22//Nia

1.1K 173 255
                                    

Tünaydın👋🏻👋🏻👋🏻

Seçim öncesi delirmemek için yazdığım okey bir geçiş bölümü✌🏻

Umarım beğenirsiniz, iyi okumalar dilerim~~~

.....

    Odada oluşan sessizlik hâlâ sürüp giderken karşısında oturduğu adama bakıyordu orta yaşlı kadın. Yıkılmış gözüküyordu. Söylediklerinden sonra kalkıp gitmeye bile yeltenmemişti, yalnızca üzerinden aldığı yükten sonra derin bir uykuya dalan oğlunun yanında oturuyor, yüzüne ellerini kapatmışken boynu bükük düşünüyordu. 

Shila'nın ona istediği şekilde yardımcı olmak için yapabileceği hiçbir şey yoktu. Bu bir gerçekti. En başında ona anlatmak istememesinin sebebi de buydu. Kaldırması zor şeylerdi bunlar. Oğlunun ortadan kaybolduğunu fark etmese en iyisi olurdu, fark etmişti. Neler döndüğünü öğrenmese iyi olurdu ama onu da öğrenmek istemişti ve şimdi boşluğa düşmüştü. 

Sırtını geriye doğru yasladı. Midesi belli belirsiz guruldarken ve kalbi çok ufak sızlarken bakışlarını bitmek üzere olan yemeklerde gezdirdi. Biraz daha dayanabilirdi devam etmeden önce. Sesli bir soluk aldı, "Çocuğun Nia'sının ne olduğunu bulman gerek." dedi ardından. Sesini çıkartmasıyla Seo-jun yüzünü ellerinden kaldırmış, karmakarışık bir ifadeyle yüzüne bakmıştı. "Neyi seçtiğini öğrenmenin mümkün olmadığını söylemiştin." demişti ardından.

Shila omuz silkti. "Doğru. Her şeyi seçmiş olabilir. Ama listeyi daraltabiliriz." Seo-jun böylece yutkunurken yerinde doğruldu biraz. "Bu ne işe yarayacak ki? Şimdi bilmek onu geri getirmeyecek." Yüzüne gelen bir tutamı kulağının arkasına sıkıştırdı karşısındaki kadın. Sonra belli belirsiz uyuyan çocuğu gösterdi ve, "Onu burada tutmak için. Kendi evrenine olan bağı sürdüğü sürece geri dönme ihtimali var. Yasa her şeyi halleder, evet ama düzeni sağlamakla sorumludur özünde. Buradaki varlığı ya da öteki evrendeki varlığı, ikisi arasında gidip geliyor. Herhangi biri sonu olabilir." diyerek açıkladı. 

Seo-jun böylece başını çevirip uyuyan çocuğa bakmış, "Bir şey bilmiyor." demişti kaybolmuş bir tonda. "Neden burada olduğunu, nasıl buraya geldiğini ve nasıl geri döneceğini bilmediğini söylemişti. İki defa canına kıymaya bile kalktı, yalan söylüyor olamaz." Shila'nın kaşları çatılır gibi oldu. Sessizlik hakim olurken düşüncelerin içine dalmıştı sarı saçlı kadın. Bir süre sonra ise adama dönmüş, dudaklarını aralamıştı.

"Hiç mi bir şey bilmiyordu?" Seo-jun sorunun özünü anlamakta güçlük çekti. Zaten çok geçmeden, "Anlamadım?" diyerek bunu belli de etmişti. Shila böylece oturduğu yerde toparlanıp dirseklerini yer sofrasına yaslarken ellerini birleştirdi ve tekrar etti. "Hiç mi bir şey bilmiyordu? Adını bilmediğini, bu yüzden oğlun olmadığını anladığını söylemiştin. Gerçekten hiçbir fikri yok muydu?" Şimdi Seo-jun'un da kaşları çatılırken hatırlamaya çalışmıştı orta yaşlı adam.

Junghyun'u ilk gördüğü zamanı. Fark ettiği anı. Hastane odasında, doktorlarla konuşurken olmuştu. Başından beri onda bir tuhaflık olduğunu biliyordu, eşine anne dediğinde iyice şüphelenmişti ve kendi adını bilmediğinde anlamıştı. Oğlunun adını biliyordu evet ama bunu kolayca öğrenmiş olabilirdi. 

"Emin değilim. Neyi aradığını bilmiyorum." Mırıldanıp kadına baktığında Shila sıkıntılı bir soluk vermişti. "Yüksek bir ihtimal değil ama anlattığına göre, iyi uyum sağlamış gibi duruyor. Geçen sefer okula gittiğini, dışarı çıktığını ve oğlunun hayatını çaldığına dair bir şeyler söylemiştin. Sandığımız kadar yabancı olmayabilir duruma." Adamın neden bahsettiğine dair hiçbir fikri olmadığını fark ettiğinde gözlerini devirdi. 

dreaming life Where stories live. Discover now