21

791 39 8
                                    

"xxxx adresine gelmek için saat 14:00'e kadar vaktin var. Polisi aradığın an içlerinden biri ölür. Seni uzaktan izliyor olacağım, Yuna."

Konuşma biter bitmez yüzüme kapatılan telefon ile sinirlensem mi, korksam mı bilememiştim. Telaşla, gelen bildirime bakmıştım. Adresi detaylıca yazmıştı.

Polise gidemezdim, birine haber versem veremezdim de. Koşarak caddeye fırlamıştım. Bu saatlerde taksi bulmak zor olduğu kadar otobüs bulmak da zordu. Şans eseridir ki taksinin biri, yolcuyu benim durduğum yerin biraz ilerisinde indirmişti. Koşarak yetişmiş, araca atlamıştım.

Adresi şoföre göstererek acele etmesi gerektiğini özellikle vurgulamıştım. Adam bile telaşa kapılmıştı...

Uzun uzun yol gitmiştik, üzerine bir de kısa da olsa trafik çekmiştik fakat sonunda adrese ulaşmıştık. Parayı ödeyip taksiden ayrılmıştım.

Şöyle bir etrafta göz gezdirdikten sonra, aslında ne kadar tenha bir yer olduğunu görmüştüm. Birçok terk edilmiş ev vardı. İnşaatı yarıda kesilmiş evler bulunuyordu ve çevrede hiç insan yoktu.

Adres, biraz ilerideki bir yeri gösteriyordu. Oraya doğru, bozuk yol üzerinde yavaş yavaş yürümüştüm.

Garip bir depoydu burası. Önünde durmuştum, yüksek kapıların ardında olabilecek her durum tırsmama sebep oluyordu. Bir kişinin daha ölmesini istemiyordum. Babamdan sonra bunu asla kaldıramazdım.

Açmak için yavaşça ittirdim kapıyı. Aralanan kapının ardı tamamen karanlıktı. İçeri girmemle beraber, yüksek bir gürültü ile ışıklar açılmıştı.

Gözlerim kamaşsa da bir süre sonra görüşüm netleştiğinde ilk gördüğüm kişi Izana olmuştu. Elinde bir silah tutuyor, nefret dolu bakışlarını üzerimde gezdiriyordu.

Biraz etrafa baktığımda arkası dönük iki sandalye görmüştüm. İki kişi, tanıdık iki kişi başlarında çuvallarla, elleri arkadan bağlı bir şekilde duruyordu. Bu duruşları tanıdığımı biliyordum.

Izana'nın etrafına çevirmiştim bu sefer gözlerimi. Mor saçlı kadın yine yanındaydı. Biliyordum, iş birliği içerisinde olduklarını.

Deponun içerisinde birçok garip tipli adam duruyordu. Hepsinin yüzünde maske, ellerinde silah vardı.

Izana bana doğru yürümüştü, ellerini yavaş yavaş çırparak. O üzerime geldikçe, ben birkaç adım geriye atmıştım. Yüzündeki o korkunç sırıtış kaçmak için gayet gerekli bir nedendi.

Arkamda hissettiğim kuvvet ile öne doğru itilmiş, yere düşmüştüm. Adamlardan biri beni onun önüne itmişti... Dizlerimin üzerinde dururken başımı kaldırdığımda bana tepeden tepeden baktığını, aşağılayıcı bir yüz ifadesiyle daha konuşmadan beni aşağıladığını görmüştüm.

Bir ayağını omzuma koymuştu. Bunun üzerine bir hamle yaparak ayak bileğini kavramış, ondan kurtulmaya çalışmıştım. Fakat hiç tahmin edemeyeceğim bir şekilde yüzüme öyle bir tekme yemiştim ki...

Gerçekten de bu Izana, benim tanıdığım Izana değildi. Ne yaptı, neler hedefledi bilinmez ama bu hali, eski haline oranla kat be kat daha güçlü, kat be kat daha nefret doluydu.

Yüzümü zorla yerden kaldırmıştım. Bu esnada saçımı tutarak çekiştirmiş, başımı kaldırmıştı. "Henüz ölmene izin vermeyeceğim, korkma."

Bunu diyerek üzerimden çekilmişti. Ben ise hızla yerden kalkarak üzerimi silkelemiştim. Izana, sandalyede oturan iki kişiye doğru ilerlemişti. Bu sırada burnumdan akan kanı elimle silmiştim.

Ona saldırmam zordu. Etrafta bu kadar çok adam varken ve o bu kadar güçlüyken ona karşı bir atakta bulunamazdım.

İki sandalyenin de ortasına geçmiş, çuvalları uçlarından tutmuştu. "Gösteri başlasın!" diyerek tuttuğu çuvalları iki kişinin kafasından da çıkarmıştı.

Tahmin ettiğim gibi bunlar tanıdık kişilerdi. Göğsüm, nefes alış verişimin hızlanmasıyla inip kalkıyordu. Izana'yı öldürmeyi, tam şu an burada, cesedini çiğnemeyi öylesine istiyordum ki...

Sandalyenin birinde oturan kişi Sanzu, diğerinde oturan kişi annemdi. Ben olduğum yerde kalmıştım, kıpırdamıyordum ya da doğrusu, kıpırdamaya korkuyordum. İkisinin de yüzünü bana çevirmişti. Ağızlarındaki bez parçaları konuşmalarını engelliyordu.

Gözlerindeki, özellikle annemin gözündeki, o çaresiz bakış her şeyi anlatmaya yetiyordu. Şimdi annemin karşısına mahçup düşmüştüm işte. Canını dişine takarak varını yoğunu bana, benim eğitimime harcamış, yıllarını beni yetiştirmek için heba etmiş olan annem şu an bu duruma gelmişti.

Ne düşünmüştür benim hakkımda? Nasıl üzülmüştür kızının böyle işlere bulaşmış olduğunu anladığında?

Gözlerim yaşla dolarken önüme fırlatılan silahın ayağıma değmesi ile irkilmiştim. Izana bir deli gibi sırıtırken kolunu annemin omzuna dayamıştı. "Ne düşünüyorsunuz Hyera-san? Sizce de kızınız size ihanet etmedi mi? Onca emeğiniz... Ah ah!"

"Kapa çeneni, Izana. Annemle ne derdin vardı lan? Önce babam, sonra annem, sonra da Haruchiyo mu?" Diye bağırmıştım.

Gözlerini kısarak başınu hafif kaldırmıştı. "Oh... Sürpriz yaptım, kötü mü etmişim?"

Yerden silahı almış ve Izana'ya doğrultmuştum. Bunu yapmamla beraber etraftaki adamların hepsi silahlarını bana yöneltmişti. "Berbat olmuş. Utanman da yok sanırım, Shinichiro bunları görseydi senden tüm benliği ile nefret ederdi."

Söylediğim şeyin üzerine kaşlarını çatarak bana doğru yürümüştü. Silahın namlusunu alnına dayayarak sırıtmıştı. "Shinichiro hakkında çok şey biliyorsun, huh?"

Hiçbir şey demeden öylece gözlerine bakmıştım. Aynı zamanda tetiğe basamıyordum da. Tek bir hamlemde hemen hemen otuz kurşun vücuduma girecekti çünkü.

Elini uzatarak, sanki hiçbir şey olmamış gibi yavaşça silahı çekip almıştı. Tekrar iki sandalye arasına ilerlerken bağıra bağıra konuşmuştu. "Seçimini yap. Annen mi, yoksa düne kadar altında yattığın erkek arkadaşın mı? Süren kısıtlı."

...





________________
Bundan sonra bir fic daha yazacagim ama bu sefer x reader degil de bir ship olmasini istiyorum. Aklinizda varsa yazabilirsiniz simdilik benim aklimda yalnızca kuroken ve bajifuyu var...

 Artist  ||Sanzu X Fem Reader Where stories live. Discover now