"Bilmem.. Tanrılar ve Tanrıçalar mı?" diye soruyla karşılık verdiğimde memnuniyetsiz bir yüz ifadesiyle karşılaştım.

"Oyun oynamıyoruz!" dedi sinirle. "İntikamım için sana güveneceksem her şeyi bilmeliyim!" derin bir nefes verdiğimde benden bir adım uzaklaştı ve takım elbisesinin kollarını düzeltti. Bu sohbetin nereye gideceğini artık kestiremiyordum.

"Magiya yüzyıllardır dünya üzerinde kaderi berbat insanlar için var. Her cadı burada 1 milyon dilek gerçekleştirmek için bulunur ve 1 milyon dileğin ardından önce burada geçirdiği kadar yıl ona armağan edilir sonra da normal bir insan gibi yaşayabilir." anlamaz gözlerle bana bakarken sorgulamaya devam etti.

"1 milyon mu? 8 milyarlık dünya için 1 milyon dilek mi?" dediğinde dudaklarımı tekrar tebessüm edercesine kıvırdım.

"Gerçekten berbat bir kader çok nadirdir. Bir gece bir dert yaşar ve uyursunuz, başka bir sabah uyandığınızda o derdin, sizi asıl dertten kurtaran bir güzellik olduğunu anlayarak uyanırsınız. Fakat bazı insanlar var ki onların kaderleri düzelmeyecek ve bir daha hiç bir güzellik görülmeyecek kadar kötü bir noktaya girer. İşte o zaman Magiya kafe o insana görünür olur ve kapılarını açar, o insan burada 1 dilek hakkı bulur." 

"Kafeden sanki gerçek bir insan gibi bahsediyorsun." dedi.

"Gerçek bir ruhu olduğuna inanıyorum diyelim." dedim yüzümdeki tebessümü korurken. İçimde sıcaklık ve mutluluk hissetmesem bile müşterileri korkutmamak için sürekli gülümsemem öğretilmişti bana.

"Peki sen.." dedi tereddütlü bir ses tonuyla. "Annen de bir cadı mıydı? anneden kıza geçen bir şey gibi mi?" diye sorduğunda sanki Magiya'nın kapısına büyük bir duygu güruhu bu sefer ellerinde taşlar ve sopalarla toplanmış gibiydi. 'Açın kapıyı!' diye bağırıyorlardı ama 1 buçuk asır öncesinde yapılan bir anlaşma onları kapıda tutuyor, 'Giremezsiniz!' diye karşılık veriyordu.

"Hayır." dedim düz bir ses tonuyla. "Sadece yıllar öncesinde yanlış bir dilek diledim." Sözlerim üzerine biraz afallasa da anlamak için büyük bir gayret gösteriyor gibi gözüküyordu. "Her dileğin bir bedeli olur, ben de bazı bedeller ödedim." dediğimde gözlerini kıstı ve tekrar bana doğru bir adım atarak konuşmaya başladı.

"Peki neden herkese 1 dilek hakkı verilirken bana 3 dilek hakkı verildi, benim bedelim ne olacak?" diye sorduğunda tekrar masaya oturdum ve gözlerine baktım.

"Bedelin olmayacak." dediğimde anlamlandıramıyordu. Anlayamamakta haklıydı. 

"Neden?" diye sordu soğuk bir ses tonuyla.

"Bu da yaptığım başka bir anlaşma." dedim tebessümümü güçlendirirken. 

"Yaptığın başka bir anlaşma bana 3 dilek vermeni ve bedelsiz olmasını mı istedi senden?" Çok soru soruyordu ve bu soruları sormakta da haklıydı fakat benim sabrım azalmaya başlamıştı.

"Aynen öyle oldu. Karşılıklı güvenimizi oturttuysak artık sen bana bildiğin şeylerden bahset." Dediğimde tekrar afalladı ve cama yansıyan görüntüsüne tekrar baştan aşağıya bakarak olayların gerçekliğini bir kere daha kavramaya çalıştı. 

"Bir şey bildiğim yok." dedi sessizce. Ne demek oluyordu bu şimdi? "Tek bildiğim şey babamın kendi kendini öldürmeyeceği. Bunun bir cinayet olduğunu biliyorum." 

Ne kadarda önemli bir bilgi, bu bilgiyle katili anında buluruz değil mi (!)

"Bu bilgiler doğrultusunda ne yapabiliriz?" diye sordum ciddiyetimi korumak için çaba sarfederken. "Baban kim senin?" diye sorduğumda gözlerini kaydırdı ve o da tekrar masaya oturarak gözlerime baktı.

"Aslan Bozsoy." Bir ışık yandı ve gözlerimi kocaman açarak gözlerine baktım. Şimdi bu genç suratı gözümün nereden ısırdığı belli olmuştu.

"Aslan Bozsoy ve Kaplan Bozsoy.. sizin gibi karun kadar zengin iş insanlarının yolunun bile Magiya'ya düşebileceği kimin aklına gelirdi." dediğimde gözlerini kaydırdı ve tedirginlikle kafasını eğdi. "Demek baban öldürüldü.." derken ellerimi salladım ve havada bir kaç kağıt oluşmasını sağladım. Şaşkınlıkla bir bana bir de havada kendiliğinden oluşan kağıtlara bakarken söze girdim. "Herhalde şirketine gidip 'ben Kaplan Bozsoy ama bir kaç yaş gençleşmiş hali!' diye bağırmayı düşünmüyorsun?" dediğimde anlamaz gözlerle bakmaya devam etti. Havada asılı duran kağıtları alıp masada bulunan yüzük kutusunun yanına koyarken gözlerine baktım. "Bir ad seç." dedim. Anlamaz şekilde kafasını kaldırdırken terkar bir nefes verdim ve konuştum. "Artık Kaplan Bozsoy olamazsın.. sen artık Kaplan Bozsoy'un gizli sevgilisinden olan oğlusun adın da.." 

"Karaca." dedi kendinden emin bir tonla, sözümü tamamlayarak. Gözlerimi kıstım ve elimi dudaklarıma götürerek tebessüm ettim. Bu ad gözleriyle uyumlu olmuştu sanki.

Masanın üzerindeki kağıtlara teker teker Karaca Bozsoy yazılırken ona bütün bunları tanıtmak için konuştum.

"Bunlar doğum belgelerin, bunlar Kaplan Bozsoy'un bütün mirasını sana, yani tek oğluna bıraktığına dair miras belgeleri, bunlar Kaplan Bozsoy'un baban olduğuna dair DNA testleri ve son olarak bunlar da Kaplan Bozsoy'un ölüm belgeleri.." son belgeyi eline aldı ve düşünceli şekilde uzun uzun baktı. Kaç insana nasip olurdu ki kendi ölüm belgesini elinde tutmak?

"Kaplan Bozsoy dün akşam bir trafik kazası geçirdi ve cesedi otopsiden sonra vasiyetinde belirttiği gibi kimsenin bilmediği bir yere gömüldü. Bu ölüm belgeleri bunu onaylıyor yani kimse Kaplan Bozsoy'a ne olduğunu sorgulamayacak ve sen de.. sen de bu yaşına kadar Kaplan Bozsoy tarafından magazinden gizlenmek için yurtdışına gönderilmiştin ama dün aldığın acı haberle birlikte aceleyle, yas tutmak ve miras işlemlerini tamamlamak için Türkiye'ye döndün." Yurtdışında okuduğu okullara ve kaldığı evlere dair bir kaç belge daha yarattığımda derin bir nefes alarak elindeki ölüm belgelerini masaya geri bıraktı ve yüzük kutusunu eline aldı.

"Bunun yerine babamın nasıl öldüğünü sormak için bir dilek dilemeliydim." dedi buz gibi bir sesle. Omuz silktim ve gözlerine baktım.

"Kimsenin dilediği bir dilek için uzun uzun düşünme hakkı olmuyor maalesef. Özellikle her şeyin dilenebileceği bir kafede, bencil ve açgözlü insan evladı mantığını kaybediyor, bazen yanlış dilekler diliyoruz ve bunun pişmanlığı bir ömür boyu sürüyor." dediğimde gözlerini bana dikerek sessizliğini korudu. "Merak etme katili bulacağım.." 

"Nasıl?" dediğinde sonunda bir soru bilmediğim yerden gelmişti.

"Bir şekilde." diyerek geçiştirmek istedim fakat karşımda, artık 25'li yaşlarında olan bu genç adamı herhangi bir konuda geçiştirmek imkansız gibi gözüküyordu.

"Bir sihir yap?" sorarcasına konuştuğunda derin bir nefes verdim.

"Katili bulup Magiya'ya getirip bir dilek dilemesini sağlarsan neden olmasın?"dediğimde gözlerime hayal kırıklığı içinde baktı. "Sadece dilek dileyenlere yardımcı olmak için sihir yapabilirim, eğer dileğini 'falanca kişiye bu sihiri yap' diye dilemiş olsaydın ve spesifik bir kaç bilgi verebilseydin o zaman yapabilirdim." dediğimde gözlerinde az önce bulunan merak kayboldu. Sanki işine yaramayacak birine bakıyormuş gibi bakıyordu gözlerime. Masadan yüzük kutusunu ve üstüste duran belgeleri ellerine aldı ve,

"O halde sana ihtiyacım yok." dedi umutsuz bir biçimde kapıya yönelirken. Ne yapıyordu bu şimdi, bir dileği geri mi çeviriyordu? ama bunu yapamazdı!

Aslında yapabilirdi.. onun dileyeceği 3 dilek de onun anlaşması değildi. Bedeli de o ödemeyecekti.. yani onu anlaşmaya bağlayan hiç bir şey yoktu. Ama benim vardı! bu dileği gerçekleştirmem gerekiyordu! yoksa.. bana ne olacağını ben bile bilmiyordum.





Kupa CadısıWhere stories live. Discover now