Aradan iki gün geçmiş, tasarımcılarla toplantı yapmış ve yolumuzu çizmiştik. Öğlene doğru Nazlı aradı. Elim ayağıma dolaşırken meşgule attım. Sonra saçmalık yaptığımı anlayıp geri aradım. Hemen açtı.
"Naber kiz? Hayırsız bestie!" Güldüm.
"İyidir gülüm senden naber? Çalışıyordum da elim çarptı kusura bakma."
"Ne çalışması kız? İşe geri mi döndün? Çok sevindim!" O an kendimi suçlu hissettim. O her anımda yanımdaydı ama ben ona işe geri döndüğümü haber vermemiştim. Ama suç benim değildi, kardeşim teklif yapacağını söyleyip bana ambargo uygulamıştı.
"Evet canım biraz ani olduğu için sana haber veremedim kusura bakma."
"Dert etme canım, seni anlayabiliyorum. En kısa zamanda oturup konuşuruz ve her şeyi anlatırsın." Ben de bunu çok isterdim ama ne yazık ki buluşamazdık.
"Olur canım ama şuan yeni sezonla uğraştığımızdan yoğunuz. Ben sana en kısa zamanda haber veririm olur mu?" Bir süre ses gelmedi.
"Nazlı? Orada mısın?" Hüzünlü sesiyle yanıt verdi.
"Buradayım Melek, anladım. Haber verirsin o zaman. Kolay gelsin görüşürüz." Telefonu kapattığında öylece kalakaldım. O an odaya Selçuk geldi. Beni görünce hızla yanıma gelip sordu:
"Ne oldu? İyi misin?" Hala elimde telefonla duruyordum.
"Nazlı aradı, dolaylı yoldan buluşalım dedi. Ama Ufuk'un sürprizini ağzımdan kaçırmaktan korktuğum için en yakın ve tek arkadaşımı geçiştirdim. Onu kırdım." Üzüldüğümü anladığı belli oluyordu.
"Ufuk bana bu hafta halledeceğini söyledi. Birkaç gün sabrediver. Zaten nedenini anlattığında seni anlayacaktır. Üzme kendini lütfen." Sakinleşmiş bir şekilde baktım yüzüne. Teşekkür ettim. Ve kafamızı dağıtmak için yine çalıştık.

Haftanın son günü geldiğinde kataloğun bir kısmı hazırdı bile. Sıkı ve yoğun çalışıyorduk. Ona çizdiğim yeni elbiseyi göstermek için kalktım. Selçuk'un yanından geçerken ayağım kaydı ve yalpaladım. Tam düşeceğim sırada belime sarılı kollarıyla Selçuk beni tuttu. Saçlarımın önündeki daha kısa olan tutamlar gözümün önünü kapatırken huylandım. Selçuk'la gözlerimiz birbirimizdeydi, bir süre sonra beni doğrulttu. Fark ettim ki ellerim boynuna sarılmıştı ve doğrulduğumda fazlasıyla yakındık. Kokusuyla nefesim kesilirken saçlarımın birazı daha yüzüme düşmüştü, görüşümü kapatıyordu. Selçuk beni kendinden biraz uzaklaştırdı ve saçlarımı yüzümden çekti. Hala fazlasıyla yakındık ve çok hızlı atan kalbim dikkatini çekmişti.
"Kalbin... Çok hızlı atıyor. Neden?" Yakınlığından ve kokundan, diyemedim tabii.
"Iı, şey korktum ya. Ondandır. Tutmasaydın düşüyordum sonuçta." dedim ve gülümsedim. O da gülümsedi. İki elini kollarıma koydu.
"Korkma, her yalpaladığında seni tutmak için hazır bekliyor olacağım."

O an ona hislerimi itiraf etmek istedim. Ne olursa olsun. Ağzımı açtığım an odanın kapısı tıklandı. Ve ben zor topladığım cesaretimi de kör kuyulara hapsettim. Ufuk içeri girdi.
"Her şey hazır. Bu akşam teklifi yapıyoruz." Derin bir nefes koyuverdim ve oklar bana döndü.
"Abla Nazlı'yı ağlayarak eve çağırman lazım." El mahkum buna da tamam dedim. Akşam eve geçtiğimizde her yerin süslendiğini gördüm ve ister istemez özendim. Çok güzeldi. Telefonu elime alıp arkadaşımı aradım.
"Alo Melek?" Sesimi değiştirdim.
"Nazlı neredesin?" Endişesi sesinden belli oluyordu.
"Eve geçiyordum ne oldu? Sesin kötü geliyor." Burnumu çektim.
"Nazlı ben çok kötüyüm. Ne olur buraya gel." Ağlama sesi de eklediğimde tamamdı.
"Hemen geliyorum sakin ol." Telefon kapanınca karşımda duran ikiliye kötü bakışlar attım. Yetmediğine kanaat getirince yastık fırlattım.
"Sizin yüzünüzden arkadaşıma yalan söyledim. Çok kötüsünüz." Yastıklar isabet etmedi.
"Merak etme yenge. Sürprizi görünce hiçbir şeyi düşünmez." Sağımda oturan Kemal'e döndüm.
"Sen de beni alet etme böyle bir şeye tamam mı?" Şakasına söylemiş olsam da Nurcan'ın kızaran yanakları görüş alanıma girince pişman oldum. Kemal güldü.
"Merak etme yenge, daha zamanı var." Nurcan'a göz kırptı. Bu ikilinin anlaşması hoşuma gidiyordu. Mutlu olmayı hak ediyorlardı. Biraz sessizlikten sonra kapı çaldı. Herkes hazır olunca kapıyı açtık.
"Ne oldu Melek?" Yüzümü düşürdüm.
"Ufuk hasta, çok kötü. İçeride." Koşa koşa salona geçti. Ona hazırlanan sürprizi görünce uğradığı şok yüzünden okunuyordu. Kardeşim mutfaktan çıktı.
"Evet bir tanem hastayım. Ama sana. Her gece yattığımda son gördüğüm ve her sabah uyandığımda ilk gördüğüm yüz seninki olsun istiyorum. Kalabalık bir aile olalım istiyorum. Benimle evlenir misin?" Önünde diz çöktü ve kutuyu açtı. Nazlı elleriyle yüzünü kapattı ama sonra açtı. Hepimize sırayla baktı, herkes ona gülümsüyordu. Sonra kardeşime döndü:
"Evet. Yüz bin kez evet." Yüzüğü parmağına alkışlarımızla taktı. Müzik açtık, pasta kestik ve dans etmeye başladık. Güzel bir eğlence olmuştu. Hafta sonumuz da aynı neşeyle geçti.

Pazartesi günü bu mutlulukla iş yerine gittiğimizde avukatın bizimle konuşmak istediğini öğrendik. Yanımıza geldiğinde bize birer dosya uzattı.
"Melek hanım, Selçuk bey. Altı aylık sözleşmenin sonuna geldik ve ben vekaletiniz doğrultusunda davayı açtım. İmzaladığınızda anlaşmalı boşanma davası açılacaktır." Elimdeki dosyaya bakakaldım. Altı ay ne çabuk geçmişti?

Okuduğunuz için teşekkür ederim. Bir dahaki bölümde görüşmek üzere.

ANLAŞMAWhere stories live. Discover now