2.

1.5K 204 304
                                    

"Prenses, iyi gidiyorsunuz."

"Bizim prensesimiz çok becerikli."

Beni övmeye devam ederken bir yandan da alkışlayan hizmetçilere karşılık kocaman gülümsemiş ve daha bitirmediğim papatya tacını havaya kaldırmıştım. "Güzel oluyor, değil mi?"

"Elbette. Çok güzel oluyor."

Köşkün bahçesinde, papatyalar arasına oturmuştum. Annem ben küçükken bana nasıl papatyadan taç yapılacağını öğretmişti. Gayet iyi hatırlamama rağmen her baharda unutmuş gibi yaparak bana öğretmeleri için hizmetçilerden istiyordum.

Aklımın başımda olduğu gerçeğini, en azından Dyreen'e gidene kadar saklamaya devam etmeliydim.

Elimdeki papatya tacı tamamlanınca annemi hatırladım. Birlikte bu taçlardan bir sürü yapar ve hizmetçilere dağıtırdık. Annem her zaman, herkesi düşünürdü.

Öyle kötü bir sonu hak etmemişti.

"Ah, komutan niye burada?" diye mırıldanan hizmetçiyi duyunca düşünmeyi bırakarak başımı kaldırdım. Bahçeme izinsiz giren komutana bakınca sinirlensem de masum bir yüz ifadesi yapmıştım.

Tam karşımda adımlarını sonlandıran komutan, Kraliçe'nin sağ koluydu, annemin katili olan Kraliçe'nin. Yüzündeki küçümseyen bakış yüzünden gözlerini oymak istemiştim.

"Sizi buraya ne getirdi?" dedi baş hizmetçi.

Komutan gözlerini benden çekmeden, "13. Prens dün gece buraya geldi. Ne konuştunuz, Prenses?" demişti.

Gözlerimi kırpıştırdım. "Kimse gelmedi dün gece." dediğimde komutan eğilip yakamdan tutmuş ve tehditkar bakışlarla, "Yalan söylemeyi bırakın." demişti.

Hizmetçiler araya girerek yakamdaki eli itmeye çalıştılar ama komutandan korktukları için çok güçlü itmemişlerdi. Yine de korkularına rağmen geride durmayarak beni savunmaya çalışmalarını takdir etmiştim.

"Dün gece biz de kimseyi görmedik, komutan. Ayrıca prensesin aklı başında olmayabilir ama daha önce hiç yalan söylemedi. Kimseyi görmemiş olmalı." dedi baş hizmetçi.

Başka bir hizmetçi de, "Evet." diyerek onaylamıştı. "13. Prens geldiyse bile, pensesle görüşmedi. Cariye Yeomin'in odasına bakmıştır belki ama prensesimizle bir alakası olmadı."

Yakamdaki el gevşedi ve komutan geri çekildi. Vazgeçtiğini düşünerek rahat bir nefes almak üzereyken kılıcını çekmiş ve boynuma yaslamıştı. Soğuk metali hissedince eteğimi, yumruğumun içinde sıkıştırmış ve sakin olmaya çalışmıştım.

Şu an korktuğum tek şey, annemin intikamını alamadan ölmekti.

Baş hizmetçi benim önüme geçerek kılıcın önünde korkusuzca durdu. Ayaktaydı, kollarını iki yana açarak dimdik durmuştu. "22. Prenses'e, ben hayatta olduğum sürece zarar veremezsiniz. Kim olursanız olun, kimin emriyle gelmiş olursanız olun, asla ama asla izin vermem."

Baş hizmetçi, beni bebekliğimden beri büyütmüştü. Annem öldükten sonra bana annelik yapan kişiydi o. Annemin de sırdaşıydı, çok yakınlardı.

Komutan sırıttı. "Öyleyse önce senden başlayalım." demiş ve kılıcını bu seferde baş hizmetçinin boynuna doğrulmuştu.

Oturduğum yerden hızla kalkarak bir elimi baş hizmetçinin omzuna, diğerini de boynundaki kılıca koydum. Kılıcı avucumun içinde hapsederek baş hizmetçinin boynundan uzaklaştırırken, aklımda tek bir düşünce vardı.

Seni piç, sevdiğim insanları tekrar elimden almanıza izin vereceğimi mi sandın?

Kılıcı tutan elimden damlamaya başlayan kan damlalarıyla hizmetçiler, "Prenses!" diyerek telaşlanmıştı.

TOP | BangChanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin