26//Galaksi Güzeli

1.1K 160 168
                                    

İyi akşamlar👋🏻👋🏻

Bu ne çok tatlı bir bölüm bu😭😭

İyi okumalar dilerim~~~

.....

   Sabahın ışıkları perdeden sıyrılıp karanlık odayı aydınlatırken yattığı yatakta kan ter içinde doğruldu genç çocuk. Sırtı terden sırılsıklam olmuşken sesli soluklar alıyor, nemli gözlerine ani hareketi sebebiyle vuran rüzgar tüylerini diken diken ediyordu. Ellerini kaldırıp boynuna götürüp buz kesmiş parmak uçlarıyla kendisini serinletmeye çalışmış, olduğu yerde iki büklüm olmuştu.

Yutkunurken biraz önce gördüklerine inanmakta güçlük çekiyordu. Tüyleri diken diken olmuşken zihninde her şey birbirine giriyor, ne düşünmesi, nasıl tepki vermesi gerektiğini bilmiyordu. Bu yüzden duruma tamamen tepkisiz, olduğu yerde donmuştu. Odada nefes sesleri dışında başka hiçbir ses duyulmuyordu. 

Ve o unuttuğu anıları kapısını çalarken aldığı o nefeslerin de yolu kesiliyormuş gibi hissediyordu. Önü buğulu gözlerini kırpıştırdı ve zihnini hatırlamaya zorladı.

Kendisini görmüştü. Kendisini, Jeongguk'un gözünden görmüştü ve bu o kadar tuhaf hissettirmişti ki, açıklayamıyordu. Yabancı gelmişti, aynı zamanda da tanıdık. Yüzünü yan profilden tüm o mesafeye rağmen gözüne kestirdiğinde, zihninde bir şey klik etmişti. Buradayken herhangi bir yansımasında daima gördüğü Jeongguk'un yüzüne alışmıştı. Kendi yüzünün neye benzediğini hatırlamıyordu bile. Ama orada gördüğü kişinin kendisi olduğunu anında anlamıştı. Bir çeşit, derinlerden gelen bir bilinçti, başka bir şey değil. Yağmurda ıslanan haline gözlerini değdirdiği anda kahverengi saçlı çocuğun kendisi olduğunu biliyordu.

Bakıldığında, kendisini tanımasa zaten çoktan düzeltemeyeceği bir noktada olurdu. 

Ayrıca, bunun bir noktada eninde sonunda yaşanacağını biliyordu. O Jeongguk'un anılarını görüyor, onları tekrardan kendisinin olarak yaşıyordu. Ve Jeongguk açık bir gerçekti ki kendisini tanıyordu. Ona bıraktığı notlar ve satın aldığı kolilerce manga ve romanlar bunun kanıtıydı. Aksiyon figürleri de. İndirdiği filmler de. 

Bu yüzden bir noktada, onun anılarında kendisini göreceğini tahmin etmişti. Ne kadar kendisini, anılarını unutsa da bunu unutamazdı. Sadece zamanı kestirememişti ve o gün en sonunda gelmişti.

Biraz tuhaftı. Kendisini sadece görüp eve kadar takip etmeye karar vermesi yani. Onu haberi olmadan böyle izlemesi. Tüylerini diken diken ediyordu.

Gerçi şu anda bu basit hislere takılacak hali yoktu. Düşünmesi ve dertlenmesi gereken daha önemli şeyler vardı.

Anıları gibi. Evet, anıları.

Jeongguk onu takip ederken çocukluğunun geçtiği sokaklardan yürüdüğünde burada geçirdiği aylar boyunca onu terk eden vefasız anıları zihnine atılan her adımda dolmuştu ve şimdi hepsini net bir şekilde hatırlıyordu. Sanki dün yaşanmış gibilerdi. 

Babasının omuzları üzerinde kendisini dünyanın tepesinde gibi hissettiği hayal meyal hatırladığı bahar günü o sokaktan dondurma almaya gitmek üzere geçişleri, yedi yaşında kovalamaca oynarken o zaman sahip olduğu arkadaşlarıyla fırladığı ve sonrasında onu geri çeken bir yetişkinden azar işittiği o yaya geçidi, parkta kimse onunla oynamadığı için ağladığı gün aralarında gizlendiği çöp konteynırları, annesi ve babasının cenazesinin olduğu gün evden kaçtığında saklandığı sokak arası, hepsi işte tam da oradaydı. 

Alışıldık hissettirmiş ve ona yalnızca ve yalnızca kendisine ait olan unuttuğu huzuru getirmişlerdi.  

Uzun zaman sonra evinde ve bedeninde olmasa bile kendisini görmek tarif edilemez bir histi. Sönmeye yol alan közleri kalmış geri dönme arzusuna bir kıvılcımdı adeta. Amacını hatırlatmıştı kendisine. Yürüdüğü sokaklar, okulu, evi ve odası. Pelüş tavşanı. Gerçekten de vardı. Büyükannesinin sesi. Tek ailesi.

dreaming life Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin