10.

855 137 107
                                    

Olaylara biraz da Chan'ın tarafından bakalım :) Düşüncelerinizi merak ettiğim için yorum istiyorummm ♡

- Yazar -

Analiz etmek. Bang Christopher Chan'ın en iyi olduğu şeydi. Birine tek bir bakış atması, nasıl biri olduğunu anlaması için yeterliydi.

Bu yetenek, sadece Seol'de işe yaramamıştı.

Onu ilk olarak Seungmin'den duymuştu. Chan, Seungmin'i severdi. Dürüsttü, çalışkandı. O da tahta geçmek istediği için Chan'ın peşinde çok dolanır ve ondan bir şeyler öğrenmeye çalışırdı. Kafası karıştığında da mutlaka ilk önce Chan'a sorar, fikrini alırdı.

Seol'dan bahsederken parlayan gözleri yüzünden kendisi de bir dönem kız kardeşi olsun istemiş, sonra vazgeçmişti. Bir kız kardeşi olsaydı bile, kız kardeşi politik bir evlilik yapmak zorunda kalacaktı bu yüzden iyi ki olmadığına karar vermişti.

Seol ile, daha doğrusu tam adıyla Kim Seolmin, ilk kez karşılaştıklarında sıradan, kendini beğenmiş biri olduğuna karar vermişti. Hiçbir zaman yanılmayan analiz yeteneğine çok güveniyordu.

İlk defa o zaman yanıldı.

Kendini beğenmiş ya da sıradan değildi, kız sadece vahşiydi. Neden Kuduz Köpek denildiğini de onu uzaktan izledikçe anladı. Sarayda kaldığı dönem boyunca gözleri hep kızın üstündeydi.

Şimdiye kadar gördüğü bütün Prensesler ve soylu kadınların aksine eteğini komik görünecek şekilde toplayıp bir oraya bir buraya koşuyor, çiçek görünce -özellikle de papatya- kendini yere atıyordu. Nerede ya da kiminle olduğu umrunda değildi, izin alma gereği bile duymadan çiçekleri koparıp taç yapmaya başlıyordu.

Sanki kendi evinde, diye düşünmüştü Chan çoğu zaman. Sinir olmuştu bu görgüsüz hareketlerine. Zaten peşinde evlenmek için dolaşıp canını sıkan kadınlar vardı, Seol'ün bu kadar rahat ve umursamaz olması daha da canını sıkmıştı.

Sonrasında işler kötüye gitmişti. Savaş başlamış, Seungmin'den de kötü bir mesaj gelmişti. Seol ile odasında konuşurken kızın da savaşa gitmek istemesi onu iyice öfkelendirdi.

Ne anlardı ki bu çelimsiz kız savaşmaktan? Tüm gün yiyip içip yerde yuvarlanmaktan başka ne yapıyordu ki? Savaşmaya dair hiçbir şey bilmiyordu.

Ah, nasıl da yanılmıştı.

Kız, elini onun boynuna getirip kulağına fısıldadığında farkına vardı. Sinir olduğu kişi kız değil, kendisiydi. Çünkü görgüsüz ve vahşi olarak nitelendirdiği kızı her gördüğünde kalbi deli gibi çarpıyordu. Bazen uzaktan onu izlerken sanki nefes alsa kız onu fark edecekmiş gibi hissettiği için nefesini tuttuğu bile oluyordu.

Ağzını bile açamadan Seol'ün söylediklerini dinledi. Ne kadar zor zamanlar geçirdiğini duydukça dili tutulmuştu.

Bir ay sonra Jeongin'in ölüm haberi geldiğinde Seol saraydan kaçtı.

Yıllarca isteyip de elde edemediği hiçbir şey olmayan Chris, elinden kayıp giden kız ve arkasında bıraktığı mektupla aklını kaybeder gibi oldu.

Her ne kadar Minho bu mektubun ve el yazısının Seol'e ait olmadığını söylese de inanmadı. Şimdiye kadar kız hakkında ne düşündüyse yanlış çıkmıştı sonuçta.

Önce sıradan olduğunu düşünmüş, sonra umursamaz, en son da çok güçlü olduğunu düşünmüştü. Şimdi ise ihanetin acısını odasındaki bütün eşyaları dağıtarak çıkarıyordu.

Elini, ağrı hissettiği göğsüne koydu ve o an kabullendi Seol'den hoşlandığını. Gözleri sürekli onu arıyordu, bir yerden çıkıp gelecekmiş de mektupta yazanların yalan olduğunu söyleyecekmiş gibi beklenti içindeydi.

TOP | BangChanWhere stories live. Discover now