10. Mektuplar

1.4K 90 12
                                    


Geç kaldığım için üzgünüm. Bu bölümü umarım seversiniz. Yorum yazmayı ve oylamayı unutmayınn 💕


Rüzgar saçlarımı havalandırdı. Bakışlarım yeni arkadaşlarıyla konuşan Uğur'a çevrildi. Dün geceden sonra sabah gözlerimi çok geç açmıştım. Denizin yorgunluğu, açlık ve bozuk psikolojim yüzünden halsizdim. Gece olduğu gibi Uğur'u yanımda bulamamıştım. Yattığı yastıkta kafa izi vardı. Düş değildi yanımda yatması ama uyandığımda da onunla karşılaşmamıştım. Erkenden uyanıp denize gitmiş, bir sürü arkadaş edinmiş ve eve dönüp bize kahvaltı hazırlamış... Tüm bu olanlar sırasında ben hala uyuyordum. Uyandığımda bilgisayarıyla uğraşıyordu. Dün hakkında tek bir kelime dahi konuşmamıştık. Yanlışlıkla(!) öpüşmemiz, benim hakkında çocukça şeyler düşündüğünü ama geçip gittiğini söylemesi, gece kulağıma fısıldanan –benim gerçek mi düş mü olduğunu hala kavrayamadığım- laflar... Hiçbirini ima eden bir şey bile söylememiştik. Sanki sadece arkadaş olan iki insanın tatildeki konuşmaları gibiydi... Sözde arkadaş. Öpüşen arkadaş mı olur? Ya da sürekli birbirine aşık olduklarını söyleyen? Ben kafayı yemediysem Uğur bana aşıktı. Yani bir zamanlar. Galiba. Hiçbir şeyden emin olmamaktan nefret ediyorum.

Dün beni sadece arkadaşı olarak sevdiğini düşünüp gerçek anlamda yataklara düşmüştüm. Şimdi de bana aşık olduğunu düşündüğümü söylüyordum... Sanırım gerçekten delirmiştim. Sürekli ikilemde kalmak, karar verememek ve kendine güvenememek... Bu tatil erken bitmeliydi yoksa ben Bakırköy'e yolcu olacaktım. Eve geçince ne olacaktı ki? Birkaç iş yemeğine katılırdım. Rol yapardık. Zaten aşık gibi davranmakta zorlanmadığımız da ortada. Sonra ben zaten işe başlamış olurdum. Memur hayatı. Gider gelirdim. Haftaya hocamın yanına gitmeliyim. Belki akademisyenlik yolunda bir adım atmama sebep olurdu. Benimle ne konuşmak istediğini bilmiyordum ama akademisyenlik olması konusunda dua ediyordum. Psikolog olmak için bir yüksek lisans yapmıştım ama ben akademik anlamda da bir yüksek yapmak istiyordum. Belki sonra doktora. Belki şimdi bile doktoraya başvurabilirdim. Bilemiyorum. Hocayla konuşmak lazım. Neyse aman. İşte hayat böyle geçip giderdi. Çok bir araya gelmezdik. Aramızdaki bu gerilim de biterdi. İnkar edemeyeceğin büyüklükte bir gerilim. Hep aramızda böyle bir şey vardı ama dalga geçerdik sonrasında. Şimdi öyle değildi işte. Sınırlar diyorum. Sınırlar kalktı. Her an aynı denizdeki gibi yapışabilirdim dudaklarına. Ki orada da benim yapıştığımdan da emin değilim. İstemsizce güldüm. Elim dudaklarıma gitti. Kalbim duracak gibi hissetmiştim ve çok güzel. İki saniyede böyle hissediyors... Kafamı iki yana salladım. Bir daha Uğur'un dudaklarını düşünürsen Uğur'dan boşanırım.

"Bahar!" dedi tepemdeki Uğur. Elleri belinde kaşları çatık bir şekilde bana bakıyordu. "Bir saattir sana sesleniyorum. Nereye daldın yine?" Güneşten kısılan gözlerimi korumak için elimi gözüme siper ettim. Uğur yana kayıp güneşle bağlantımı kesti. "Nasıl hemen arkadaş yapabildin?" İstemsizce arkadaşlarına bakıp bana geri döndü. "Yüzüyordum. Önüme topları düşünce aralarına girip ben de oynadım. Öyle tanıştık." Şezlongda yanıma oturdu. Bacaklarımı toplayıp yüzüne baktım. "Her yerde de aranan adamsın." Güldü, geriye doğru kasıldı. Şezlongdan çıtırtı geldi. "Uğur kalk kırılacak." Şezlongun sağına soluna baktı. "Bir şey olmaz." Tereddütle şezlonga baktığımda devam etti. "Akşam açık hava sineması varmış az ötede. Çocuklar çağırdı. Gidelim mi? Hem seni de tanıştırırım. Biri psikologmuş." Bacaklarımı kendime çektim ve kollarımı sardım. Çenemi de dizime yasladım. "Olur. Zaten yarın gidiyoruz." Gözlerini devirdi. "Sana önemli bir şey olmadığını söylemiştim. Gerek yok gitmeme." Sabah maillerine bakarken ben de göz ucuyla ekrana bakmıştım. Yazılanlardan biri Uğur'un İstanbul'a gelip gelemeyeceğinin sorusuydu. Yanına geldiğimi fark edince ekranı kapatmıştı ama görmüştüm. Sabahtan beri bunun kavgasını yapmıştık. O önemli değil diyordu ama belliydi ki önemliydi. Bana yaptığı fedakarlığın bir sonu olması gerekiyordu. Zaten yeterince mahcuptum. İş hayatını da mahvetmeye hakkım yoktu. İç çektim. "Hangi film varmış?" Bir çıtırtı daha. "Bak kırılacak." Rahatsızca şezlongda kıvrandım. Ayağa kalkmaya yelteniyordum ki kendimi yerde buldum. "Ay!" dedim ve Uğur'un tişörtüne asıldım. "Ben demiştim!" Uğur kahkaha attı. Şezlong ortadan çöktüğü için ikimizin de kalçası yerdeydi. Şezlongun kırık parçası kolumu çizdi. Hala çırpınıp kalkmaya çalışıyordum ama Uğur gülüyordu. Gerçekten ben bu adamı öldüreceğim. "Uğur gülme ya!" Gülmeye devam ederken bir anda kendini yukarı itti ve ayağa kalkıp. Elini uzattığında ters ters baktım. "Hadi gel." Elimi uzattım ama o da benimle aynı anda eğildi. Elim karnına değdiğinde belime sardığı koluyla beni düştüğüm yerden kaldırdı. Vücuduna yaslandım. "Özür dilerim. Sağlam sanmıştım." Yüzümün yakınındaki yüzüne odaklanmadan kollarımı vücudundan çektim. Eğilip eşyalarımı aldım ve eve doğru yöneldim. Arkamdan gelen adım seslerini duydum. "Bahar," hafifçe ona döndüğümde yanımdaydı. "Gerçekten özür dilerim." Oflayarak koluna girdiğimde rahat bir nefes verdi. "Ben özür dilerim gerginim. Ters davranıyorum." Yavaşça yürüdük. "Son zamanlarda her şey üst üste geldi. Normal. Geçecek." Samimiyetle gülümseyip omzuna kafamı yasladım. "İyi ki benim arkadaşımsın Uğur." Tok kıkırtısı kulağıma doldu. "Bir de kocanım." Kahkaha attım. "Evet bir de kocamsın." Eli kolundaki elime kapandı. Ben rahatsız edici bir tonda konuşmaya devam ettim. "İlerdeki karın benden nefret edecek." İç çekti. Rüzgar saçlarıma vurdu. "Etmeyecek." Alayla gülüp kafamı omzundan geri çektim.

SÖZDE ARKADAŞ (FİNAL)Where stories live. Discover now