9.Kırgınlık

1.5K 97 13
                                    


Domatesleri doğrayıp kasenin içine attım. O malum olaydan sonra birbirimizle konuşmamış ve eve gelmiştik. Şimdi de inanılmaz bir gerginlikle yemek yapıyorduk. Uğur balıkları ben de salatayı yapıyordum. Kesinlikle Emel ablanın elinin lezzeti Uğur'a da geçmişti. Çünkü yaptığı her yemek bir Michelin Yıldız'ı aldırır gibiydi... Önümde büyük bir ciddiyetle tavadaki balıkları çevirdi. Tezgah büyük ve ortadaydı. Bir kısmı işlem yapılmak için varken diğer tarafında ocak vardı. Amerikan tarzı mutfak olduğu için salonu görüyorduk. Salonunun ortasında sadece büyük bir koltuk ve bir bar köşesi vardı. Sanırım bir de koltuğun karşısında projeksiyon için bir perde. Burada film izlemek güzel olabilirdi... Salonun camları İstanbul'daki ev gibiydi. Denizi alabildiğince görüyor ve mahremiyeti vardı. Zengin olmanın en güzel yanları... Zengin mi oldum ben? Ay yok ben zengin değilim. Düz memurum. Daha çalışmaya başlayamamış bir memur hem de... Bu adam ne manyak para kazanıyor be! Sayısal mı seçseydim ya? Niye böyle oldu? Yoksa ben de mi özel sektöre girişsem? Akademiye mi devam etseydim? Canım yüksek lisans başvurunu kabul etmediler ya... Gözümün önünde sallanan elle irkildim. "Ay!"

"Nerelere daldın ya? Yoksa beni mi düşünüyorsun?" Gözlerim istemsizce dudaklarına kaydı. Yok be. Dibinden geri çekilip kafamı yemeğe çevirdim. "Beni neden elediler mülakatta ya?" Sesli bir of çekip geri yerine geçip kollarını tezgaha yaslayıp bana baktı. Kol kaslarına bakma. Kol kaslarına bakma. "Ayarlayabilirim bir şeyler istersen." Kaşlarımı kaldırıp elimdeki bıçağı bırakıp ben de onun gibi eğildim. "Uğur sen mafya falan mısın ya?" Gülüp kaşlarını kaldırdı. "O nereden çıktı?" Doğrulup etrafı elimle gösterip kendi etrafımda döndüm. "Maşallah en lüks evler, arabalar... Her yerde adamın falan var." Doğrulup gür bir kahkaha attığında kollarımı gövdemde birleştirdim. "Ya İTÜ'deki hocamın eşi Boğaziçi Psikoloji'de öğretim görevlisiydi. Rica etsem görüşür seninle diye söylemiştim." Gülmeye devam ederken tezgahın yanından geçip önümde durdu. Kalçasını tezgaha yasladığında o da benim gibi kollarını birleştirdi. "Ama hoşuna gidiyorsa mafya da olabilirim."

"Aynen on beşlik ergenim ya ben zaten mafya güzelleyeceğim..." Diliyle dudaklarını ıslattı. Neden yavaş mod açık? Ay ben sanırım harbiden on beşlik ergenim ya... "Ciddiydim bu arada. Hocam dediğime bakma. Arkadaşım şu an. Eşiyle de birkaç kez oturup yemek yemişliğimiz var. Rica etsem yardımı olur belki." Ciddileşip hafifçe kolundan tuttum. "Çok naziksin ama ben henüz yolumu göremiyorum. Atama işinden red alabilirim. Hocam geçenlerde mail attı mesela gel konuşalım diye onunla da konuşmam lazım. Ne yapacağımı ben bile tam bilmiyorum." Kollarını indirdi ama bir kolunu boynumdan omzuma sarıp beni kendine çekti. Kafamı omzuna yasladığımda ellerim aramızda kalmıştı. "Hiçbiri önemli değil. İsterse hepsi red olsun ki olmayacak ama varsayalım olsun. Ben hep yanındayım. En kötü Gümüşhane'ye gideriz." Kıkırdayıp iyice yaslandım ona. "Terfi alman için evlendik ama işini bırakıp Gümüşhane'ye mi gelmek istiyorsun?" Gülerek çenesini kafama bastırıp elini sıkıştırdı. "Bahar şimdi seninle bir oyun oynayacağız. Sen bir sırrını söyleyeceksin ben de bir sırrımı söyleyeceğim sana. Kabul mü?" Düşündüm. Hangi sırrı söylemek istiyordu ki? Ayrıca ben ne söyleyecektim?

"Düşünme ve kabul et." Geri çekilmek istedim ama izin vermedi. "Böyle söyleyeceğiz. Yüzümüze bakmadan." İçimde bir cesaret hissettim. Zamanı mıydı? Ondan hoşlandığımı daha doğrusu bir zamanlar hoşlandığımı ve evlendiğimizden beri aynı hisle karşı karşıya olduğumu söylemeli miydim? Yok. Çok uzun olurdu... "Tamam ama ilk sen başla."

"Hayır. Teklifi ben ettim sen ilk söyle." Reddetmek için geri çekilecektim ama yine izin vermedi. Kulağıma sıcak nefesi değdi. "Söyle hadi."

"Emel'den seni kıskanmıştım." Beni hafifçe uzaklaştırmaya çalıştığında bu sefer ben yapıştım boynuna. "Hayır! Hani bakmayacaktık yüzümüze." Ofladı ama bana doğru iyice eğilmişti. "Neden kıskanıyordun?" Seninle sevgiliydi çünkü. "Sıra sende." Yutkundu kafasını kaldırdığını hissettim. "Boston'dayken aradığın yılbaşı gecesini hatırlıyor musun? "Sordu ama cevap vermemi beklemeden iç geçirerek anlatmaya devam etti. "Telefonu kapattıktan sonra bu evi ayarlamıştım. Gelecektim ve seni alıp burada her şeyi konuşacaktık. Neden uzaklaştığımızı, neden birbirimize kırgınlık hissettiğimizi, neden kaçtığımızı..." Neden bana söylememişti? "Yeri ayırtmıştım ama sana söyleyemedim. Zaten Türkiye'ye de gelmedim." Çekilmek istediğimde bu sefer izin verdi. Ellerim göğsünden destek alıyordu. Onun bir eli belimde gevşekçe duruyordu. "Neden?" Yüzümü izledi birkaç saniye. Yüzüme düşen perçemimi tutup kulağımın arkasına tıkıştırdı. "Sen neden kıskandığını söylersen ben de söylerim." Durgunlukla belki de biraz hüzünle baktım ve bakışlarımı ondan çekip arkasına çevirdim. "Çocukça bir şeydi benimki." Kaşlarını kaldırdı. "Ha bana özel değildi yani?" O sırada ağlayarak test kitabı çözen on sekizlik Bahar... İç çekerek balıkları tabağa servis etti. Cevap vermeyeceğimi fark ettiğinde devam etti. "Benimki de çocukluktu." Sanki birileri karnımı sıkıyormuş gibi hissettim. Ağlama isteğimi bastırıp yutkundum. Ona arkamı döndüm ve zemin kattaki banyoya yürüdüm. Arkamdan seslendi ama kapıyı kapattım ve kilitledim.

SÖZDE ARKADAŞ (FİNAL)Where stories live. Discover now