how is it going on

985 58 89
                                    

2. ve son kez paylaşıyorum,,, iyi okumalar 🫶🏻

-

Jimin bu şirkette işe başlayalı üç sene, Jungkook'un asistanı olarak çalışmaya devam edeli altı ay olmak üzereydi. Jimin kesinlikle bir plaket hak ediyordu- Jungkook'un yanında en uzun süre kalabilen ve kalmaya devam eden tek asistandı o. Jungkook gerçekten aşılması, kabullenilmesi zor bir karaktere sahipti ve Jimin gerçekten inatçı biriydi. İlk başladığında inatçılığından ve Jungkook'a bir şeyler kanıtlama isteğinden Jungkook'un dedikleri o kadar da umurunda olmuyordu, ama sonradan, Jimin için bir şeyler katlanılamaz hale gelmeye başladı.

Bir senenin sonunda, Jimin'in ilk baştaki ne inatçılığından, ne de Jungkook'a karşı bir şeyleri kanıtlama azminden eser kalmıştı. Tükenmişti, Jungkook'un tavırları onu gerçekten zorluyordu ve bunları birileriyle paylaşmak yerine, içine atmayı tercih ettiğinden bu sıkıntı içinde büyümeye devam etmiş ve sonunda patlamıştı.

Jungkook, onu çalışmak için eve çağırmıştı çünkü gerçekten hastaydı ve önemli bir iş söz konusuydu. Jimin onun evine gitmiş, gerek olmamasına rağmen sırf iyi niyetinden iyileşmesi için elinden geleni yapmış ve işi bitirmesine de yardım etmişti.

Jimin bir teşekkürü hak ettiğini düşünüyordu, kaba davranılmayı değil.

Aralarında önce ufak laf atışmaları başladı.

''Sen öylesine bir asistansın Jimin, bana bakacak biri değil. Yapman gereken tek şey bana işte yardım etmek ve gitmek.'' Jimin, Jungkook'un önüne bir kase sıcak çorba bırakırken duyduklarıyla geri çekildi. ''Daha çabuk toparlanabilmeniz için-''

''Ne zamandan beri patronunu bu kadar düşünür oldun?''

Jimin karşısına otururken kaşlarını çattı. ''Ne-''

Jungkook öksürürken doğruldu ve karşısındaki küçük bedene baktı. ''Beni düşünme, benim için hiçbir şey yapma, duydun mu? Bu yaptıkların seni benim gözümde yüceltmez ya da ne kadar harika bir asistan olduğun hakkında hiçbir şey düşünmem. Sadece işini yap ve git. Şirkete gel işini yap git. Senin yapman gereken şeyler bunlar.''

Jimin gülmeye başladı, gerçekten duyduklarına inanamıyordu. ''Biliyor musun?'' Gülüşü solmaya başlarken Jungkook'a doğru eğildi. ''Sen dünya sadece senin etrafında dönüyor sanıyorsun. Kimse bana ne yapmam gerektiğini söyleyemez, anladın mı? Eğer burada sana hala saygı duyuyor ve kaba davranmıyorsam, hak etmediğinden değil böyle davranacak bir insan olmadığımdandır.'' Jimin ayağa kalktı ve koltuğun üzerindeki kabanıyla çantasını aldı. Salondan ayrılmadan önce dönüp, ''Sizinle olan tüm ilişiğimi şu an kesiyorum. Duyuyor musunuz? Bir senede beni tüketmeyi başardınız. Tebrikler!" Alkışladı onu. "Benliğimden geriye hiçbir şey kalmadı. Bir sene boyunca tek isteğim sizi memnun edebilmekti! Bir kere olsun gelip teşekkür etmeniz içindi her şey! Bugün de sıkı çalıştın Jimin, demeniz içindi! Bir hiç uğruna!''

Jimin konuşurken nefesinin kesildiğini hissetti, Jungkook bir an için endişeyle doldu ve ayağa kalktı. Jimin anında elini kaldırdı ve geriye adımladı. ''Bana sakın yaklaşmayın.''

''Jimin. Titriyorsun.''

Jimin bulanık görüşüne rağmen deli gibi titreyen ellerini gördü. ''Sizden nefret ediyorum,'' dedi, Jungkook'a bakarken. ''Sizden de, şirketinizden de. Bir aptal gibi sırf güzel şeyler duymak için kendimi paraladığıma da inanamıyorum. Gerçekten hiçbir şeye değmezsiniz. İşte. İstediğiniz oluyor. İstifa ediyorum.'' Titrek bir nefes aldı. ''Çünkü sen iflah olmaz birisin. Öyle olmaya da devam edeceksin.''

505 | kookminWhere stories live. Discover now