"Demem o ki, beraber iş yaptığımız süre boyunca o yüzük senin parmağında kalıyor." bu defa yumuşak kullandığı sesiyle düşüncelerimi böldüğünde, kafamı iki yana sallayarak kendime geldim. "Merak etme, seni uzun süre kendime aşık etmeyi planlamıyorum.. 100 günün çok kısa bir süre olduğundan bahsetmiştin.. öyle düşün." 

'Aşık' kelimesini kullandığında tekrar afalladım, bu sözle aynı cümlede geçeceğim kimin aklına gelirdi? 999.974 müşterinin değil.

"İşini ne kadar çabuk bitirirsen birbirimizden o kadar çabuk kurtuluruz." dedi ciddi bir ses tonuyla. Bu sözleri aslında makuldü ama şimdi duymak isteyeceğim son şeylerdi. Bu muydu cidden binlerce müşterinin yüzünde okuduğum kalp kırıklığı. Sanırım hayal kırıklığı deniyordu şimdi hissettiklerime. Birbirimizden kurtulacaktık elbette katil bulunduğunda hala yan yana kalmamıza sebep olacak bir şey yoktu. Ama bunu duymak beni olmaması gereken bir şekilde kırmıştı. Şuan bu hissettiklerimin sebebi yüzüktü, biliyordum. Katil ortaya çıktığı anda rahatlayacaktı kalbim.

"Eğer yapamam, birine aşıkken aklımı işime veremem diyorsan, yüzüğü şimdi parmağından çıkartır, üstüne sana teslim ederim.. zaten ona ihtiyacım yok. Ama şirkete girmeni ve bana yaklaşmanı da yasaklarım, bundan böyle bana asla ulaşamazsın, dolayısıyla babama ve katiline de." dediğinde buz kestim. 

Yüzüğü takmasının asıl amacı bana güvenmek değildi, beni kabul edemeyeceğim bir işin içine sokmaktı. Bu kadar kolay bir denklem miydim onun gözünde? Bu sorunun bir cevabı yoktu.

Gözlerine şaşkınlıkla bakarken derin bir iç çektim. Elimdeki kırmızı yüzüğe baktım ve gözlerimi tekrar Karaca'nınkilerle buluşturdum. Sanki isyan etmemi, 'Olmaz öyle şey!' diye bağırmamı bekliyordu. Beni caydırmak istiyordu. Sihir kullanamayacak bir cadıya ihtiyacı yoktu ama benim buna ihtiyacım vardı. Duygularımla veya duygusuz. Kalbim işlevini yitirse bile aklım vardı, keskin görüşlerim, herkesten çok gören bakışlara sahiptim. Sihir yoktu ama Kupa Cadısı vardı, er ya da geç, 30 yıldır bulamadığı katili bulmak için bana ihtiyacı olduğunu anlayacaktı, buna emindim!

Bütün bu umutsuz, vahim vakada, içimi sebepsizce dolduran o umutla yanıyordum şimdi. Caydırıldıkça hırslanıyordum.

Aşk mıydı bana böyle hissettiren bilmiyordum ama yapmam gereken şeyi gayet iyi biliyordum. Bir katili bulmalıydım ve ondan bir intikam almalıydım. Karaca'ya karşı hissettiğim şeyler şöyle dursun, duygularımın gelişiyle kendi adıma da büyük bir korku duymaya başlamıştım. Ölmek de korkutucuydu artık. Aşktan kaçmak adına Magiya'nın gazabını yeğleyemezdim.

Uzun süren sessizliğimle birlikte yüzüne zafer edalarıyla beliren gülümsemesini takındı ve masasından yavaşça kalkarak ayakta bekleyen benim yanıma kadar geldi. Elimi dokunduğunda, vücudumdaki bütün kan akışını hissettim. Gülümseyerek parmağımdaki yüzüğü tuttu ve çekmeye başladı. Yüzük yavaşça parmağımdan akıp giderken içimde büyük bir fırtına kopuyordu.

"Bekle!" diye bağırdım, yüzündeki gülümsemesi bir anda kayboldu. Yüzüme garip bir merakla baktı. Henüz parmağımın yarısına gelen yüzüğü geri ittirerek bir adım geri çekildiğinde ve elimi bıraktığında, sonunda söze girmek için gerekli cesareti bulmuştum. "97 gün, anlaşmamız bittiğinde bu yüzüğü hemen çıkartacaksın." dedim tekrar bir anlaşma sunarcasına. Oysa öyle bir oyun oynamıştı ki artık anlaşmayı sunan tamamen oydu. Kafasını tamam dercesine salladığında, derin bir nefes verdim. Az önce tıpkı dilediğim gibi duygularımın tekrar yok olmasına ne kadar yakındım. "Bu süreçte bana her türlü desteği sağlayacaksın, anladın mı!" dedim sinirli, biraz da bağırır bir ses tonuyla. Önce biraz şaşırmışçasına baktı suratıma. Tekrar kafasını salladı ve gözlerime baktı. 

Kupa CadısıTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang