"Sen gerizekalı falan mısın?" Tamam, konuya çok mu ani giriş yapmıştım?

"Anlayamadım?" Elindeki boş bardağı bırakmak için mutfağa yürürken olduğu yerde durdu. Biz yukarıdayken su falan içmiş olmalıydı.

"Karşıma oturur musun lütfen?" Huh. Başlıyorduk. "Gecenin bir vakti aniden kapımızda bitivermen zaten yeterince tuhaf değilmiş gibi evin içinde sinsi sinsi dolanıp durma." Kapımız? Gerçekten çoğul mu konuşmuştum?

"Sen... Sen burada mı yaşıyorsun?" Sorusuna verebileceğim en dürüst cevap pek de işime gelmediğinden sustum ve kaşlarımı çattım. Foyamın bu kadar kolay ortaya çıkabileceği bir konuda yalan söylemeyi gözüm yemiyordu.

"Önce ben bir soru sordum. Ona bunu nasıl yapabilirsin? Aniden karşısına çıkıp onu sevdiğini söylemek... Sırf-"

"Kim olduğunu ya da nereden çıktığını bilmiyorum... Sarah." Nevresim yığınının üstünden Harry'nin eşofman altını alıp yüzünde, ne olduğunu çözemediğim tuhaf bir ifadeyle beni baştan aşağı süzdü. "Onun beni nasıl sevdiğini bilmiyorsun. Bana tapardı o. Aramızdaki ilişki nasıldı hiçbir fikrin yok. Onun gözünden düştüğümü, onun artık senin olduğunu fala zannediyorsan düşündüğümden daha da safsın."

Sesindeki acılığı, keskinliği, zehri sanki fiziksel bir şekilde hissedebiliyordum. Ağzından çıkan her bir ses dalgası suratıma adeta bir tokat gibi çarpıyordu.

"Onu neden aldattın? Ona sahipken neden... Neden-" Bu durum için kullanılabilecek uygun sözcük neydi? Harry'den 'O' diye bahsetmek neden bu kadar tuhaf geliyordu?

"Neden bir başkasını mı istedim?" Dişlerimi birbirine kenetleyip kafamı salladım. "Sıkılmıştım. Tek bir adama sadık kalmak... Bazılarımız bunu yapamıyor." Yüzümü buruşturup öğürmemek için yanaklarımın içini dişledim. "Harry bunu biliyordu. Bunun eninde sonunda başına geleceğinin farkındaydı. Şimdiyse bana sadece... Kızgın. Kafası karışık. Karar vermesi gereken zaman geldiğinde seni bana tercih eder mi sanıyorsun?"

Sözlerini bitirdiğinde odaya tuhaf bir sessizlik hakim oldu. Aklımın yarısı onun haklı olduğunu onaylasa da diğer yarısı Harry'yle birlikte yaşadıklarımızı bir bir gözümün önüne getiriyordu. Emma, kızgın ve kafası karışık kısmında haklı olabilirdi ama gözlerimle gördüğüm, bizzat yaşadığım, ruhumun en derinlerinde hissettiğim şeyler sahte olamazdı.

Harry berbat bir oyuncuydu.

"Bu söylediklerine kendin bile inanmıyorsun." Burnumdan alayla nefes verdikten sonra ayağa kalktım. Ona baktıkça bile kendimi bir tuhaf hissediyordum. Harry'yi gerçek manada tanıyan, onunla somut geçmişi olan bir kadınla karşı karşıya kalmak beni geriyordu.

Harry bana bir şekilde değer veriyordu. Beni umursuyordu. Bunu gözlerime baktığında, beni öptüğünde görebiliyordum. Emma sadece bana kötü hissettirmeye, beni sindirmeye falan çalışıyor olmalıydı ama buna izin vermeyecektim. Bundan daha iyisini yapabilirdim.

Mesela o burada, salonda kös kös otururken Harry'nin odasına çıkıp...

Emma'nın yoğun ve delici bakışlarına aldırmadan iki koltuğun arasından geçtim ve yeterince kendinden emin olduğunu umduğum adımlarımla merdivenleri tırmandım. Harry'nin odasının kapısına geldiğimde hiç tereddüt etmeden içeri girdim.

"Harry?" Yatakta hala hareketsizce öylece uzanan bedenine doğru seslendim. Cevap vermediğinde ayakucuna yürüdüm. "Hey." Gözleri açıktı, parmakları yatak örtüsünü mıncıklamakla meşguldü ama yine, boş bakıyordu. Bu bakışı hiç mi hiç sevmiyordum.

"Hey, küs müyüz?" Tek dizimi yatağa koydum ve sonrasında emekleyerek yanına kadar ulaştım. Arkasına geçmeden önce, suratına düşen saçlarını elimle geriye doğru tarayıp güzel suratını ortaya çıkardım. Ağlıyor olmasını falan beklemiyordum ama ifadesinin bu kadar sakin olması da beni açıkçası şaşırtıyordu. "Konuş benimle Harry."

Free • (Harry Styles)Where stories live. Discover now