10. Bölüm

47 5 3
                                    

Bütün kameralar fotoğraf makinelerinin ve onun içini açıp dökmüşlerdi. Ortaya bir çığlık bıraktım. "Hepiniz hemen bana yemek hazırlayın. Chan hyung sen ve jeongin burada durun." Bağırmıştım. Hatta resmen kükremiştim. Hepsi hemen ayaklanıp mutfağa gitti. Changbin hyung chan hyung yanına oturmuştu. Jeongin başını yere eğmişti. Aynı şekilde chan hyungta. "Jeongin ben senden ne istedim?" Jeongin biraz tereddütle "yatağımın altından kutuyu alıp odaya getirmemi istedin." "Sen ne yaptın peki?" Başı hala yerdeyken "kutuyu yatağımın altından alıp odaya getirdim sonrada hepsinin parçalarını çıkarttım." Sakin olmaya çalışarak "Çok kötü bir soru biliyorum ama neden yaptın?" Başını yerden kaldırmayınca ona ilk defa bu kadar çok yükseldiğimi bilmeden bağırdım. "BAŞINI YERDEN KALDIR" korkarak başını yerden kaldırdı. "Hyung ben sadece senin gibi olmak istedim." Bu sefer daha fazla bağırarak "BANA HYUNG DEME ADIMLA KONUŞMANI İSTİTYORUM." Bu sefer chan hyunga döndüm. Benim ilk defa bu kadar sinirlendiğimi gördüğü için korkmuştu. İngilizce konuşarak "hyung neden buna izin verdin üstelik onunda burada olduğunu bilerek. Ya bir parçası kopsaydı. Benim ona değer verdiğimi biliyorsun. Neden izin verdin?" Chan hyung "Seungmin ben o böyle yaparken çok mutluydu bir de üyeler çok heyecanlıydı ben de o yüzden izin verdim." Bunları söylerken o da ingilizce konuşmuştu. "Jeongin ayağa kalkar mısın?" Jeongin ayağa kalktı. Kollarımı ona doladım. "Sana bağırdığım için üzgünüm. O fotoğraf maki elerinden birisi benim için çok önemli. Hatta onun için özel bir kap bile yaptırdım. Eğer ona bir şey olursa ben biterdim. Sana bağırmamın tek sebebi bu da değildi. Kameralar için nasıl çalıştığımı görseydin emin ol sen benden daha fazla tepki gösterirdin. Bunun bir cezası olmalı. Cezayı bulunca söylerim. Ama bu demek olmuyor ki sana sürpriz yapmayacağım. Yemek yiyeleim sonra seninlr birlikte bir yere gideceğiz." Jeonginden ayrılıp ona yüzüne baktım. Bana dolmuş gözleriyle bakıyordu. Gözyaşını düşmeden elimle sildim. Bana kocaman gülümsedi. Bende alnına uzun bir öpücük koydum. Chan hyung "Seungmin senin içinden böyle bir şey çıkacağını tahmin etmemiştim."
Chan hyung bunu söyleyince ona döndüm "Bizim de oluyor arada öyle işte." Deyip göz kırptım. Kameralara baktığımda her bir parça ayrı bir özenle çıkarılmıştı. Bütün parçalar karışmıştı ama ben hangisinin hangisinde olduğunu. Biliyordum. "Afferim benim çırağıma güzel çıkartmışsın parçaları. Bakalım aynı şeyi birleştirirken de yapabilecek misin?" Jeongin bana yine kocaman gülümsemiş "Teşekkürler Seungmin." Mutfağa doğru gidince görmek istemediğim şeyler görmüştüm. Minho mal hyunjinin ağzına peçete sokuyor. Jisung hyung mal mal tarif kitabına bakıyor. Felix hyung da yerde oturmuş etraftaki kargaşaya boş gözlerle bakıyordu. Felix hyungun yanına gidip kollarımı küçük bedenine sardım. Normalde onu tersliyordum ama bu seferki farklıydı. Sanki bir sıkıntısı vardı. Bu sefer anlamamıştım. Ya da anlamak istemiyordum. Çünkü Agatha Christine nin dediği gibi küçük siyah gri hücreler bazen dinlenmesi lazım. Ah poirot ah. O da sanki bu anı bekliyormuş gibi bana daha da sıkı sarıldı. Sonra birden ağlamaya başladı. "Minho yemek var mı? Yoksa hazır noddle yapın bari." Bende felix hyungu bir hamlede kucağıma alıp onun odasına doğru yol aldım. Tama kapıyı açacakken "Hayır Seungmin kendi odam olmasın. Senin kokuna ihtiyacım var." Bana o kadar güzel söylemişti ki yön değiştirip kendi odama girdim. Onu yatağa yatırıp yanına yattım. Yatmadan önce "Bir dakika hyung. SAKIN KAMERALARLA UĞRAŞMAYIN BİR DE LÜTFEN SESSİZ OLUN HYUNGLARIM JEONGİN MAL HYUNJİN VE MİNHO. Tamam devam edebilirsin." Yanına yatınca kafasını göğsüme koyup kokuyu içine çekti. "Az öne yani Jeongin kameraları bozarken bana bir haber geldi. Annem vefat etmiş. Beni umursamayan her zaman sadece kendini düşünen birisi ölünce neden ağlayasın ki. Ben sadece sevgi istemiştim. Annem bana bir kere seni seviyorum oğlum demeden öldü diye ağlıyorum. Seungmin anneler neden böyle?" Derin bir nefes çektim içime. "Anneler hiç bir zaman değişmezler. Ya hep en mükemmel ya da hep en mükemmel olman lazım. Felix ben bir anne sevgisi hiç görmedim. Ama beni hep sevdiğini düşündüm. Bende annemi görmek istiyordum önceden ancak. Beni bu halimle kabul eder mi bilmem. Sen buna asla üzülme çünkü senin hem annen hemde baban olabilecek insanlar var. Hyungların var. Bak sen buraya neden geldin. Kendini daha çok geliştirmek ve hayallerini gerçekleştirmek için geldin ama sen istediğinin kat kat fazlasını ve güzelini aldın. Bunlar senin gibi iyi birisi için hala çok az ancak kafana takma çünkü seni seviyoruz. Ve emin ol yakında anlayacaksın seni bizden daha çok seven birisi de var." Felix kızarmış gözleriyle ve burnuyla bana baktı. "Gerçekten mi?" Kocaman gülümseyip "Gerçekten" o da bana gülümseyip daha çok sarıldı. "Kurabiyeleri yapamadım seungmin." Kendini şimdi kesin çok suçlu hissetmiştir. "Felix hyung bak kendini suçlu hissetme. Evet kurabiye yapamayabilirsin. Ama bu senin suçun değil. Minho sana ev işinden fırsat bırakmamıştır." Şimdi kendini daha iyi hissetmiş olmalı ki kokumu derince içine çekti. 10 dk daha öyle durunca chan hyung kapıyı elinde benim telefonum varken "Seungmin seni birisi aradı" elimi telefonu vermesi için uzattım. Felix yanımdan kalkıp gitti. Chan hyung bana endişeli bir şekilde bakınca ona gelmesi için işaret verdim. Kapıyı kapatıp yanıma oturdu. Telefonu kulağıma götürüp "Buyrun?" Telefonun arkasından bir adam sesi titrerken "Oğlum" deyince başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Gözlerimden yaşlar akarken "Ba-baba bu s-sen misin?" Yine sesi titreyerek. "Hemde hiç olmayacak kadar gerçeğim Seungmin. Hapisten çıktım. Cezamı aldım. Sonra yıllardır özlediğim seni aradım. İnternette araştırınca kim olduğunu öğrendim. O kadar çok büyümüşsün ki. O kadar güzel olmuşsun ki. Senin gibi bir oğlun olduğu için gurur duyuyorum. Grup arkadaşların bile o kadar iyiyler ki. Onlara sahip olduğun için çok şanslısın oğlum. Senin numaranı da şirkete zorla girerek aldım. Şirketinizin patronu da çok iyi bir adammış. Beni görünce dayanamayıp numarayı verdi." Duyduklarımla daha da değişik hissetmiştim. "Baba sen nerdesin?" Sesim ağlamaklı çıkmıştı. "Şirketinizin yakınlarında bir restorantta oturuyorum. Ama kalacak yerim var. Eski dostlarım sağ olsun. Yarın istersen buluşacağız. Ve sana olan tüm gerçekleri söyleyeceğim. Ben bir katil değilim oğlum." Kendimi daha fazla tutamayarak "NEDEN BABA? NEDEN? NEDEN EN BAŞTA BUNU YAPMADIN? NEDEN KENDİNİ KURTARMADIN? NEDEN GERÇEKLERİ EN BAŞTA HERKESE SÖYLEMEDİN?" babamda ağlayarak "Yapamadım oğlum. Elimi kolumu bağladılar. Bende bekledim. Sadece seni görmek için. Cezamı da aldım. Susmanın cezasını. Seni çok özledim oğlum. Gül kokukunu çok özledim. O annen olacak kadını asla özlemedim. Onu yalnızca bana seni getirdiği için dua ediyorum." Hala ağlayarak "Bende seni özledim baba. Şimdi kapatmam lazım. Birazdan yemek yemem lazım. Bu arada senin telefonunu açan kişi grubumuzun lideri Chan hyung. Senden tek bir isteğim olacak. Yarına kadar tüm üyeleri öğrenmiş ol. Çünkü onlar benim bu hayata tutunma sebeplerim." Babam da "Tabikide yaparım. Afiyet olsun size." Telefonu kapattı. Bende hıçkırarak ağlamaya başladım. Chan hyung kollarını bana sıkıca sardı. "Hyung benim babam geliyorum. Ba-babam gerçek bir suçlu değilmiş. Benim babam kimseyi öldürmemiş. Babam masummuş hyung. Onu çok özledim. O da benim gibi kokuyor. Ama daha güzel kokuyor o. Bahar gibi kokuyor. Yarın hepinizi de göstermek istiyorum hyung." "Merak etme Seungmin. Hepimiz senin yanında olacağız. Hadi yemek de hazır zaten." Birbirimizden ayrılıp mutfağa gittik. Masaya oturup. "Babam aramış. Hapishaneden çıkmış. Hemen beni aramış. O gerçek suçlu değilmiş. Benim babam bir katil değilmiş. Onu yatın sizinle tanıştıracağım. Hepinizi çok sevmiş." Gülerek söylediğim sözlerle hepsi çok şaşkındı. İlk tepkiyi veren Minho oldu. "Yarın ne zaman ve nerede buluşacağız? Eminim o da senin gibidir." "Bilmiyorum. Onu da mesajla öğreniriz." Dedikten sonra herkes yemeğini yemeye başladı. Sessiz geçen yemekten sonra bulaşıkkarı taş kağıt makas ile hallettik. Her zamanki gibi yine ben ve Changbin hyung kaybettik. Tüm bulaşıkları yıkayıp salona geçtik. Ben kameraların hepsinin parçalarını onlara anlatmaya başladım. Hepsi dikkatle beni dinliyordu. Bir tanesinin parçalarını birleştirmeye başladım. Jeongine de bir kamerayı verdim. O da birleştirince elinden kamerayı alıp ters çevirdim. "Hadi toplanın da hepimiz çekinelim." Hepsi arkama dizildi sırayla. Bende elimi ağzıma götürüp fotoğrafı çektim. Hyunjin bu hareketime hep sinirleniyordu. Ben gülmek istemiyordum. Zaten grup içinde de fazla soğuktum. Bir kaç tane daha fotoğraf çekildikten sonra mutfağa gidip dondurma yapmaya başladım. Arkamdan Hyunjinin kollarını hissettim. Normalde fazla temas etmeyi sevmezdi ama ben bir istisnaydım. Yine bana kızacaktı. "Seungmin lütfen artık böyle yapma. Bak hala neden böyle yaptığını bilmiyorum ama lütfen gülüşünü saklama. Bak hepimiz düzgün fotoğraf çekiniyoruz. Gülüyoruz ama sen ya hep ağzını kapatıyorsun ya da somurtuyorsun. Neden peki?" Bana fazla karışmayı sevmezdi çünkü ben ne yaparsam bir bildiğim olduğunu bilir irdelemezdi. Ama bu farklıydı. "Hyunjin. Ben istemiyorum öyle yapmayı. Ama zorundayım. Anlayın artık beni. Zorundayım çünkü öyle olması gerekiyor. İNSANLARIN GÖZ ZEVKİNİ BOZMAMAM LAZIM. BEN KÖTÜ GÜLÜYORUM. DİŞ TELLERİM GÖZÜKÜYOR. BENİM DUDAKLARIM ÇOK İNCE. GÜLÜNCE DAHA DA İNCE OLUYOR." Sonlara doğru bağırınca Hyunjin biraz da olsa sinirlendi. "Ne? Seungmin sen bana bir kaç salak insanların yüzünden gülüşünü sakladığını mı söylüyorsun. Sen bu değilsin. Benim Seungminim bu değil. O insanları umursamaz. Hep kendi yoluna bakar. Ama sen bu değilsin. Dudakların asla ince değilki. Ayrıca sen diş teli mi kullanıyordun. Bek daha yeni öğrendim. Fark etmenişim bile niye biliyor musun çünkü sen çok güzelsin. Eminim seni yakışıklı bulan vardır. Bunu sana hiç söylemedim biliyorum ama sen gerçekten çok güzelsin. Bunu sana yapmam lazım. Seungmin eğer bir daha ağzını kapatırsan senin bütün kitapların çöpte." Onu daha önce böyle görmüştüm ama üyeler ilk defa görüyordu. "Hyunjin. Anlamıyorsun. Yapamıyorum. Bütün kitaplarımı at ama ben yapamıyorum. Kitaplarımdan vazgeçecek kadar. Olmuyor. Bu sizin başınıza gelsin siz... bak düşününce bile çok kötü oluyorum. Daha önce bana hiç karışmamıştın. Şimdi de öyle yap. Aynı eskisi gibi. " Hyunjin son dediklerimden sonra gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Kollarımı ona sardım. "Beni düşünüp kızdığını ya da karıştığını biliyorum. Hyunjin ama gerçekten yapamıyorum ben. Özür dilerim. Sana bağırmamam lazımdı. Şimdi benim yüzümden üzülme."

Kavganın Sonu (2min ,minmin, Gankwaz)Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum