Aşşağı indiğimde bütün ev halkının beni beklediğini gördüm. Hepsi aynı giyinmişti. Siyah örgü kazak ve siyah kot pantolon. Babam ise siyah gömlek ve siyah kumaş pantolon giymişti. fark ettiğim diğer bir şey ise abi takımı (baba ve anne hariç)  kazaklarının üstünde cenazede akılan resimler gibi benim fotoğraflarım vardı.

 O sırada arkalarından Burak ve Sena çıktı. Sena da siyah bir elbise giyinmişti ve onda da fotoğrafım vardı. Ellerinde peçete ile babamın önünde durup ağlıyormuş gibi ikiside aynı anda:

"Baba ablamı kaybettik!!"

Diyip daha da ağlıyormuş gibi yaptılar. Hemen gidip arkadan kafalarına sert bir şekilde vurdum ve sert sesimle 

"Doğru davranın lan! Sanki şehit oldum! -Herkese hitaben- Şu fotoğraflarımı da çıkarın benim asabımı bozmayın"

Bu dediğimle herkes hemen fotoğrafları çıkarıp çekmeceye koydular. Sanki şehit olmuştum amına koyayım. Onlar içeri geçerken annem ve babam beni mutfağa doğru çektiler babam hemen

"Kızım, biz seni o kerataya veriyoruz ama ne olursa olsun burada bir evin var biliyorsun dimi? Ve sakın bizi unutmayım deme!"

Buruk bir şekilde gülümsedim. Ailen olması cidden güzel bir şeydi. Tam cevap verecektim ki zil çaldı. Acele etmeden yavaş bir şekilde kapıyı açtım ve karşımda güzeller güzeli bir Avukat Emel Dinçer duruyordu hemen elini öpüp sıradaki kişiyi yani ihtiyarı bekledim tam elini öpecektim ki yüzünü buruşturup izin verdi. 

Adım kadar emindim ki şu an aklından 'ben eli öpülecek kadar yaşlı bir adam değilim' falan diyordur. Sırası ile kardeşleri ile de sarıldıktan sonra jilet gibi siyah takım elbisesi ile karşımda sevgilim duruyordu. Bana çiçek ve çikolataları verip ev halkı ile selamlaştıktan sonra içeri geçtik.

Salon geniş olduğu için herkes rahatça sığmıştı. Babam ihtiyar ile annem de Emel teyze ile konuşurken diğerleri de kendi aralarında kaynaşmıştı. Ama Kunt sadece bana bakıyordu. O sırada annem hafif bir öksürdüğü için ona doğru baktım.

Bana mutfağa doğru bir bakış attı. Bu herhalde git kahve yap demek olurdu. Bende herkes nasıl içtiğin sorup kahve yapmaya gittim kızlarda baan yardım etmek için geldiler. Çünkü mübarek evde şu an bir ordu olduğu için ben sadece Kunt'un kahvesini götürecektim.

Kunt'un iki kız kardeşide yarım için gelmişlerdi. Şu an mutfaktan dört tane tüp vardı. Benim kullandığım hariç ben şu an oturuyordum herkes kahveleri hazırlayınca bende Kunt'un kahvesini yapıcaktım. 

Şu an Kunt'un kahvesine ne koyacağımızı tartışıyorduk. Ben hiç öyle kıyamam falan diyen kızlardan değilim. Vallahi ben kimyon ve kırmızı pul bebeden yanayım ama kızlar sadece tuz koyalım diyordu. Ya sadece tuz olur mu?

Neyse gene benim dediğimi yapıp kimyon ve kırmızı pul biber koymuştum. Suyuna da tuz koyacaktım ama kardeşleri izin vermedi. Herkes kahveleri içerken bir gözleride Kunt'un üzerindeydi. Kunt kahvede bir bokluk olduğunu anladığı için bana 'yazıklar olsun' bakışı atıyordu.

Ben ise omuz silkmekle yetiniyordum dua etsin ki barut koymamıştım. Beni almak kolay mı? Diğerleri ise sırıtarak Kunt'a bakıyorlardı. Kunt bir anda kahveyi dikleyince yüzünde hiçbir mimik oynamadan kahveyi içti. Ama suya hiç dokunmadı. Bu da herlade 'seni alıyoruz o zaman katlanıcaz' demek oluyordu.

Herkes Kunt'un kahvesini içtiğini görünce ihtiyar boğazını temizleyip söze başladı.

"Sebebi ziyaretimiz malum. Kızının Asena'yı oğlumuz Kunt'a istiyoruz!"

Herkes gergin bir şekilde dedeme bakıyordu. Dedem ise şu ana kadar hiç görmediğim bir sert yüz ve sesle 

"Eğer torunuma senden ufacık bir zarar gelsin evlat. İşte o zaman kaçacak delik ara! -İhtiyara dönüp- Verdim gitti." 

Asker Kızın Yeni Hayatı -Düzenleniyor-Waar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu