20//Karmakarışık

1.3K 173 508
                                    

Tünaydın👋🏻👋🏻

Upuzun bir bölüm cidden neredeyse 9k ama aynı zamanda da çok güzel🥺

Fazla söze gerek yok so hadi bölüme geçelim

İyi okumalar dilerim~~~

.....

    Güneş neredeyse tamamen batmış, geride silik bir kızıllık bırakmışken varmıştı o gün Jeongguk. Cebindeki telefonundan başka hiçbir şeye sahip değilken nedense Taehyung'a uyarak bindiği otobüsten inmiş, onunla evlerinin ayrımında yolları ayırıp kendi evine yürümüştü. Üzerindeki tişört serinleyen havada ufaktan üşümesini sağlıyordu ama aynı zamanda da yüzündeki yaralara da iyi geliyordu soğuk bu yüzden şikayetçi değildi. 

Attığı her adımda yürümesi biraz daha zorlaşırken karnına yediği tekmenin acısının en sinir bozucu olanı olduğunu düşünüyordu. Uzun bir dinlenmeye ihtiyacı vardı. Şimdi bile tek istediği bir şeyler atıştırmak ve kendisini yatağa atmaktı. Evi ufukta göründüğünde ve o adımlarını güç bela hızlandırıp başı öne eğik yorgun argın bahçelerine girdiğinde aklında bir tek bu vardı. Kapının önüne geldiğinde kolunu kaldırdı ve zile bastı. Birkaç saniye boyunca elini oradan çekecek gücü bile kendisinde bulamadı.

Hem çok yorgun hem de çok zindeydi. Taehyung ile ayrılmadan önceye kadar böyleydi gerçi durum. Otobüste de sürekli kıkırdayıp durmuştu. Boş yapıyor, Taehyung bıyık altından gülümseyerek soğuk tavrını sürdürmeye çalıştığında üzerine gidiyordu. Yol boyunca ona takılmıştı ve ayrıldıkları sırada da son bir espri yapmayı ihmal etmemişti. 

Milyon dolarlık arabasıyla kendisini eve bıraktığı için teşekkür ettiği ucuz bir şakaydı ve Taehyung buna yüzünü buruşturmaktan başka bir şey yapmamıştı. Jeongguk ise yalnızca daha çok gülmüştü. Gerçekten enerjikti. Eve ulaşana kadar ise yalnızlıktan olsa gerek üzerine bütün günün yorgunluğu çökmüştü. 

Elini zilden çekti. Açılması için biraz zaman gerekeceğini düşündü ancak tahminlerini boşa çıkartır bir şekilde, kapı neredeyse saniyeler içerisinde içeri doğru açıldı. Genç çocuk yorgun bakışlarını kapıyı açan kişiye kaldırdı. Bir kez daha bir tahminde bulunup karşısında tanıdık hizmetlilerini bulacağını düşünmüştü ama yeniden yanılmıştı. Duraksadı kapıyı açan kişinin iş takımının kravatını ve gömleğini çoktan çıkartmış olan Seo-jun olduğunu gördüğünde.

Gözlerini kırpıştırdı. "Baba?" Mırıldanır gibi söylediğinde karşısındaki adam bunu duymamıştı bile. Yalnızca öne atılıp ellerini yanaklarına koymuş, onu baştan aşağı süzerken, "Nerelerdeydin?" demişti. Sesinden endişe akıyordu. Jeongguk yanaklarındaki eller elmacık kemiğinde oluşan kızarıklığa baskı kurduğu için küçük küçük inledi. Babasının koyu kahverengi gözleri anında yüzüne döndü. Yüzündeki yaraları fark ettiğinde şaşırmış gibi duruyordu.

"Yüzüne ne oldu?" Sesi biraz daha karanlık bir ton kazanırken söylediğinde Jeongguk gözlerini kırpıştırarak kendine geldi. Ellerini kaldırıp adamın bileklerine koydu ve nazikçe indirdi. "Şey, büyük bir şey değildi. Hallettim ben zaten." Seo-jun kaşlarını çattı. Eve geldiğinde ve Junghyun'un geri dönmediğini öğrendiğinde, sonrasında arayıp da ulaşamadığında çok endişelenmişti. Hayır, endişelenmek kelimesi azdı, delirecek gibi hissetmişti. Öncesinde Jeongguk'u arayıp da ulaşamadığı bir zaman hiç olmamıştı ve bu kendisine yabancıydı.

Bu yüzden o anda o kadar da mantıklı ve sakin düşünebildiği söylenemezdi. Sınırlar ve kimlikler arasındaki keskin ayrımı yapamıyordu. Junghyun'un onu gördüğünde adını söylemek yerine kendisine mırıldanarak baba diye seslenmesi de bu konuda hiç yardımcı olmuyordu. 

dreaming life Où les histoires vivent. Découvrez maintenant