Dolabın iki kapağını tutup ikisini de açtım. Karşıma çıkan manzarayla gözlerim kocamanlaştı. Bir sürü kıyafet vardı, evet. Ama bunlar pek benlik değildi sanki..

Elimi uzatıp işaret ve baş parmağımla birini tuttum. Diğer parmaklarımda olabildiğince yukardaydı. İyice kaldırıp baktım. Göğüsü kapatan bir bez parçasıydı. Dudağımın içini dişlerken göz devirdim. Burda hiç normal kıyafet olabilir miydi? Mantık çerçevesine sığmazdı bir kere.

Elimdekini geri yerleştirmek yerine dolabın bir köşesine fırlattım. Açık giyinen bir insan değildim. Yazları şort vs. giyerdim fakat bunlar beni aşardı. Sade giyinirdim. Yaz dışında da kısa giyinmezdim doğal olarak. Şimdi kışın ayazın ortasında bunları giyen kadınlara ne denirdi? Ben, bunları giymeyecektim herhalde..

Dolabın kapağını kapatıp yan dolabını açtım. Hiç değilse içim rahatlamıştı. Erkek kıyafetleri vardı. İçinde dar bir tişört ve paçaları lastikli eşofman aldım. Bana yine de bol olacaktı ama yan dolaptan iyidir. Harbi bunları giyince beni kovabilirlerdi. Çünkü yoldan geçen bir kızdan farksız duracaktım. Güldüm. Zaman kaybetmeden üstümü değiştirdim.

Duvara montelenmiş boydan aynanın önüne geçtim. Bu halde ortalıklarda gözükmeli, bir şeylere burnumu sokmalı mıydım ki acaba?

Birden kapı 'tak!' diye açıldığında irkilerek geriledim. Ya şu an üstümü değiştiriyor olsaydım!!

İçeri giren tanıdık şahısla gözlerimi kıstım. Niye burdaydı şimdi bu?

Birkaç adımda içeri girdi. Ardından kapı kapandı. Odada ikimiz kaldık. Sesimi temizleme ihtiyacı hissetsem de bunu yapmadan dik durdum. Saçlarımı söz verdiğim gibi açık tutmuştum. Hazırlıksız yakalansam bile. Omuzlarıma dökülen saçlarımı başımı sallayarak sırtıma gitmelerini sağladım. Adımları önümde durdu.

Bakışları yüzü falan güzeldi, tehlikeliydi, yaralıydı. Ama şerefsizdi kendisi. Duruşunda meymenet yoktu bu adamın. Omuzları rahatlıktan mı yoksa suçtan mı bilmem, çöküktü.

"Benimsemişsin." dedi odayı işaret ederek. Başımı salladım.

"Alışmaya çalışıyorum." dedim. Yukardan aşağı süzdü beni.

"Karanlıktan hoşlanmıyor gibisin." dediğinde başta algılayamadım sonra açtığım perdeleri kastettiğini idrak ettim.

"Klostrofobi'm var. Karanlık beni boğuyor."

Karanlık benim evim. Işığım ateşim. Yüreğim. Kuytu da kuyum. Sevdiğim yalnızlığım. Ben karanlığım diyemezdim.

Biraz daha yaklaştığında aramızda minik bir mesafe vardı. Üzerime bol olmuş tişörtü karnımın olduğu yerden kendine çekti. Bir santim kımıldamadım. O da kıyafeti göstermek amacıyla yapmıştı bunu.

"Bunları niye giydin?" dedi dudaklarında peyda olmuş saçma bir gülüşle. İkinci Dük vakası gelirse korkarım Ammar'ı tutamazdım.

"Sence o f**işe kıyafetlerini giyer miyim ben!" diye çıkıştım. Bağırmamıştım, somurtmuştum sadece.

"Dindar mısın?" dedi burun kıvırıp.

"Ne alaka?" dedim umursuz tavrımla.

"O zaman seni bu kadar rahatsız etmemeli o f-.."

"Bedenime saygım var benim.." yüzümü yüzüne doğrulttum. Yüzümü buruşturarak, "..Bay ismini bilmediğim adam!" diyip geri çekildim.

Dudağını aşağı sarkıtıp başını salladı. 'Çok dinledim bunları' ve 'vay be' ifadesiyle karışık.

MUHÂFIZWhere stories live. Discover now