21

630 85 164
                                    

Yorumlarınızı bekliyorum...

........

Bazı anlar vardır, içinde fırtınalar kopar da karadakiler görmez. İşte tam öyle bir şey yaşıyordum. Kalbim göğüs kafesimi parçalayıp feraha kavuşmak istiyordu sanki. Yutkunma isteği vardı boğazımda ama bunu yapmak öyle zordu ki..

Bu adam şu an gerçek miydi? Hayal miydi? Bu sözleri kullanmış mıydı? İyiliğimi mi istiyordu? Ne o zaman ne, ne!

Bakışlarındaki pürüzsüzlük ve sükunet son bulmazken gözlerimin her zerresini inceliyordu sanki. Küskün bir çocuk gibi bakıyordum yüzüne. O gözlerini nadir kırparken ben sık sık kırpıştırıyordum. Neden bana böyle bakıyordu?

Gözlerimi gözlerinden ayırmak istiyordum fakat bunu yapmak öyle zordu ki, sanki birbirine bağlanmış gibiydi. Bu çekimi birinin durdurması gerekiyordu. Sesimi temizledim.

"Niye tuhaf hissedeyim ki? Ammar, yine Ammar sonuçta.." yüksekten attım kabul. Bu değişimi bir tek ben görmüyordum. Yani bir ben görüyordum tabi ama belirgindi değişimi işte.

Elimi omzuna koyup ittim. Kapının kenarında açılan boşluktan geçip çıkamadığım odadan çıktım sonunda.

"Bu neydi şimdi?" dediğinde arkama dönmüş ve nereye gittiğimi bilmeden odadan uzaklaşıyordum. Bu içimdeki heyecan bastırılabilecek türden bir şey değildi fakat Gülçin'i koruduğunu unutmamıştım. Birden bire her şeyi unutamazdım.

"Hafsa." Adımı seslendiğinde yutkundum. Adımlarımı hızlandırdım. Bu gidişle birine çarpmasam iyi olurdu.

"Dursana." Hem sinirlerimi bozup hem kalbimi koşturmayı nasıl başarıyordu anlamıyorum.

"Bak-.." sesi yaklaştığında adımlarım koşmaya hazırlanmıştı ki kolumdan tutulup çekilmemle sarsıldım. Eli kolumun üst tarafını kaplamıştı. Tuttuğu gibi beni kendine çevirmişti. Bu kuvvete karşı kolum sızlamıyor desem yalan olur.

Gözleri tanıdık bir şekilde gözlerimi delip geçiyordu. Şu an bu koridordan kimsenin geçmemesi büyük bir şans mı desem yoksa talihsizlik mi bilemedim..

Bakışlarını çekinmeden karşıladığımda yutkundum. Burun kenarlarım hareket etti. Onun kadar sert ve sitemli bakıyordum gözlerine. Kaşlarım da çatıktı.

"Bana her defasında bunu yaşatmak zorunda mısın?" Bakışlarım değişmezken, "Neyi?" diye sordum.

"Peşinden koşturuyorsun beni."

"Koş diye yapmıyorum. O senin sorunun." dedim, omzumu silkmemek için kendimi tutmuştum. Gevşemiş ama hala kolumda duran elini aşağı saldı. Çenesi öne giderken ağzından sabır çeken bir nefes verdi. Gözlerini de hafif yukarı dikmişti bunu yaparken.

"Kaç yaşındaydın sen?" Şimdi kalbimi mi kıracaktı?

"Biliyorsun." dedim. Başını salladı ve hareketlendi.

"Yirmi beş yaşındasın, küsmek için sence de fazla büyük değil misin?" söylediği şeye göz devirdim. Bir adım atıp aramızdaki mesafeyi en aza indirdim.

"Sen hayatında kadınları hiç anlamaya çalışmamışsın." dedim burnumu kırıştırıp. Yukarı bakıp yüzünü yüzüme eğdi.

"Fırsatım olmadığı doğrudur." dedi. Titrek bir nefes verdim. Kaşlarım havalandı.

"Bak, bir sorun varsa, sorduğun zaman cevabı hemen alamayabilirsin. İki, üç defa sorman gerekir."

"Hadi ya." dedi dudaklarını birbirine bastırıp. Neden böyle şeyler yapıp zaafım olmaya çalışıyordu anlamıyorum fakat yumuşuyordum. Başımı salladım.

MUHÂFIZजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें