13. Bölüm

36 6 0
                                    

Kitapta ortalara doğru gelmiştim. Ben okurken Felix beni dürttü. Fısıldayarak "Seugmin hepsi uyudu bunların. Bir tek ben ayaktayım." Ona bakıp başımla onayladım. Herkes birbirinin omzuna yatmıştı. Bende bir yanımda olan Felix hyunga ve diğer yanımda olan Changbin hyunga baktım. Kitapta kaldığım yeri işaretleyip masanın üstüne koydum. Yavaşça kalkıp en sonda uyuyan Jisung hyungu kucağıma alıp odasına götürdüm. Saçları arasına öpücük bırakıp. Minho hyungu aldım. Onu da yatağına yatırıp dudaklarını öptüm. Hyunjini de yatağına götürdüm. Onun da alnından öpüp Jeongini aldım. Odasına götürdüm. Bir tane nota jeongin gece kalkacağı için gideceğim yerin adresini yazdım. Altına da adımı yazdım. Jeonginin de alnını öptüm. Odaya gittiğimde Felix hyung mutfaktan geliyordu. "Seungmin al su iç. Çok fazla okudun." Elindeki suyu alıp içtim. İlk önce Changbin hyungu kucağıma aldım. Bugün çalıştığım için daha kolay alıyordum herkesi. Onu da Jeonginin odasına götürdüm. Yatağına yatırdıktan sonra onun da alnını öptüm. Chan hyunga dolaptan bir tane yastık ve battaniye aldım. Odaya gidip ona koltukta yer yaptım. Chan hyungu da kucağıma alıp yaptığım yatağa yatırdım. Bu aralar fazla diyet yaptığı için çok zayıflamışı. En son Felix kaldığında bana "Gerçekten bizim için çok çalışıyor. O harika bir lider. Senin sayende uyuyabilmesi ise hep benim için gizem olarak kalıyor." Bende onu onayladım. Chan hyunga bakınca uyunadığını anladım. Göz kapakları titriyordu. Dudakalrı da hafifçe yukarı kalkmıştı. "Chan hyung uyumadığını biliyorum. Kalk da yerine yat." Dediğimde bebek gibi. "Eğer beni çen taşılsan yatayım. Yoksa yatmam." Ona bakıp yüzümü buruşturdum. Felix hyunga dönüp "bir daha onu sevmeyelim veyada iltifat etmeyelim. Tamam mı? Fazla şımarıyor. Chan hyung o zaman sende benim kucağıma geleceksin." Daha cümlemin sonunu tamamlamadan Chan hyung roket gibi benim omzuma atlamıştı. "Öküz hyungcuğum benim." Onu da yatağına taşıdım. Bu sefer öpmedim. Alnına vurdum bir tane. "Yah! Acıdıııı. Öpersen geçer." Bana gözlerini büyüterek ve gamzeli gülümsemesiyle bakınca dayamadığımı biliyordu. Bende gözlerimi devirip öptüm. Sonra koşar adımlarla odadan çıktım. Felix hyungun yanına gittim. "Beni de öyle götür odaya." Felix hyung elindeki telefonu koltuğa atıp boynuma sarıldı. Gözlerim kısılana kadar gülümsedim. Ellerimi beline sardım. Başını göğsüme yaslayıp derin bir nefes çekti. Bir anda bacaklarını benim belime doladı. Poposuna vurdum hafifçe. O da yalandan bağırdı. Ellerimi bacaklarına koyup odasına götürdüm. Minho bizi böyle görünce "Anne Felix bu mu yani?" Diye sordu. "Hayır Minho bu kedi Felix." Başını göğsüme sürttü yavaşça. Minho "Felix istersen bir de mırıltı çıkar tam bir kedi olursun. " bunu keşek demesiydi. Şimdi de garip sesler çıkartıyordu. Onu biraz daha sıkı tutup. "Felix hyung seni Minho ya satayım mı? Evine götürsün." Felix başını aşağı-yukarı salladı. Bende Minhoya dönüp "Kaç won verirsin?" Biraz düşündü sonra "Yok kardeşim ben para vermem. Felix gel bakalım buraya. Gel bak seni ücretsiz alıyorum." Bende Felix hyungu biraz daha sıkıp Minho hyungun yatağına attım. "Tamam suyu çıktı yeter. Ben gidiyorum. İşim var şirkette." "Ne işin var şirkette?" Ona dönüp "Babama numaramı verdiği için teşekkür etmeye gidicem." Deyince başını salladı. Felix hyungu da öpüp odama gittim. Hyunjin ışık açık sırtı kapıya dönük yatıyordu. Korkuyordu karanlıktan. "Hyunjin istersen sana kendi peluşumu vereyim daha rahat uyursun." Fazla maldı ama onu da seviyordum işte. Bana kızarmış gözlerle baktı. Kesin Jeonginle konuşurken bir şey oldu. Kendi köpek peluşumu ona verdim. Yanına gidip başına oturdum. Saçlarını okşayarak "Jeongin ile konuşacağım bugün. Bana sanırım bir şey anlatacak. Sen onunla konuştun sanırım. Ve her ne dediyse üzüldün. O yüzden böyle ağladın." Beni başıyla onayladı. "Seungmin ben o-onu çok seviyorum ama." Yatakta doğrulup bana sarıldı. Omzumda hıçkırıklara boğuldu. Bir elimi saçlarına bir elimi de sırtına koydum. "Hyunjin bunu da atlatacağız. Tamam mı? İstiyorsan bir tek istisnam olabilirsin. Sana kahve yapayım mı?" "Hayır olmaz. Senin üstüne öyle atlamamalıydık. Yaraların olduğunu unutuyoruz bazen. Cezamızı çekmek lazım. Bende gelebilir miyim sizinle?" "Hayır olmaz Hyunjin. Çünkü bu Jeonginin konusu. Benim değil. Benim konuşacaklarım olsaydı izin verirdim. Seninle başka bir yere gideriz tamam mı?" Çocuk gibi ellerini çırpıp. Bana tekrardan sarıldı. "Tamam yeter bu kadar." Bir süre sonra ayrıldık. Dolaptan kendime siyah kot pantolon ve yine siyah bir sweet aldım. Ütümü giyinip başıma şapka ve maske aldım. Çantama da telefonumu ve kulaklığımı koyup siyah bir spor ayakkabı aldım. Kapıdan çıkıp gideceğim yere gittim. Normalde fazla giderdim ama bu aralar çok gitmiyordum. Çok sakin bir yerdi. Biraz yüksekti ama bilerek istiyordum öyle bir yeri. Yıldızları ve gökyüzünü daha güzel görmek için. Çok güzeldi. İnsanlar burayı pek bilmezdi. Benimse neredeyse tüm hayatım burada geçmişti. Üyelerden ilk defa birisini getirecektim. Tepenin üstüne oturdum. İlk önce seule baktım. "Ne çok ışık varmış" dedim. "Öyle değil mi yıldızlar. Kimse kendini bile tanımıyor. Acaba benim gibi kendini tanıyan birileri çıkar mı karşıma? Kesin çıkmaz. Üyeler bile kendini tanımakta çok güçlük çekiyorlar. Ben nasıl bu kadar olgunum peki? Böyle olunca sanki birisini çalmışım gibi hissediyorum güneş. En yakın arkadaşımsın sen benim. Ama sana sarılamıyorum. Beni geceleri yalnız bırakıyorsun. Aynı Hyunjin gibi. İstesem her an benim yanımda kalır. Üzerinde benim çok emeğim var. Anne babasından çok seviyordur beni. O çocukları çok seviyorum. Birisini daha çok seviyorum. Acaba kendimizi nasıl açıklasam ki. Bir anda söylersem hepsi çok fazla soru soracak. Başım ağrıyacak. Neden kimseye söylemedim ki? Acaba bana kızarlar diye mi? Evet kızarlar çünkü böyle önemli bir şeyi daha önce söylemem lazım onlara. Gece olunca yalnız kalmak çok güzel. Sırf bu yüzden ilk defa fikrimi değiştirdim. Ölmek istemiyorum. Sırf bir şey için fikrimi değiştirdim. Minhoya çatıda söylediklerim benim için geçerli değil çünkü benim kendimi ispatlayacak birisi yok. Yalnız kalmak çoğu şeyi anlatıyor. Ben içimde yaşayamadığım şeyleri yalnız kalınca gerçekleştiriyorum. Jeongin beni abisi olarak görmüyor biliyor musun güneş? Beni ikizi olarak görüyor. Onun karşısına hep iyi insanlar çıktı büyüdükçe. Benim karşıma ise hayatı karmakarışık olan insanlar çıktı önüme. Hepsine bir el uzattım. Hepsini anladım. Şimdi kendi hayatım pek acı vermiyor. Bir tek şey dışında en kötüsü en oyun bozan duygu aşk. Sen nasılsın güneş ya da Hyunjin. Benim güneşim sen oldun. Hayatıma bir anda girdin. Enerji bombası gibiydin. Lisede zaman geçtikçe atom bombası oldun. Seni tek parçalayan kişi bendim. Öyle değil mi Hyunjin? Jeongin beni dinlemeyi bırak ve yanıma gel."jeongin saklandığı ağacın arkasından çıkıp. Annesine yakalanmış çocuk gibi yanıma geldi. "Nasıl fark ettin beni?" "Nasıl mı? Unutma ama bu kulaklar nasıl konserde yüksek sese rağmen ve kulaklık yokken hiç hata yapmadan söyleyebiliyorum. Benim müzik kulağım var Jeongin. Benim doğaya kulak veren kulaklarım var. Sonbahardayız unuttun mu? Yaprak sesleri geldi. Ben konuşuyordum. Sen de ağaca biraz sürtünerek beni dinledin. Neden beni dinledin Jeongin?" Sakin sorduğum için şaşırmıştı. "Şey... ben... belki bize anlatmadığın şeyler vardır diye. Zaten varmış. Bize anlatmadığın başka ne var Seungmin. Hani her şeyimizi bilecektik. Başın ağrıyınca ne oluyor Seungmin? Önceden de mi kendini öldürecektin? Nasıl kendini ispat edecek kimse yok. Evet var. Antiler çok açık bir ispat edeceğimiz kişiler. Sonra bizi kıskananlar. Bir de kendimiz ispat edeceğiz. Kendimiz de bir rakibimizdir. Bunları bana sen söylemiştin. Unutmamışsındır sen." Başımı yavaşça salladım. "Anlıyorum seni Jeong. Hepsini sadece bir kişiye anlatırsam eğer olmaz. Uygun anı bekliyorum. Hepinizin sakladığı bir şey var. Sadece benim değil. Hyunjin, sen, Minho, Chan hyung, Changbin hyung, Felix hyung ve Jisung hyung. Hepsi senden bir şey saklıyor. Ben her şeyi bilen tek kişiyim. Sen neden anlatmadın ailenin durumunu Jeong?" Jeongin bana dolu gözleriyle baktı. Bende ona kollarımı açtım. Hemen göğsüme başımı koydu. Boğuk ve ağlayan sesiyle "Anlatamadım. Daha kendim bile bilmiyorken anlatamadım. Çok yorulmuştum. Tekrardan yaşayacakmış gibi hissetmek istemedim. Onların adını bile ağzıma almak istemedim. Olmadı. Seungmin sen neden her şeyi biliyorsun yaa? Bu işin tadı kaçıyor." "Hayır Jeongin. Ben bir şey bilmiyorum. Unutmamışsındır umarım. Bu hayatta tek bir şey biliyorum o da hiç bir şey bilmediğim. Sokrates dedemiz çok güzel anlatmış. Seni buraya çağırmamın başka bir nedeni var biliyorsundur umarım." Jeongin çatık kaşları ile baktı. Kafasını hayır anlamında salladı. "Jeongin senin Hyunjinden hoşlandığını biliyorum. Bakışlarından anlaşılıyordu. Bugün de konuştunuz biliyorum. Hyunjin sana ne söyledi tahmin ediyorum. Bir de bugün hyunjinle konuştuk ya hani. Sana mesaj attığım zaman bana kameranın Hyunjinin odasında olduğunu söyledin. Aptal Hyunjinle aynı oda da yatıyoruz biz." Jeongin utanıp başını daha çok göğsüme gömdü. "Hyunjin hyung benden hoşlanıyormuş. Bende bir kişiye söz etmeden cevap vermeyeceğimi söyledim. Buna sen çok yardım ettin. Hyunjinle konuşuyorsunuz ama benim haberim yok. Çok sinirlenip kıskanmıştım. Bir de biraz üzüldüm ama senin beni diğer üyeler gibi görnediğini bildiğim için daha fazla üzülmedim. Bak bana da alıştırdın hyunga Hyunjin diyorum." Kıkırdayıp benden ayrıldı. "Buraya ilk defa birisiyle geliyorum ben. Diğer üyeleride bir gün getireceğim. Çocukluğum bu tepede geçti. Çok az insan biliyor burayı. Ama çok güzel. Burada yıldızlara daha da yakınız." Bu söylediklerimden sonra derin bir sessizlik oluştu. 1 saat orada öylece oturduk ve yıldızları seyrettik. Elime telefonumu aldım. Anında bildirimler gelmeye başladı. "Jeongin gruba bakmamız lazım." Eline telefonu alıp gruba bakmaya başladı.

(Sevgili okurlarım. Bu aralar pek mutlu değilim. O yüzden bölümleri yavaş yavaş atıyorum.
Görünmez okurlarada ayrıca teşekkür etmek istiyorum. Her ne kadar tanımasamda kitabımı okuyorsunuz.)

Kavganın Sonu (2min ,minmin, Gankwaz)Where stories live. Discover now