen odanın köşesine sindi. Dizleri üzerine çöktü. Bakışlarını benden sakınırken elleriyle kendini siper aldı. Bu kapalı hücrenin pis havası ne kadar solunabilirse o kadar derin bir nefes aldım kendime gelmek için.

"Oğuz Yalıca'yı kim öldürttü?" dedim sorumu tekrarlayarak. Gözlerime bakmadı ama kaşlarını çattı.

"Yeni yetme bir müdür bununla neden ilgileniyor?" dedi, gözlerinde nefretin ışıkları yanarken. "Neden hapse tıktığın adamın ayağına geliyorsun, söylesene?" dedi gözlerini daha da kısarken. İşte odaya adımımı attığımdan beri ilk defa gerçek bir katilin bakışını görüyordum üzerimde. Kafasını hızla çevirdi bana doğru. Kinle, öfkeyle, kızgınlıkla baktı. 

"Başka birinden bu cevapları alamayacağım için elbette." dedim, beklemediği türden bir sakinlikle. Hızla ayağa attı kendini.

"Yani muhtaçsın bana!" dedi 2 adımda dibimde biterken. Yüzü ile yüzüm arasında fazlaca mesafe kalmadığında, sık sık banyo yapma şansının olmadığı bu hücredeki kokuyu daha da sert duydum. "İyi de ben bunu neden yapayım lan?" dedi dişlerini gösterir şekilde gülümserken. Ağzından çürük bir şeylerin kokusu yayılıyordu. İstemsizce ekşittim yüzümü.

"Çünkü.." dedim, elimdeki silahı biraz daha sıktım ve aramızdaki mesafeyi arttırmak isterce doğrulttum. "Çünkü muhtaç olan ben değilim, sensin." dediğimde, anlamaz bir ifade takındı bana karşı. "Aradığım cevapları bilen başka insanlar da var elbet, ama en çaresizi sensin." dedim, o mantığın zerresi kalmamış gözlerine dik dik bakmayı sürdürürken. Bir an dahi gardımı indirmediğimi görünce, daha da sinirlendi, ama söylediklerimin mantığını reddedemedi. Muhtaçtı bana.

"Ee.." dedi pişmiş kelle gibi sırıtırken. "Beni hapisten çıkaracak mısın?" dedi gülümsemesini sürdürürken. Gülümsedim. Sadece sakince gülümsedim.

"Biliyorsun ya Ardınç, seni buraya tıkmasaydım.. o temizlikçinin ailesini katledecektin. Kimse için mutlu son olmayacaktı." dedim bir çırpıda. Gözlerini kocaman açtı. Ağzı da gözleriyle birlikte açılmıştı, ama sesini çıkaramadı o an. 

"Kim söyledi bunu yapacağımı? Tuğkan mı, Burak mı?.. kim söyledi lan?!" elleri titredi bir anlığına. Ben gülümsemeye devam ettim.

"Senin artık hayatın buradan, bu 5 adım hücreden ibaret Ardınç, şayet öyle olmasaydı o temizlikçinin olacaktı." Anlamaz gözlerle gözlerimi süzdü. Biraz hayal kırıklığı vardı şimdi bakışlarında. Asla özgür kalamayacağını farkeden bir mahkumun şaşkınlığı, gözlerinden süzülen bir damla yaşla birlikte aktı. "Buradaki hayatın için bir şeyler iste benden. Mesela bir yatak iste. Burada geçireceğin yıllar içinde sırtını paramparça etmeyecek, geceleri rahatça uyuyacağın bir yatak iste, hemen getirteyim." 

Kupa CadısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin