23-AMARA

9 3 0
                                    


Özge mezar taşlarından birine yaklaştı ve adını görünce, "Bu o kadar korkunç değil." dedi. Ardından mezarın içinden bir el çıktı ve yere eğilmiş duran Özge'yi boynundan yakaladı. Özge, "Hayır, toprak olmaz. Oraya giremem." diye bağırıp çırpınırken mezardan çıkan ikinci el kafasını tuttu ve onu toprağa doğru çekmeye başladı. Ateş, Özge'ye doğru koşarken bir anda karşısında Savaş belirdi ve "Sen bir hiçsin. Hiçbir şeye sahip olamayacaksın. Sahip olmak istediğin her şey benim. Bana ait. Onlar benim ailem. İlayda benim karım. Açelya benim kızım. Onlardan uzak dur. Yoksa seni alırım, derini yüzerim ve her parçanı ayrı bir yere gömerim. Seni lime lime ederim." dedi. Ateş dehşetle geri çekilerek, "Hayır, olmaz. Onu vermem." diye bağırarak Açelya'ya doğru dönünce Açelya'nın etrafını siyah bir dumanın sardığını gördü.

Açelya karşısında duran siyah dumanın Savaş'a dönüşünü izledi. Gözleri hariç. Savaş'ın gözlerinin yerinde kara girdaplar dönüyordu. Açelya, "Karanlık yansıma." dedi ve arkasını dönüp kaçmak istedi ama yansıma çoktan onu yakalamıştı. Açelya çığlık atarak, "Hayır! Bırak beni." diye bağırdı.

Ateş, Açelya'ya doğru koşmak isterken Özge toprağın derinliklerine doğru çekiliyordu. O sırada Ateş'in göğsüne bir hançer saplandı ve Ateş ruhunun parçalandığını hissetti. Helena, "Hayır! Bu olamaz!" diye bağırıp Ateş'e doğru koşarken yere düştü ve Ateş toza dumana karıştı. Özge toprak olana kadar ayrıştı ve Açelya yansımanın içine çekilerek kayıplara karıştı. Helena ise son oğlunu da kaybetmenin acısıyla kendini yere bıraktı ve ruhu buharlaştı.

İlayda, Barış ve Amara birbirine bakakaldı. Amara, "Korkularımın ötesini yaşadım. Bu yüzden beni hiçbir şey korkutamaz. Peki siz? Neden size hiçbir şey görünmedi?" diye sordu. İlayda, "Korkularımı defalarca kez yaşayınca bu hissi yitirmiş olabilirim ama sen Barış?" deyince Barış, "Benim korkum buraya gelmeden önce o çölde gerçekleşti." dedi hissizce. Gizem onun her şeyiydi ve o artık yoktu. Şimdi hiçbir şeyi kalmamıştı. İlayda hüzünle Barış'ın elini tutunca Barış'ta onun elini sıktı ve "Ben her şeyimi kaybettim, hadi seninkini bulalım." dedi ve yürümeye devam ettiler.

Barış, Amara'ya, "Nasıl iblisin kızı olabiliyorsun? Annen kim?" diye sordu. İlayda Barış'a ters bir bakış atarak, "Bu fazla özel bir soru değil mi sence de?" dedi. Barış umursamazca, "Özel olan bir şeyimiz kaldı mı? Ayrıca onu tanımıyoruz. Gerçekten iblisin kızıysa ona nasıl güvenebiliriz ki?" dedi. Amara, "Barış haklı." deyince İlayda merakla Amara'ya baktı. Amara, "Annem cehenneme atılan ruhlardan biriydi ama sadece bir ruh değildi. O mistik güçlere sahip bir insandı ve cehenneme geldiğinde buradan kaçmak için güçlerini hala kullanabildiğini fark etti. Cehennemin derinlerine inince keşfetmemesi gereken bir şeyi keşfetti. Babamı..." dedi. Barış ilgiyle dinliyordu. İlayda, "Sonra..?" deyince Amara, "Babam cehennemin derinlerinde bir zindan da sonsuz bekleyişe mahkum edildiğinden beri ilk kez biriyle karşılaşmış ve o annem olmuş. Bir anlaşma yapmışlar. Annem babamı zindandan çıkaracak, babamda annemi cehennemden kaçıracakmış ama öyle olmamış. Babam kurtulunca annemi kandırmış, ona sahip olmuş ve cehennemin kralı olmak istediğini annemi de kraliçesi yapacağını söylemiş. Annem bunu reddedince cehennem meleğinin yanına gitmiş ve iblise yaptıklarını ve konuşmalarını anlatmış. Babam o sırada cehennemi keşfe çıktığı için annem onu tuzağa düşürebileceğini düşünmüş. Ne büyük yanılgı. Cehennem meleği Malik annemin hamile olduğunu anlayınca babamla birlikte onu da zindanlara hapsetmiş. Ben doğduğumda beni zindandan alıp cehenneme koymuş. Cehennemde büyümenin ne demek olduğunu bilemezsiniz. O sırada zindana gidip istediğim zaman annem ve babamı görüyor onlara lanetler yağdırıyordum. İkisi de bencil, çıkarcı, hilebaz ve haindi. Onlar gibi olmak istemiyordum. Cehennem meleğine gittim ve burada kalmak istemediğimi söyledim. Bana özgür iradem olduğunu ve buradan çıkabileceğimi herhangi bir kötülük yaparak buraya gelmediğim için gitmeye hakkım olduğunu söyledi. Babamın yarım kalan işlerini ele alarak dünyada şeytan olabilirdim ya da kendimi arındırıp daha kutsal bir alana yönelebilirdim ve ben ikinci yolu seçince buradan çıktım. Akina da zaman bekçisi oldum." dedi. İlayda, "Ama kaçtım demiştin. Bu bir kaçış hikayesi değil." deyince Barış onay verdi. Amara gülümseyerek, "Kaçmak kelimesi daha havalı gelmişti ve o an Özge'yi etkilemek istemiştim." dedi. İlayda, "Oovv pekiii..." deyince Barış, "O zaman buradan çıkmanın tek yolu cehennem meleğinin yanına gidip yalvarmak öyle mi?" dedi. Amara, "O doğrunun yanında olan anlayışlı biri. Buraya geldiğim için çok kızacak ve muhtemelen beni bilmediğim bir boyuta sürgüm edecek. Siz de aslında buraya benim aracılığımla geldiğiniz için sizi d sürgün edebilir." dedi. İlayda, "Yani başka bir boyutta başka bir gezegende sürgün hayatı yaşayacağız." deyince Barış, "Ama yaşayacağız." dedi. İlayda ve Barış birbirlerine bakarak gülümsedi ama bu buruk bir gülümsemeydi. Çünkü şu an hiç olmadıkları kadar eksiklerdi.

Amara, "Yaklaşıyoruz, hissediyor olmalısınız." dedi. İlayda, "Ah, hem de fazlasıyla." diyerek gökyüzüne baktı. Rengi önce kırmızıya sonra ateş topuna dönüştü. Şimdi gökyüzü yanıyordu. Ardından ayaklarının altındaki zeminde yanmaya başladı ve etrafa dev kıvılcımlar düştü.

Barış, "Kesinlikle cehennemin dibinde olmalıyız." dedi. İlayda bunun ironi mi yoksa ciddi mi olduğunu anlayamamıştı. Aklında şu an tek bir soru vardı. Savaş şu an nerede ve ne haldeydi?

İlayda hayatı boyunca hiç böyle hissetmemişti eğer Savaş'ta gittiyse o zaman ne yapacaktı? Kimse kalmamıştı. Yanında duram Barış ve Amara'ya baktı. Evet onlar vardı ama hiç kimse Savaş etmezdi. Kararını vermişti eğer Savaş'a bir şey olduysa kendisi de yaşamayacaktı. Onsuz yaşamak cehennemin aynısı olacaktı. Ayaklarının altındaki ateş bile ruhundaki kadar acı vermiyordu.

Amara, "Durun!" dedi. İlayda sağ tarafında Barış sol tarafında dururken Amara karşısındaki dev kuleye baktı. Ateşin ve lavların arasında dev bir kule yükselmiş tüm heybetiyle onlara bakıyordu sanki. Amara, "Hazır mısınız?" deyince Barış, "Neye?" dedi. İlayda, "Cehennemin dibine gitmeye." diye ekleyince derin bir sessizlik her tarafı sardı.

Kuleye doğru ilerlerken İlayda kusacakmış gibi hissetti. Yaşadığı o kadar şeyden sonra kusmaması bile mucizeydi. Gerçi nasıl kusabilirdi ki? En son ne zaman yemek yediğini bile hatırlamıyordu. Doğru ya şu an bir bedeni yoktu sadece ruhu boyut kazanmış en son giydiği kıyafetle sarılmıştı. Kabullenmek bile çok zordu. Barış, İlayda'nın koluna girerek, "Güçlü ol. Onu bulacağız." dedi. İlayda, Barış'a bakarak, onun her zaman iyi kalpli, umut dolu olduğunu hatırladı. Kesinlikle yaşadığı hiçbir şeyi hak etmiyordu. Amara, "Gelin." diye bağırınca kuleye girdiler ve karşılarına çıkan merdivenlerden aşağı indiler. Bir anda yer sarsıldı ve tepetakla oldular. Düştükleri yerden doğrulunca şimdi aşağı mı inmeleri yukarı mı cıkmaları gerekiyordu anlamamıştılar. Amara, "Yukarı doğru iniyoruz." deyince mantığını sorgulamadan takip ettiler.

İlayda merdivenlerden inerken heyecanı artıyordu. İçinden dualar ederek Savaş'ın hayatta olması yalvarıyordu.

Dualar yankılara, yankılar uğultulara, uğultular cehennemin meleğine kadar yükseldi ve Malik ayağı kalkarak, "Cehennemde davetsiz misafirler var." dedi.

DÖNGÜ 3 / ZAMANIN MUHAFIZLARI (Tamamlandı)Where stories live. Discover now