23//Basketbol Maçı

1.1K 171 222
                                    

Tünaydın👋🏻👋🏻👋🏻

Back in the game🥳🥳

Hoş bir bölüm beğendim ben😌

İyi okumalar dilerim~~~

...

    Jeongguk kendisine söylediklerinden sonra irkilerek bir hipnozdan sıyrılmış misali kendisine gelip birkaç saniye yüzüne boş boş baktığında, sonrasında bakışlarını kaçırdığında ve, "Taehyung bekliyor." diye sayıklanır gibi mırıldandıktan sonra arkasını dönüp salondan çıktığında, Seo-jun yerinden birazcık bile kıpırdamamıştı. Dalgınlaşmış bakışları, odağını bulamayan titreyen gözbebekleriyle salon kapısının yanında kalakalmıştı.

Çocuğun odadan çıkışından ve merdivenlerde ayak seslerinin duyulmasından sonra kendisine geldi orta yaşlı adam. Bir elini duvara yaslayarak hızlanan soluklarını düzene soktu ve ne zaman eğdiğini bilmediği başını kaldırdı. Biraz önce ayaklandığı koltuğa baktı. Bir an sonra duvara tutunmayı bırakıp salonda koltuğa yönelirken ve bu uğurda düşmekten son anda kurtulurken acele ediyordu. Tıpkı telefonuna ulaştığında ve titreyen elleriyle dün gece kaydettiği numaranın üzerine tıkladığında olduğu gibi. 

Telefonu çalmaya başlarken kulağına götürdü. Evin içinde boğuluyormuş gibi hissederken bahçeye açılan fransız kapılara ilerlemiş, kendisini dışarı atmıştı. Şimdi dışarının sesini ve cıvıldayan kuşları duyabiliyordu. Derin bir nefes aldığı sırada telefon açıldı. Seo-jun farkında olmadan nefesini tutarken karşı hattan tanıdık kadın sesinin, "Bu kadar erken mi?" dediğini duymuştu. Cümlesi şaşırdığını ifade etse de sesi olabildiğince düzdü.

"İnsan-" yutkundu. "İnsan olabilir mi? Nia denen şey?" diyerek tamamladı. O göremese de karşı hattaki kadın içinde bulunduğu mistik eşyalarla dolu odada, eli önüne yerleştirilmiş olan çıtır tavuk kovasına uzanırken duraksarken kaşlarını çatmıştı. Başta adamın neden bahsettiğine anlam veremedi, sonra dondu. Dudakları aralanırken onun da gözbebekleri titremiş, Seo-jun bu sırada histeri içinde onu beklemeden konuşmaya devam etmişti.

"Bir çocuk, adını duyuyordum ama üzerine hiç düşünmemiştim. Arkadaş olmadıklarını söyledi. Bunun için bile ısrarla sormam gerekti, korumacı davranıyordu. Onluk değil, hayır. Hayır kesinlikle değil. İlk defa beş yaşında tanışmışlar-" Shila adama uyum sağlamaya başlayıp şaşkınlığını üzerinden atarken sözünü kesti. "İyi anlaşamıyorlar." Seo-jun başını hızla onaylayarak salladı. "Kendisinden hoşlanmadığını söyledi. İki blok ötede yaşıyor, ilkokulda, ortaokulda ve lisede, hep aynı okullardalarmış." Kesik bir soluk alırken omuzlarını düşürdü. "Ve şimdi, iyi anlaşıyorlar."

Genç kadın başı zonklamaya başlıyormuş gibi hissederken elini şakaklarına doğru götürdü. Guruldayan midesi ve ufaktan sızlayan kalbi belki de uzun zamandır ilk defa önceliği değildi. Zira durum tahmin ettiğinden ve edebileceğinden çok daha kötüydü. Kayıtlarda Nia olarak bir insanı seçen bir elçiye hiç rastlamış mıydı? Hayır, en azından onların evrenlerinde böyle biri yoktu. Olması da mantıklı olmazdı zaten. 

Çocukluk aşkı olsa gerekti. Küçüklükten başlayan masum duyguların ardından yoğunlaşan, bir türlü karşılığını bulamayan bir çaba... 

Şimdiye kadar yalnızca saygı duymuştu ona ancak tam şu anda, gözleri nemlenirken anlayabiliyordu. 

O çocuğun üzerinden geçtiği yolu. Kararlarını.

"Artık, Nia'sının ne olduğunu biliyoruz." Seo-jun gözlerini yumdu. Sırtını arkasında kalan cama verirken doğru olmamasını umut ettiğini, kendisinin uydurduğunu duymayı dilediğinin farkındaydı. "Bir insan olabileceğini hiç söylememiştin." Shila birkaç saniye sessiz kaldı. Sonra, "Örneğini ne gördüm ne de duydum." dedi. Ardından ekledi. "Ancak söylediklerine ve başka bir ihtimal de bulamayışına bakılırsa, doğru noktadayız." 

dreaming life Where stories live. Discover now