"Dur artık prenses!" diye bağıran Minho, peşimde koşmaktan nefes nefese kalmıştı.
Gezmek için geldiğimiz ormanı çok sevmiştim, üzerine bir de bembeyaz bir tavşan görünce heyecanlanarak yakalamak ve sevmek istemiştim. Bu yüzden de koşuyordum fakat Minho düşüp yaralanmamdan, daha doğrusu teyzemden azar yemekten, korkuyordu.
Sözünü dinleyerek yavaşladım ve tamamen durdum. Nefes nefeseyken bir yandan da koşarak uzaklaşan bembeyaz kar topunu izledim. Minho da yanımda durduktan sonra, "Çocuk gibisin. Arkamı dönmemle ortadan kayboluyorsun hemen." diyerek kızdı.
"Tamam, haklısın ama çok sevimli görünüyordu. Şimdiye kadar sadece kitaplarda resmini gördüğüm için heyecanlandım işte."
Elini omzuma koyarak hafifçe sıktı. Bir şey diyecekti ki yakınlardan gelen seslerle ikimizin dikkati de oraya kaydı. Atlı bir grup olduğu belliydi.
"Ah, doğru ya." dedi Minho. "Bugün ava çıkacaklardı."
"Kim?" diye sordum merakla.
"Veliaht Prens." Duyduğum cevapla yüzümü buruşturduğumda Minho güldü.
"Sadece birkaç saniye gördüm ama sevmedim onu. Gidelim." dememle atlıların görünmesi bir olmuştu. Somurtarak yerimde mecburen kaldığımda Minho da benim gibi gelenleri izlemişti.
Yanımıza gelince durmuşlardı. Minho ile aynı anda eğilerek selam verdiğimizde Veliaht Prens, "Sizinle burada karşılaşmayı beklemiyordum." dedi.
Minho tebessümle, "Prenses sıkıldığı için gezmeye gelmiştik." dedi. Veliaht Prens, gözlerime bakınca şaşırdım. Beni görmezden gelmeyi tercih eder sanmıştım.
Veliaht Prens, "Prenses." dedi ve başını hafifçe eğerek beni selamladı.
Bu, daha da şaşırmamı sağladı. Benden hoşlanmadığını sanmıştım, saygı göstermesini hiç beklemiyordum. Eh, biraz geç selamlamıştı ama buna da şükür.
Ben düşünmekle meşgulken konuşmaya devam edince dikkatimi ona verdim tekrardan.
"İsterseniz bana eşlik edebilirsiniz. Tabii zorlamıyorum. Sonuçta Prenses, biz avlanırken daha çok sıkılacak. Gerçi ata bile binemez ki gelsin."
Ah, bu adam benimle resmen dalga geçiyordu. Ben de bir an, kadınlara olan düşmanlığı bitti sanmıştım.
Gülümseyerek, "Majesteleri." dedim. Küfür etmemek için kendimi tutuyordum. "Beni hafife alıyorsunuz."
Tek kaşını kaldırıp sinir bozucu bir şekilde gülümsedi. "Öyle mi?"
Onun bana gösterdiği alaycı tavrı kopyalayarak, "Öyle." dedim.
Minho araya girme ihtiyacı hissetmiş olacak ki, "Affedin, fakat çok geç olmadan eve gitmeliyiz. Hem prensesin sağlığı henüz tam olarak düzelmedi." demişti.
Prens başını salladı. "Elbette, gidebilirsiniz."
Minho bana, "Hadi." dediğinde Veliaht Prens'e bakarken yüzümdeki gülümsemeyi büyüttüm.
"Bekle, Minho. Neden bu daveti geri çevirelim ki? Sonuçta Prens Christopher ile ava gitmek bir onurdur, haksız mıyım?"
Veliaht Prens, beni sinirden öldürmeye yemin etmiş gibi kaşlarını kaldırarak güldü. Yemin ederim ağzına bir tane geçirip gülümsemesini götüne sokasım gelmişti.
Minho kulağıma, "Seol." diye fısıldadı. Uyarı niteliğindeydi fakat ben bir kere sinirlenmiştim. Vazgeçmeyecektim.
"Buraya kadar yürüyerek gelmediniz herhâlde?" dedi Veliaht Prens. "Ah, ama arabayla ormanda avlanmak pek mümkün değil."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
TOP | BangChan
FanfictionBir kenara itilen bir prenses, ne kadar tehlikeli olabilirdi ki? Ah, baştan uyarayım; Isırıyorum.