05

854 106 86
                                    

Hatice teyze poşetlerdeki sebzeleri buzdolabına yerleştirdikten sonra gitmişti. Bende peşi sıra gitmeyi istemiştim ama tabiki bu sadece istek olarak kalmıştı. Dudaklarımı büzüştürerek yerimden ayrıldım. Yattığım odaya girip kendimi yatağa attım. Şu kış ayazında bu yatak, kısa süreli dost olsak bile bana bahşedilmiş en güzel şeydi. He, bi' de Ammar vardı. Tam olarak bana bahşedilmiş bir hediye diyemezdim ama aklımda dolanması sinirimi de bozmuyordu. Arkadaşlarım harici çevremde dolanan erkeklere karşı bir tiksinti duyuyordum. Saf niyetle yaklaşan az erkeğe rastladım. Ammar'a karşı böyle bir şey duymam kutuptaki buzların eriyerek yok olması gibi bir şeydi. Bu imkansızdı. Bir kere o peşimde dolanmıyordu, elimden gelse ben onun peşinde dolanırdım.

Neyse kendime olan gururumu fazlaca ayaklar altına almıştım zaten. Gözlerimi tavana diktim. Şuan bu tavanın üstündeki odada olabilirdi. Kime ne diyorum ki! Adam zaten üst kattaydı. Onunla aynı binadaydım? Algılarım daralmıştı ve onun heyecanını üstümden atmak istemiyordu. Beynim, "düşün işte düşün!" diye baskı yaparken ona bir yumruk hediye etmek istedim. Fakat ben işime engel olacak bu adamı gözlerimin önünden, hatta şu titreyen ve kanı çekilen ellerime bir de çırpınan sol yanıma inat silmeliydim. Acı gerçekle göz göze geldim. Hayatıma girip girmediğinden emin olamadığım bu adamı silemezdim, çünkü bu şuan üst katımda vakit geçirdiği gerçeğini yok edemezdi.

Baş ve işaret parmağımla önüme gelen saçları yastığa doğru taradım. Ve ani bir hareketle yatakta bağdaş kurarak doğruldum. Bu, karnımdaki kötü şeyi sızlatmıştı. Günlerdir birlikte geçirdiğimiz zamanlara rağmen onunla bir türlü dost olamamış, hatta Ammar'a yapmak istediğim unutmak işlemini yaramın üzerinde fazlaca deneyimlemiştim. Dudaklarımı ıslatıp etrafıma baktım. Gözlerim odanın her tarafını turlarken aklım susmuyordu.

Ya bi' dakika, bi' dakika!

O Ali değil, Ammar'dı! İsmi Ammar'dı ya.. Benim bunları düşünmek yerine hala bunun şokuyla titremem gerekiyordu..

İsmi garipti doğrusu. Yani daha önce hiç rastlamamıştım ve kulağıma da çalınmamıştı açıkçası. Yine de bu kötü bir gariplik sayılmazdı. Hoşuma gitmediği anlamına gelmezdi tabii. Aksine, bu ismi tekrarladığımda kalbimde tanımlayamadığım bir atış ve beynimde anlayamadığım bir sarhoşluk etkisi meydana geliyordu. Sanırım aklımı son derece yorarak A ile başlayan bu ismi bulmak benim için bu sebeple bu kadar zor olmuştu. Nadir duyulan isimlerdendi, aynı zamanda nadir insanlardan.

Bana tam olarak, deniz kenarında ve kimsenin ulaşamadığı bir yerde, kimsenin henüz keşfetmediği bir mağara, hatta kimsenin yüzmediği denizin mağarası diye tanımlayabileceğim hissi vermişti bu isim. Evet kesinlikle deniz kenarında mağara olması çok tezat iki kelime değildi. Bu mağaralar deniz altında da olabilirdi. Hafsa'nın hayalgücü için imkansız değildi en azından.

Şuan hayatımı kurtaran beyefendi olduğuna kuvvetle muhtemel olarak, kesinkes emindim. Fakat aklıma takılan sorular vardı. O gün o kuytu yerde beni nasıl bulmuştu ve neden bana istemeden yardım etmek zorundaydı?

Acaba nefret ettiği babasının başka kadından olan bir çocuğu olabilir miydim? Ah tamam! Saçmalama hakkımı tümüyle doldurmuştum şimdi.

Pekâlâ.

Elimi çeneme götürüp sıvazladım. Gözlerimi biraz daha kısıp artık ne kadar yapabilirsem biraz daha odaklandım. Odaklanmamın sonucunda, belkide her şeyin bir tesadüf olduğu gerçeğiyle yüzleşmem gerektiği sonucuna vardım. Şuan karşıma çıkması, hemde hiç beklemediğim bir yerde!

Bunu tesadüf sayarak söylüyorum ki, kader ağlarını örüyor ve Ammar Hafsa çiftini bir araya getiriyordu. Ne? Başka açıklamam yoktu yani.

Odayı kocaman bir kahkaha sesim doldurdu. Kendimi uzun bir süre durduramadım. Şimdi o ve ben öyle mi? Benden yana sıkıntı yoktu da, o bu işe kesin sıkıntı çıkarırdı. Hatta böyle bir şeyi düşündüğümü bile bilmemeliydi. Rezil olmakta bir yere kadardı yani. Bu garip fantezi işlerini derhal bırakmam gerekiyordu.

MUHÂFIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin