Bölüm 13

29 5 10
                                    

-S-Senin ne işin var burada?! Ödümü koparttın!

-Pardon. Amacım bu değildi.

Rose iç çekti. Masaya yaslandı ve kollarını bağladı.

-Pekala, koskoca Kont Phantomhive'ı buraya getiren nedir?

-Hadi ama Rose... Böyle mi davranacaksın?

-Nasıl davranıyorum ki? Ah tabii! Pardon! Tüm zaman boyunca bana yalan söyleyip en sonunda da beni tamamen evsiz bırakan kişinin önünde eğilmem gerekirdi, değil mi?

-Rose. Sinirli olmanı anlıyo-

-Üstelik yaptığı şeyi bile tamamen bitiremeyen birine nasıl davranabilirim ki?

-Bitiremeyen?

-Bayan Lay hala yaşıyor, değil mi?

Ciel dondu. Böyle bir şey beklemiyordu. Rose'un bu cümlesi Sebastian'ın tüm endişelerini boşa çıkarmıştı. Şimdi sıra plandaydı.

-Bende bunun için geldim. Beni dinlemeni istiyorum.

-Hmmm... Bugünkü yoğun planlarımın arasında kısa bir boşluk oluşturabilirim sanırım. Dinliyorum.

Rose bunu kafasını yana çevirerek söylemişti. Ciel sırıttı ama devam etti.

-Evet, oldukça meşgul olmalısın. O yüzden hemen bitireceğim. Kraliçe yetimhanelerin çocuklar için kutsal ve kesinlikle güvenli olduğuna inanıyor. Bunca olaya rağmen bile yetimhane görevlileri hala serbest. Bu yüzden kanıta ihtiyacımız var.

-Hmm? Haftalarca bana yalan söylerken yeterince kanıt toplayamadın mı? Ne işe yaramaz...

-Aslında... Topladım. Seni.

Ciel bunu dedikten sonra Rose'un yüzündeki ifadeyi görünce gülmemek için zor durdu. Kız şaşırmış ve tiksinmişti.

-Ne diyorsun? Buraya zırvalamaya mı geldin? 

-Hayır hayır. Kesinlikle zırvalamaya gelmedim. Buraya bir anlaşma yapmak için geldim.

-Anlaşma mı?

-Evet. Değerli vaktini almam gerekecek ama sorun olur mu?

Rose utanmıştı. Resmen onla dalga geçiyordu. Tıpkı 1 hafta önce olduğu gibi, o zamanlar da böyle eğleniyorlardı... Rose ciddileşti.

-Tabii. 

-Burada değil daha iyi bir yerde konuşalım.

-Nerede?

Ciel, Rose'un elini tuttu ve at arabasına bindirdi. 

-Konuşmak için iyi bir yer.

-Yine gizemli gizemli konuşmaya başladın Fi-

-...

Rose durdu, Ciel'e bir bakış atıp camdan dışarıya baktı.

-...

Rose malikaneden kaçarken Finnian'a söylediği yalanı hatırlamıştı. Bunun için biraz üzgündü.

Arabacının kapıyı açmasıyla arabadan indiler. Burası çok narin döşenmiş bir tatlı dükkanıydı.

-Vay...

-Arka tarafı daha güzel.

İçeri girip arka kısma geçtiler. Kapı açılınca burunlarına temiz havayla karışmış çiçek kokuları geldi. Gerçekten ferahlatıcıydı. Etraf pembe ve beyaz renkli masalarla çevrilmişti. Tavandan asılı çiçek saksıları ve süslemeler, salıncak ve peluş hayvanlar, arkada hoş bir müzik... Rose büyülenmişti. Ciel içinden ''iyi iş Sebastian.'' diye geçirdi. Mekanı Ciel'in isteğine göre Sebastian bulmuştu. O yüzden Ciel Rose'un beğenip beğenmeyeceğinden şüpheliydi. Rose'a bakınca bu şüpheleri yok olmuştu. O sırada çok fazla bakmış olmalı ki Rose mekanın büyüsünden kurtulup ona baktı.

Minashigo | ♱Kuroshitsuji♱Where stories live. Discover now