•••

Yaklaşık sakin geçen on beş dakikanın sonunda hareketlilik başlamıştı. Sağ tarafımız önümüzdeki kayalar sebebiyle görüş açımızı engelliyordu. Daha iyi koruma sağlayabilmek için Umut'a haber verip, yirmi metre ilerdeki bir kayanın arkasına konumlanmıştım. Böylelikle kör nokta kalmamıştı.

Sıcak ateş başladığında yukardan baya it avlayabiliyorduk. Ama aşağıdaki timde küçümsenemeyecek av yapıyorlardı. Böylelikle sayıları giderek azalıyordu.

Kafamı anlık olarak sol tarafıma çevirdiğimde, karanlıkta sadece gözleri parlayan, koca bir sıçan gördüm. Belimden silahı çıkarıp hemen ateş ettim. Alnının ortasındaki delikle yere uzanan şerefsize,hayretle bakan Umut'a birkaç saniye bakıp "Dikkatli ol!" direyek tekrar önüme döndüm.

•••

Yavaş adımlarla aşağıya doğru inerken bir anda ayağımdan tutulup sertçe yere düşmemle silahım da aşağıya savrulmuştu. İtin birisi ala dirili kalmıştı. Düşmem işine gelirken bir anda boğazıma sarılmıştı. Yaralı bacağımı yere çarptığım için toparlanmam beş-on saniye gecikmişti. Sonunda kendime gelip bacağımdaki kemerden bıçağı aldım,kalbine doğru hızla sapladım. Üzerime yıkılan leşin üzerimden alınmasıyla kafamı gökyüzüne çevirdim. Oturur hale geldim ve cesedin üzerinden bıçağımı alıp tekrardan yerine koydum.

"İyi misin?" diye seslenen Umut Üsteğmen'e başımı onaylar anlamda salladım. Gözümün önüne gelen o tanıdık elle başımı kaldırıp Orman Gözlüye baktım.

Görebildiğim kadarıyla alnında ışıldayan kan çok barizdi. Üzerinde kısa ve hızlı bir hasar tespit yaptığımda çok bir şey gözükmüyordu. İyiydi... Elini hâlâ uzatmaya devam ederken ondan destek almadan ayağa kalktım.

Daha kötü düştüğümde elimden tutup kaldıran o değildi,kendimin elinden tutan yine bendim.

Elini yumruk yaparak geri çekmişti. Sinirlenmişti Paşamız(!) anlaşılan. Dikkate dahi almadan gelen Yüzbaşı'ya baktım. "Üsteğmen'im iyi misiniz?" dediğinde boğazımı temizleyip konuştum:"İyiyim komutanım."

Yanımıza asteğmenin desteğiyle ayağı aksayarak gelen başka bir kıdemli ile herkes tamamlanmıştı. Galiba en büyük hasar ondaydı. Şükür ki çok büyük bir şey yoktu hiçbirinde. "Evet, toplandığımıza ve herkes iyi olduğuna göre yola çıkabiliriz artık. Bu gece sınırda bir karakolda kalacağız. Sekiz kilometre ilerde bir yol var,oraya kadar yürümek zorundayız. Oradan sonra araçla devam edeceğiz." Yüzbaşının vakur sesiyle hepimiz yola koyulmuştuk.

Kapmtan uzaklaşıp tepeye çıktığımızda gerimizde alev alan bir yer bırakmıştık.

•••

Alevler yavaş yavaş gözden kaybolurken kimden çıktığı belli olmayan karın guruldaması adım sesleri dışında gecenin sessizliğini yırtan ses olmuştu.

"Adamları oradan kurtardık, açlıktan öldüreceğiz yahu." diyen Yüzbaşı'yla tebessüm ettim.

Haklıydı. Ve hiçbirimizin aklına gelmemişti. "Biraz ilerde dere var,orada duralım. Bir şeyler yiyip tekrar yola çıkarız." diyen Yüzbaşı'na kimse itiraz etmedi. Adamlar kaç gündür açtı bakalım.

Dere kenarına geldiğimizde iki kişiye bir çanta düşüyordu. Esir düştükleri için çantaları yoktu. Yere çöküp çantamı açmaya başladım. Yanımda oturan Umut'un kaymasını isteyen sese dönmedim. Onunla yemek istemişti demekki,benim yanıma gelmek istememişti... Bu düşünce boğazıma koca bir yumru korken "Açmayacak mısın çantayı." diyen sesle sağ tarafıma baktım. Umut'un yanına başka birisi oturmuş yemeye başlamıştı bile. Boğazımı temizleyip konuştum:

"Umut'la yiyeceğinizi düşünmüştüm, Komutanım." dedim ve önüme dönüp çantamda ki herşeyi çıkardım. "Umut'muş." diyerek tıslayan adamı dikkate almamaya çalıştım. Keza dikkate alırsam kafa göz dalacaktım Orman Gözlü'ye. Sabır dileyerek önündeki taze fasülye ve ton balığı konservesini önüne tabiri caizse atarcasına bıraktım. "Kafam firlatsaydın." derken ki sesindeki alayı duymamak için sağır olmak gerekirdi. Bende onun gibi fısıldayarak "Tutturamadım." dedim.

Konserveyi açarken gülümsediğini hissedebiliyordum. Önceden doya doya izleyebildiğim o gülüşe dört yıldır hasrettim. Ve bundan sonra da görmeyecektim. Boşa ümitler beslememeliydim. Gerçekleri tekrar kendime hatırlattım.

Arkamdaki ağaca doğru çekilmemle bakışlarının bana dönmesi bir oldu. "Yemeyecek misin?" demesiyle kafamı olumsuz anlamdan salladım. O daha fazla açtı ve benim ki dayanılmayacak kıvamda değildi. Çaktırmadan onu izlemeye başladım.

Arada diğerlerinede bakıyordum,yakalanmak istemiyordum. Umut'a 0-6 yaş grubu derken ben de liseli ergenlere dönmüştüm.

Yaklaşık on dakikada yemeklerini yemişlerdi. Doyduğunu belirterek kenara çekilmişti, çantama dokunmak istememiş olacak ki hiçbir şeyi ellemedi. Çantayı toplayıp ayaklandığımda hafifçe esnerken ağzına bırakılan çikolata parçasıyla öylece kaldım.

Hiçbir şey olmamış gibi arkasına bile bakmadan gidiyordu. Ağzımdaki çikolata parçasını zar zor yemeyi akıl ettim ve onların peşine düştüm.

•••

Gelen araca binip karakola giderken Kenan Yüzbaşı'nın "Müzik ister misiniz?" diyen sesine herkes onaylar mırıltılar çıkarmıştı. Açılan radyoyla kanalları geçerken müzik kanalında durmuştu. Arabadaki tek ses spikerin sesiydi:
"Evet sevgili dinleyicilerimiz, günün son şarkısını özel istek üzerine biten tüm aşklara ve kalan tüm hatıralara ithaf ediyoruz. Sevgiyle ve sağlıkla kalın." diyen spikerin ardından Ebru Gündeş'in Bir Gün Aşklar Biter şarkısı arabayı katladı, şarkının başından beri Orman Gözlü'yle göz temasımız kesilmezken nakarat kısmına gelince yavaşça ikimizinde dudakları kıpırdadı:

"Bir gün aşklar biter,
Hatıralar kalır..."

•••

Bölümle ilgili görüş ve önerilerinizi belirtirseniz mutlu olurum.

Gidişatı nasıl buluyorsunuz?

Kitabın büyümesi için panolarınızda paylaşır mısınız lütfen?

Sağlıcakla kalın.🖤

Bu arada,ithaf isterseniz buraya yazabilirsiniz. :)

09/08/2022,Sal

İNTİZAR(VATAN AŞIKLARI)Where stories live. Discover now