Kendime geldiğimde, büyük ve oldukça süslü bir odada yalnızdım. Başım şiddetle ağrıyordu ve sersemlemiş gibiydim.
Doğrulup oturduktan sonra gözlerimi odada gezdirerek inceledim. Odanın ferah olmasını ve güneş almasını sağlayan balkonu görünce yataktan kalktım. Çıplak ayaklarım sayesinde hissettiğim serin mermer, baş ağrımı biraz alıyordu.
Balkonun camdan yapılmış kapısını açmadan dışarı baktım. Bahçe yemyeşildi ve çok düzenli görünüyordu. Bahçıvanları iyi iş çıkarmıştı.
Daha fazla odada durmak istemedim. Belki temiz hava, beni biraz rahatlatırdı. Odanın kapısına yönelerek açtığımda, kapının yanında duran genci görmüştüm. Duvara yaslanmış ve kollarını göğsünde bağlamıştı.
"Bu hâlde nereye gidiyorsun?" demesini umursamadan yürümeye devam etmiştim. Benim dilimi konuşuyordu, muhtemelen Seungmin abim öğretmişti. Başka nereden bilecekti ki?
Peşimden gelirken, "Hey, sana diyorum." demişti. "Böyle çıkarsan tekrar hasta olursun. Üzerine bir şey giyinseydi- Ayakkabın da yok!"
Merdivenleri inmeye başladığımda dır dır ederek peşimden geliyordu. Alt kata ulaşınca hizmetçiler bana şaşkınlıkla bakmıştı fakat umursamadan, gördüğüm kapıya ilerledim.
"Sağır değilsin, üstelik senin dilini konuşuyorum. Senden büyük birini böyle duymazdan gelmek ne kadar saygısızca."
Dışarı bir adım atınca yüzüme çarpan serin ve temiz hava sayesinde rahat bir nefes aldım. Omzuma bırakılan ceketle irkilerek yanımda duran bedene baktığımda, "Üşütme diye." demişti.
Temiz hava sayesinde mantıklı düşünmeye başlamıştım. "Sen kimsin?" diye sormak da, daha yeni aklıma gelmişti.
Gülümsedi. "Lee Minho. Büyük dayının oğluyum. Ayrıca seni koruma görevini de bana verdiler."
"Burada zaten güvende değil miyim? Korunmaya ihtiyacım yok sanıyordum."
Başını yavaşça sağa sola salladı. "Seungmin burada kaç kere suikaste uğradı, belli ki bilmiyorsun. Seni de korumak lazım, Kraliçe muhtemelen peşini bırakmayacak."
Sonrasında hizmetçiler giyinmeme yardımcı olmuş ve ev halkıyla tanışmıştım. Büyük dayımın oğlu Minho, kardeşi Hyunjin; küçük dayımın oğlu Changbin'di. Teyzemin oğlu Jeongin ile zaten tanışmıştım fakat o burada değil, krallıktaydı.
Üstelik kuzenlerimin hepsi de yüksek rütbeli muhafızlardı. Changbin, Prens Felix'in korumasıyken Hyunjin de Prens Jisung'un korumasıydı. Veliaht Prens Chan'ın korumaları ise daha farklı bir eğitimden geçiyormuş. Yani bizimkiler henüz o seviyeye ulaşamamış ya da Hyunjin'in deyişiyle, eğitim almaya üşeniyorlarmış. Bu kadar eğitim onlara yetermiş.
Fiziksel olarak çoğu açıdan zayıf olduğum için ilk olarak beslenmemi düzene sokmaya karar verdik. Ayrıca Minho her gün bana egzersiz yaptırıyordu. Deli olduğum gerekçesiyle alamadığım eğitime başlamıştım, Dyreen dilini de öğreniyordum. Görgü kurallarını bizzat teyzem öğretiyordu.
Böyle yoğun bir çalışmanın arasında kış gelmişti.
Yağan karı izlerken tebessüm ettim. Dışarı çıkıp oynamak istiyordum ama teyzem izin vermemişti. Bünyem hâlâ zayıf olduğu için hasta olmamdan endişeleniyordu. Benim krallığım, buraya kıyasla daha sıcak olduğu için pek kar yağmazdı.
"Bu kadar ara yeter prenses." dedi Minho arkamdan. "Gel hadi, derse devam etmen gerek."
Ona dönerek, "Biraz daha dinlenmek istiyorum. Sürekli çalışmaktan sıkıldım." dedim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
TOP | BangChan
FanfictionBir kenara itilen bir prenses, ne kadar tehlikeli olabilirdi ki? Ah, baştan uyarayım; Isırıyorum.