20

652 94 153
                                    

Bazen rüzgar da istikametini şaşar. Hiç bilmediği sıcak köşelere dağıtır kendini. Üşütür insanı. Isınmayı bekleyen insanı, ateşi umut eden insanı üşütür.. Aslında alttan alttan umut ettikleri o ateş harlar. İnsan bunun farkında olmaz. Kadın da, adam da.

İşte aynen böyle hissediyordum. İçimde öfkeli bir ateş vardı, canımı acıtıyordu. Kabul. Ama alev alev yanan yanaklarıma serin bir üfleme sunuluyordu sanki. Dengem altüsttü.

"E-emin misin?" Sağ elinin avucunu ağzına kapattığında baş parmağını çene kemiğine iyice bastırmıştı. Serseri bir şaşkınlıkla gözlerini başka bir tarafa kaçırmıştı. Bunu yaparken de bu soruyu sormuştu. Ammar kekelemişti.. Ammar, ilk defa bocalamış bir şaşkınlıktaydı!! Titreyen ellerime hakim olamazken kaldırdım. Bir şey ifade etmek ister gibi havada tutarken dişlerimi göstererek bir soluk verdim.

"Gerçekten." dedim acayip bir soruyu onaylamışım gibi. Gerçi acayip de bir soruydu. Ama ben çok şaşkındım. Bu yüzden aşırı bir tepki ve heyecan vardı bedenimde.

Az önce yüzünü iki yandan sıkan parmaklarını kulağından ensesine sürdü. Ensesinde dolandı parmakları. Kaşları ciddiyetle çatıktı. Bence benden böyle bir cevap beklemiyordu.

Hangi aptal bir adam tarafından zehirlenmek isterdi? İşte..

O aptal bendim.

"Peki." dedi sakin sesiyle. Derin bir nefes aldı burnundan ve birden doğruldu. Kendini toparlamak ister gibi kaşlarını kaldırıp indirdi. Kaşlarının ortası serbest bırakmasına rağmen, alışmış gibi çizgilerini belli ediyordu.

"Şaşırmış gibisin." dedim.

"En azından biraz düşünmeni bekliyordum. Hiç düşünmeden cevap verdiğin için-.." Alt dudağını ıslatıp gözleri beni teğet geçip uzaklara bakarken işaret parmağıyla sol gözünün kenarını kaşıdı.

"Ben cevap verdim. Evet. Ama sen sorduğun için pişman oldun değil mi?" Başını iki yana salladı. Kaşlarımı kaldırıp başımı omzuma doğru eğdim. "Kabul et. Pişman oldun."

"Hafsa bunun için konuşuyoruz zaten. Niye pişman olayım?" İmalı halimi bozup tipimi düzlettim.

"Pekala, şimdi ne olacak?." diye sordum.

"Gereken olacak."

"Gereken ne?" Nedense dudaklarımda benden habersiz bir kıvrılma, benden habersiz bir gıdıklanma söz konusuydu.

"Sana katlanmak." dedi gözlerini kısıp açarken. Nefes vererek güldüm.

"Zor olacak senin için."

"Olsun bakalım." dedi az önce takındığı tavırların aksine. Daha rahat ve sakin görünüyordu. Üstündeki onlarca yükten birini atmış gibiydi.

"İstediğin bir şey var mı?" dedi başıyla kafeyi gösterek. Aynı zamanda camekanın önünde dizili nefis şeyleri de.

"Damla çikolatalı kurabiye." dedim iştahla onlara bakarken.

"Ama sıcak olsun."

"Sıcak damla çikolatalı kurabiye." dedi kısık sesiyle beni tekrar ederek. Etrafa bakındı. Sonra arka tarafımdaki Ebrar'a göz kırparken sandalyeyi itip kalktı. Garson falan gözükmüyordu.

Yani,, çekinip diyemeyeceğimi düşünemezdi kimse. Söz konusu boğazımsa orada bir duralım. Netim ben 'farketmez' diyip geçiştiremem, ya da içimde kalmasına müsaade edemem.

MUHÂFIZWhere stories live. Discover now