12.

847 108 145
                                    

Bu kişi(ben) yorum yapmayanlara küsüyor haberiniz olsunn

- Yazar -

"Hayır."

Seol, sinirle alt dudağını yaladıktan sonra yanında durmuş, kolunu tutarak gitmesini engelleyen adama baktı.

"Gideceğim dedim."

Chan, kendisine öfkeyle bakan gözlere karşılık sakindi. "Ben de hayır dedim." dedi. "Bunun bir tuzak olduğunu bile bile gitmiyorsun hiç bir yere. Hem senin elini kana bulamana gerek yok."

Saraya kadar gelmişlerdi ve Seol her çatışmaya direkt katılmak istiyordu. Chan ise adamlarının yeterli olduğunu, sadece kenarda durup izlemenin daha doğru olacağını savunuyordu.

"Bana bak." diyerek, Chan'ın tutmadığı eliyle prensin yakasını kavradı. Yüzleri, bu hareketle iyice yakınlanmıştı. "Burası senin değil, benim sarayım. Buranın sahibi benim."

Chan, kızın gözlerindeki hırsı görünce sırıttı. "Hmm, pençelerini çıkardı. Sakin ol bakalım."

Seol elini prensin yakasından çekip biraz gerilediğinde, Chan da kızın kolunu bırakmıştı. "Durumu ciddiye almıyorsun." dedi prenses gözlerini devirerek.

"Alıyorum, o yüzden gitmeye gerek yok diyorum."

Kaşlarını çatarak, "Anlamıyorsun da." dedi. "Benim çözmem gereken olaya gereğinden fazla dahil oldun zaten. Kendi işimi kendim yapmayı tercih ederim, o yüzden gitmem lazım."

Sonra elini, belindeki olan kılıca götürüp kontrol etti. Prens ise bıkkınca oflamış ve, "İyi, ben de geliyorum o zaman." demişti. "Abin, sana sahip çıkmazsam bana kızar."

Bahanesi de hazırdı.

"Kızmaz. Kal burada." derken kıyafetinin iplerinin sıkı olduğundan emin oluyordu.

"Savaşçı Prenses." diyen gençle bir an duraksasa da, parmakları ipleri sağlam bir düğüm atmaya devam etmek için yeniden hareketlendi. "Neden diğer prenses ve leydiler gibi oturup işin bitmesini bekleyemiyorsun? Baksana, yüzün, ellerin... her yerin yara içinde. Soğuktan burnun kızarmış. Bu zayıf vücut, böyle bir savaşı kaldıramaz."

"Kaldırmasını isteyen mi var? Abimi kurtarmam yeterli, gerisini o hâlleder zaten." dedi umursamazca.

Veliaht Prens, anlamayarak baktı. "Ölürsün diyorum, farkındaysan."

Prenses de sonunda başını kaldırıp gözlerine baktı. Kararlı duruşu bir an bile yıkılmamıştı. "Farkındayım." dedikten sonra başını çevirerek saraya baktı.

Kar yavaş yavaş yağıyordu. Depo olarak kullanılan bir yerin çatısındalardı, ikisinden ayrı olarak iki asker de onlarla birlikteydi. Diğer askerler ya bilgi toplamaya gitmiş, ya da farklı yerlere konumlanarak işaret bekliyorlardı.

Kar tanelerinin süzülerek süslediği saray nasıl da boş geliyordu gözlerine. Değersiz, karanlık... Sahi, kendi hayatı da öyle değil miydi, değersiz ve karanlık?

"Burası böyle bir yer değildi... bu kadar soğuk ve karanlık değildi." dedi fısıltıyla. "Eğer benim ölümüm burayı, bu ülkeyi, daha sıcak ve mutlu bir yer yapacaksa neden olmasın?"

Yanındaki gence baktığında onun da kendisine baktığını fark etti. Birkaç saniye ikisi de bir şey söylemedi, sadece bakıştılar. Veliaht Prens'in ne düşündüğünü anlayamıyordu yüz ifadesinden.

Çok geçmeden bilgi almaya giden askerler gelip öğrendiklerini söylemiş, bu sayede harekete geçmişlerdi. Abisinin zindanda tutulduğunu öğrenen Seol, yaşadığı için derin bir nefes almıştı.

TOP | BangChanМесто, где живут истории. Откройте их для себя