33//Zor Bir Öğrenci

892 126 73
                                    

İyi akşamlar👋🏻👋🏻

Anlatacak bi şey kalmayınca insan bazen finale kadar böyle saçmalar... bear with me

İyi okumalar dilerim~~~

...

Öğleden önce saatleriydi. Sabah yaptıkları kahvaltıdan sonra kahvelerini bahçedeki masada içmeye karar vermiş aile dışarıdaydı. Pazar günü olduğundan bahçe öteki bahçelerdeki çocukların sesleriyle doluyordu ara ara ve temiz havayla birlikte huzurlu bir hava vardı.

Dört kişiyi rahatlıkla alabilecek dışarı masasının bir ucunda Hyuna oturuyordu. Kahvesini yarılamıştı ve ara ara eşiyle konuşsa da çoğunlukla telefonundan son çıkan moda trendleri hakkındaki bir blog yazısını okumakla ilgileniyordu. Mi Kyong ondan ve masadan birkaç metre uzakta, bahçedeki ağacın altına çektirdikleri sallanan sandalyede oturmuşken kitap okuyordu. Kahvaltı masasında derslerine yeterince çalışmadığı konusunda annesinden ufak bir azar işitmişti fakat görüldüğü üzere, annesinin sözleri bir kulağından girmiş ötekinden çıkmıştı. Okuduğu kitap da zaten canavarları ve canavar avcılarını konu alan fantastik bir romandı.

Masanın Hyuna'nın karşısında kalan ucunda, Seo-jun kendi kahvesini yudumlarken kahvesinden hep olduğu gibi haberleri okuyordu ancak şu anda tableti kapalıydı ve masanın üzerinde öylece duruyordu. Orta yaşlı adamın dikkati ise bahçedeki yeni biçilmiş çimenlerin üzerinde güneşi umursamadan uzanan ellerini karnında birleştirmiş çocuktaydı.

"Bu sefer Kanada'ya mı gitsek? Orada doğal yaşam parkları çokmuş. Geziler de düzenleniyormuş." Jeongguk uzandığı yerde gökyüzündeki bulutların şekilleri kafasında hayvan figürleri halini alırken söylediğinde, Hyuna ve Mi Kyong konuşmaya dahil olmazken Seo-jun, "Rahatlayabileceğimiz bir yer olur diye düşünmüştüm. Doğal yaşam parkları gezmekten pek başka bir şey katmayacak." dedi. Jeongguk dudak büktü.

"Ama baba, bir düşün. Bir sürü park gezebiliriz. Hatta, bir karavan bile kiralayabiliriz yaz boyunca. Orada bunu çok yapıyorlarmış. Hatta, tamamen karavanlarda yaşayan aileler bile varmış." O ilgili bir tonda nereden öğrendiğini hatırlamadığı bilgilerini sıraladığında, Hyuna bu sefer başını kısa bir an bloğundan kaldırıp kahvesinden bir yudum alırken araya girmişti. "Onları ben de duydum. Bazıları gerçekten cezbediciydi."

Jeongguk başını hızlı hızlı salladı. Hâlâ onlardan tarafa hiç bakmamıştı ve gökyüzünü seyrediyordu. Yine de dikkati tamamen buradaydı. "Bence babamla sizin yapabileceğiniz bir şey. Biz zaten yakında evden ayrılırız. Bir tane alır onunla dünyayı gezersiniz." Seo-jun gülmeden edemedi bu sözlerle. "Ve? Biz burada değilken şirketi kim yönetecek?" Hyuna da böylece gülmüştü. Seo-jun da kendisi de henüz gençlerdi. Her şeyi geride bırakıp dünya gezisine çıkmak için buradaki hayatına fazla bağlı hissediyordu.

"Bilmem. Sahi, baba." Jeongguk başını sağ tarafından kalan adama doğru çevirdi. "Sonsuza kadar şirkette başkan olarak çalışmayacaksın değil mi? Emekli olduğunda oraya ne olacak?" Jeongguk'un bu soruyu sorarken şirketi devralacak kişi olarak kendisini hiç seçenek olarak saymaması ve babasının karşısında bunu önemsizmiş gibi dile getirebilmesi, Seo-jun'un yıllar içerisinde inşa ettiği güven ilişkisinin meyvesiydi. Oğlunu hiçbir zaman zorlamamıştı, şimdi ise onun kendisi için çizmeye başlayacağı yepyeni bir yolun ipuçlarını görebiliyordu.

"Hm, açıkçası..." Düşünür gibi yaptı. Oysa tüm bunlar yıllardır içten içe planladığı şeylerdi. "Şirketin en büyük hissedarı biz olduğumuz için nesiller boyunca ailemizde kalan bir pozisyon o. Şimdi bir başkasına teslim etmek ve geri çekilmek o kadar da sorun olmasa gerek." Hyuna elini çenesine doğru yaslarken sevgi dolu gözlerle eşine baktı.

dreaming life Where stories live. Discover now