1

7.2K 148 35
                                    

Yaşanan ufak bir durumun beni böyle bir şeyin içine çekebileceğini ben de tahmin etmiyordum. Belki de yaptığım hatalardı beni en üste taşıyan...?

•••

Doğma büyüme Kyoto'luydum. Ailem sıradan işçilerdi. Babam tarlada gecesini gündüzüne katar, annem ise pazarda meyve sebze satardı. Çocukluğum, diğer çocuklara nazaran biraz daha farklı geçmişti. Oyunlara ilgim yoktu, pek fazla arkadaşa da sahip değildim zaten. Genelde tek başıma evin yakınlarındaki derenin yanında oturur keman çalardım. Keman çalmayı bana, küçük yaşlardan itibaren babam öğretmişti.

Kendimi bildim bileli bu böyleydi. Keman çalıp müzik yapmak bir kaçış noktası olmuştu benim için.

Ortaokul zamanlarında yaşadığım bir trafik kazası, sol gözümü kaybetmemi sağlamıştı. Bu yine de beni hayattan koparmamıştı gerçi. Daha sık çalışmak için hırslanmama sebep olmuştu aksine.

Yoksul olan ailemi, iyi yerlere gelerek kurtarmak benim çocukluk hayalimdi.

Üniversiteyi yeni kazanmıştım. Tokyo Güzel Sanatlar Üniversitesi. Aslında her ne kadar ailemden ayrılmamak istesem de onları sonunda yoksulluktan kurtarabileceğim düşüncesi beni mutlu ediyordu.

Yazın bitmesine son birkaç gün vardı. Gitmek için eşyalarımı yavaş yavaş toparlamaya başlamıştım.

Gün geçtikçe evden ayrılacağım gün yaklaşıyordu. İçimdeki heyecan geceleri uykumdan olmama sebep olmakla kalmıyor, gündüzlerimi de zehir ediyordu.

Özleyecektim; Kyoto'nun havasını, ailemi, evimi, kedimi ve tüm çocukluğumun geçtiği o dereyi...

Günler hızla gelip geçmişken sonunda gitme vakti gelmişti. Tren istasyonunda ailemle vedalaşmış, trene binmiştim. İlk defa şehir dışına çıktığımdan mıdır yoksa tek başıma yaşayacağım düşüncesinden midir bilinmez ama içimde büyük bir heyecan vardı.

Yaklaşık dört ila beş saat sonunda Tokyo İstasyonu'na vardığımızda bavullarımı almış trenden inmiştim.

Kendimi, o kasvetli merdivenleri ağır ağır çıkarken bulmuştum. Son basamağa attığım adımla beni karşılayan güneşli hava içimi ısıtmıştı.

Çok fazla insan vardı. Herkes mutlu görünüyordu. Belki de değillerdi ama en azından mutlu bir ifade takınıyorlardı. Sabahın ilk saatleri olduğu için sokaklar hareketliydi.

Daha fazla burada duraksayamayacağımı fark ettiğimde, bavulumu da peşimden çekiştirerek yürümeye başlamıştım.

Tokyo'yu yalnızca kitaplardan ve internetten tanırdım. Oysaki böyle güzel bir şehri tanımamak ve pek çok olanaktan uzak kalmak ne kadar da kötüymüş!

Burası sanki farklı bir yılda yaşıyormuş gibiydi. Teknoloji daha bir gelişmişti sanki. İnsanları daha bir modern idi.

İstasyon'un hemen yakınlarında bir otel vardı. Babamın bahsettiği bu otele fırlamış, ev tutana değin bir oda kiralamıştım.

Odaya bavullarımı bırakmamla otelden çıkmam bir olmuştu. Etrafı gezmek istiyordum. Yaşayacağım bu yeni şehri öğrenmek istiyordum.

Sokağa çıktığımda önce burayı gezmekle başlamıştım. Binalar Kyoto'nun aksine apartman tarzıydı. Pek fazla ağaç yoktu.

Bulunduğum sokağın hemen aşağısında meydan gibi bir alan vardı. Oraya gitmek için yürümeye başlamıştım. Etrafta neredeyse kimse de kalmamıştı. Herkes işine ve okuluna gitmişti bile. Yalnızca bir şey dikkatimi çekmişti, bir topluluk.

Tek bir alanda toplanmış bir topluluk vardı. Genellikle kızların oluşturduğu topluluğa doğru şaşkınlıkla, yavaşça yürürken insanların fotoğraf çektiklerini fark etmiştim.

Ünlü birisi olmalı. Diye düşünmüştüm. Evet, kesinlikle orada ünlü birileri vardı. Daha da yaklaştığımda bunu fark etmiştim.

Pembe saçlara sahip biri... Gözleri yeşildi, ağzının kenarlarında derin olduğu belli olan yara izleri vardı. İnsanlar bu kişiyle fotoğraf çektiriyor, imzasını alıyorlardı.

Topluluğun arasına çok fazla karışmadan, biraz dışarıdan izliyordum. Yara izlerine sahip olsa da mükemmel bir dış görünüşe sahipti. Uzun kirpikleriyle ve o yeşil gözleriyle etrafa attığı bakışlar çekiciydi.

Gerçekten öyleydi! Gülümseyerek etrafa çekici bakışlar atıyordu. Rüzgâr onun saçlarını okşarken o kadar güzel görünüyordu ki!

Onu öylece notalara dökerek bestelemek istemiştim. Zaten her zaman öyle değil midir, müzik duyguların eseri olarak bize sunulmuş bir armağan gibi. Bir duyguyu yansıtmanın en güzel yolu olabileceği gibi, bir kişiyi yansıtmanın da en güzel yolu olabilirdi.

Gider gitmez yapacaktım bunu. Bu düşünce beni heyecanlandırmaya yetmişti bile.

Bir anlığına öyle dalmışım ki ne olduğunu anlayamamıştım. Topluluk dağılmıştı, ünlü olduğunu düşündüğüm çocuk ve yanında iki kişi vardı. Meydanın ortasında öylece dikiliyorken onun bana seslendiğini fark etmemiştim bile.

El sallayıp sesleniyordu ana geri döndüğümde. Bakışlarımı yerden kaldırıp onun gözlerine çevirdiğimde şaşkınlıkla bakmıştı bana.

Heyecanla "Sen bir ünlü olmalısın!" demiştim. Söylediğim şeyle daha da şaşırmış olmalı ki, kafasını yana yatırmış, bir kaşını kaldırmıştı.

"Huh... Evet, öyleyim zaten. Tanımamana şaşırdım doğrusu." demiş ve başını doğrultmuştu.

"Ugh- Evet... Tabii ya öylesin!" Yanıma daha fazla yanaşmış ve gömleğinin cebinden bir kalem çıkarmıştı. İmza isteyip istemediğimi sormuştu, ben ise sorusuna olumlu yanıt vererek cebimde sürekli taşıdığım bir kağıdı imzalatmıştım.

"Sosyal medya kullanıyorsun, değil mi?" Diye sormuştum. Başını aşağı yukarı sallayarak cevaplamıştı beni. "Haruchiyo Sanzu. Belli ki tanımıyorsun." alaylı bir şekilde demişti bunu.

"Teşekkür ederim..."

Oradan ayrıldıktan sonra biraz daha gezmiştim. Ayaklarım ağrıyana kadar yorulduğumu hissetmemiştim bile. Otele geri döndüğümde duşa girmiş ve işim bitince doğrudan yatağa geçmiştim. Müzik işini yarına ertelemiş ve doğrudan telefonuma uzanıp, sosyal medyada adını aramıştım ilk iş olarak.

On iki milyon takipçisi vardı! Gözlerime inanamamıştım. On iki milyon... On iki milyona benimle birlikte bir kişi daha eklenmişti böylece.

...

 Artist  ||Sanzu X Fem Reader On viuen les histories. Descobreix ara