Düğün yerine gelip de arabadan indikten sonra abim koluna girmem için elini uzattı. Seve seve kabul ettim. Çocukluğumdan beri kollarının altında olmayı seviyordum. Baran, Serhat Abi'yle konuşarak yanımızda yürüyordu.

İçeriye hep beraber girdik. Kır düğünüydü ve genelde köydeki zenginlerin veya kalabalık ailelerin açık alan olarak seçtikleri tek bir mekan olurdu. Serhat Abi'nin düğünü de burada olacaktı.

Bize ayrılan masaya oturduğumuzda neredeyse tüm sülalecek bahçenin yarısını kaplamamıza rağmen bazılarımızın başkalarıyla oturduğunu görmüş olmak tekrar ve tekrar dehşete kapılmama sebep olmuştu. Bazen bu kadar kalabalık olmamız çok korkutucu geliyordu.

Düğün sahibi dedemlerle oturup sohbet etti epey bir süre. Gelin ve damat henüz gelmemişti. İkisini de sadece ismen biliyordum, öyle oturup konuşmuşluğum hiç olmamıştı.

Etrafa bakındığımda gözlerin bizim üstümüzde olduğunu hemen fark etmiştim. Alışık olduğumuz bir şeydi. Köyün en ilerigelen ailesi olduğumuzdan hep göz önünde kalırdık.

"Umarım pasta güzeldir." diye mırıldandım.

"Veeey. Evde zorlasak lokma kesmezsin." dedi yengem.

"Yenge deme öyle düğün pastası başka oluyor."

"Karaca hele kalk da bizi bir çek."

Halam telefonunu elime tutuşturduğunda oflayarak ayağa kalktım. Masanın karşısına geçip halamları kadraja aldım, Birkaç kez çektikten sonra tam açı değiştiriyordum ki omzuma biri çarpınca duraksamak zorunda kaldım. Çarpan kişi de etrafına bakınarak yürüdüğünden olsa gerek refleksle sırtımı tutmuştu.

Gözgöze geldiğimizde onun daha önce ailesiyle bizim konağa gelen "görücü"lerimden biri olduğunu hemen anlamıştım.

"Kusura bakma." dedi hızla. Çarptığı için hiç üzgün durmuyordu.

"Sorun değil."

"Burada mı oturuyordunuz siz?" dedi masayı işaret edip.

"Yok tüm sülaleyi buraya koyduk ama herhalde mekan dışı bir yere geçeriz." dedim samimiyetten uzak bir gülüşle.

Birisi cevabı gayet ortada olan bir şeyi sorduğunda dalga geçmemek benim için çok zor oluyordu.

Hafifçe güldü.
"Gerginsin yine."

"Öyleyim."

"Sinirini alayım mı?" diye yavşak yavşak konuştuğunda göz devirdim. Bu ilk yürüyüşü değildi ve artık bu hallerine sinirlenmekten çok acır olmuştum. Bir insan birini birden fazla kez reddettiyse bunun istemiyorumdan başka anlamı olamazdı.

"Abim de senin sinirlerini alsın mı? Ama mecazî olarak değil bildiğin bütün sinir sistemini böyle?"

Güldü.
"Allah'a emanet."

Hiçbir şey söylemeden masaya oturup halama telefonu verdim.

"Karaca!"

"Ne var be?!" dedim Said'e.

"Kalk bizi çek."

"Ya gidin kameraman tutun bana ne?!"

Nazende (bxb)Where stories live. Discover now