//20

406 43 14
                                    



"Sizi sarayımızda ağırlamak bizim için büyük bir onur Kralım."

Atımdan indiğimde gülümseyerek bana bakan iki adamın arkasında birçok hizmetçi ve şövalye eğilmiş bir şekilde beni karşılıyordu.

"Beni davet ettiğiniz için asıl ben onur duymalıyım." Dedim, atımı yanıma gelen görevliye verdiğimde. Karşımda ki sarayın dışı ihtişamlı fakat sade bir güce sahipti. Bahçesi özenle yapılmış, her gün bakıldığı belliydi. İlk defa geldiğimden içimde yükselen merak duygusunu bastırmak düşündüğüm kadar kolay değildi.

Annem eskiden buranın Prensesiydi, belki onun hakkında burada daha çok şey öğrenebileceğim düşüncesi asıl beni heyecanlandırandı. Yinede buraya bunun için gelmemiştim. Kral Brent, konuşulan birkaç anlaşma üzerinden geçmemiz ve benimle sarayında görüşmek istediğini iletmişti.

"Prens Seokjini de sizinle görmek isterdik." Dedi Kral Brent, aynı onu ilk gördüğüm zaman ki sıcak gülümsemesiyle bana bakarken ister istemez benim de gülümsediğimi fark ettim.

"İlgilenmesi gereken işleri olduğundan gelemedi." Diye mırıldandım surat ifademi düzeltirken. Bu kadar gülümsemek çok benlik değildi ve bu adamın aynı Hobi hyung gibi yayıcı bir gülümsemeye sahip olması sinir bozucuydu.

"Ah bu üzücü."

Kral unvanı adı altında ilk ziyaretimdi. Yanlış bir hareket yapıp zaten kötü olan unvanımı daha da kötüleştirmek istemiyordum. O yüzden ister istemez gergindim. Hala bunun için yeterli olmadığımı hissettiğimden yaptığım her şey gözümde büyük bir hataymış gibi geliyordu.

"Gelin majesteleri, konuşmak için daha rahat bir yere geçelim"

Beni yönlendirmeleriyle birlikte saraya girdik, içerisi de dışarısı gibi buranın bir krallığa ait olduğu belli edecek bir ihtişama sahipti ama sadeydi. İnsanı boğmayan ferah bir havası vardı. Açık renkli döşemelerle kaplanmış koridorun sonunda değerli taşlarla süslenmiş bir odaya girdik. Burası misafirleri ağırladıkları oda olmalıydı.

Karşılıklı konmuş iki koltuk ve ortada ki sehpanın üstü birçok tatlı ve meze çeşitleriyle donatılmıştı hazırlanan çayın yanında. Bu ortam gergin vücudumun birazda olsa rahatlamasına yardımcı oldu.

Birlikte çocukken yaşadıkları kavgalardan, küçükken ders çalışmaktan kaçmak için yaptıkları plan ve her seferinde sarayı ayağa kaldırmalarını ve daha birçok anılarını anlatmışlardı bana. Sakin ve huzurluydu. Konuşmalarına 7/24 katılmasam da ikilinin birbiriyle olan ilişkisi zaten bütün sohbeti götürüyordu. İyi bir kardeş enerjisine sahip oldukları belliydi.

Açıkçası onları kıskanmaktan kendimi alamadım. Hyung ve benim aksime daha sakin ve huzur dolu bir hayatları vardı. Mutlulardı. Mutlu olabiliyorlardı. Hyungla benim de normal bir kardeş ilişkimiz olsun isterdim. Bu kadar parçalara ayrılmadan, sadece mutlu bir şekilde.

Bir süre sonra daha ciddi konuları konuşmak adına bir çalışma odasına geçtik. Diğer Krallıkların nasıl olduğu ve Krallıklarla olan ilişkileri, aristokratlar arasında neler döndüğünü konuştuktan sonra beni bir haritanın önüne getirmişlerdi.

"Biliyorsunuz Kralım, anneniz bir soyluydu ve Kral ile evlenmeden önce kendi adına mirası vardı." Kral Brent konuşmaya başladığında fazlasıyla ciddiydi. Sanki her şeyi söylemekte tereddüt ediyor gibiydi. Bunu anlayabiliyordum. Ne kadar şu an iyi anlaşıyor gibi gözüksek ve belki de uzaktan akraba bile sayılsakta birbirimizi tanımıyorduk.

Sadece birkaç kere konuşmuş ve birbirimizi görmüştük. Ben açgözlü olup onlara saldırabilir onlar açgözlü olup benim olanları bana vermeyebilirlerdi. "Bunu size vermekte bu kadar geç kaldığımız için bizi bağışlayın fakat sizin varlığınızdan emin bile olamadık savaştan sonra."

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Apr 21 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Another Life || YoonminWhere stories live. Discover now