"Kimi düşünüyorsan onu." Başımı sağ tarafımdaki boşluğa çevirirken gerçekten heyecanlanmıştım. Neden! Bu saçmalık da neydi böyle.. Çocuk gibi oyun mu oynuyorduk? Soğuk, parmak uçlarımdan ellerime hücum ederken parmaklarımı kıvırıp tırnaklarımı avucuma geçirdim. Ya kendimi kaptırırsam? Hayır Hafsa sen bunu yapabilirsin.. başım neredeyse omzuma çarpacaktı. Ne yapıyordum böyle!

"Hadii!" Başımı kaldırıp önümdeki boşluğa baktım. Manzaraya. Başımı salladım onaylayarak.

"Ben." dedim.

Ciddiyetinden asla ödün vermez. Yüzüme bakmaktan korkar. Benden korkmaz. Koyduğu sınırı aşmaz. Aşmaya çalıştıkça daha sağlam bir duvar örer. Kimse bilmez. Kimse onun nasıl hissetiğini bilmez. Peki ya nasıl hisseder? Etki eder tepki vermez. Kimi gerçekten sever? Gerçekten sever mi? Peki neden insanlara karşı hoyrat bir rüzgar kadar soğuk. Ne yaşadı? Onu bu denli olgun kılan ne? İradesini bu denli sağlam tutan. Bakışları daima dolu. Sıktığı yumruk kimin içindi? İnandığı şeyler onu nasıl hissettiriyor. Nasıl inanıyor? Niye Yusuf olmak istiyordu ve tam olarak neden Züleyha olmayacaktım.. sanırım ben onun güzelliğini kirletirdim. Gün gibi ortadaydı onu düşündüğüm.

İçim buruk bir hisle kaplandı.

"Onu düşündüğüm için heyecanlandım." Sesim kısık, gözlerim baktığı yerde donuk ve dudaklarım düz bir çizgi halindeyken söyleyiverdim. İlk defa bu kadar mimiksizdim belki de.

"Gördün mü bak!" dedi gülerek. "Rol yapamıyorsun." Kaşlarım çatıldı. "Ne alaka?" Göz devirdim.

"Bakışların söndü bir anda. Cümlen kuru bir odun gibiydi. Durgun! Ve yakıcıı..." son cümlesinde ellerini havada yavaşça iki yana açarak hayali bir parantez cümlesi oluşturmuştu. Bir tiyatrocu gibi. Sağ elimi gelişigüzel bir tokat gibi havaya atarken dilimi 'peh' der gibi çıkarıp başımı sağa sola salladım.

"Hadii ama kabul et. Hiç heyecanlı değildin!" Düşündüklerim heyecanlanmama fırsat vermemişti. Yapmacık bir gülümsemeyle burun kırıştırıp yüzüne baktım. "Leyla. Kaşınıyorsun." dedim. "Sen de bir edebiyatçı olsaymışsın keşke." diye ekledim.

"Neyse bunun için oturmadım yanına." diyerek birden konuyu kapattı.

"Ne oldu?"

"Lojman hazırmış. Onu haber verecektim. Sana takılmak eğlenceliymiş ama, bunu öğrenmiş oldum." Gülümsedim. Neşe kaynağı olmak aman ne güzeldi.

"Fazla takılma bence. Bir tık tehlike saçıyorum." Yüzüne yaklaştım. Gülümsememi bozmazken parlayan gözlerle, "Ciddiyim. Arkamda tehlikeyle dolaşıyorum." dedim. Tepkisiz kaldığında omzuna dokunup ayağa kalktım. Bir metre yüksek olan duvardan yere atladım. Ve onu ardımda bırakıp aşağı indim.

****

Tam olarak istediğim bir daireydi. Engin beni bırakıp gitmişti. Merkeze yakındı. Elimdeki anahtara baktım. İyi mi yaptım bilmiyorum ama bedavadan geçici süreliğine bir evim olmuştu. Kendi kendime omuz silktim. Beleş beleştir.

Elimdeki anahtarı sehpaya bırakıp gözlerimi kısarak koltuğa baktım. Oturursam sabaha kadar kalkamazdım. Bu küçük evi turlayıp keşfetmem daha iyi olacak gibiydi. Adımlarımı durdurmadan diğer odaya girdim. Bir yatak ve bir dolaptan oluşan sade, gösterişsiz bir yatak odasıydı. Tahta ve eski ahşaptan yapılmış büyük dolaba yöneldim. Kapağını açtığımda başımı omzuma eğerek şaşkınlığımı korudum. Çünkü kıyafet doluydu ve bu beni hakikaten şaşırtmıştı. Bu düşünceli tavrın bana has olduğunu düşünsem fazla egoist ve kibirli görünür müydüm? Ah boşver, belki bütün lojmanlarda böyle hazırlık yapılıyordu. Havalara girmesem bu benim açımdan daha kanıksayıcı olurdu.

MUHÂFIZWhere stories live. Discover now