3-TİK TAK

22 16 1
                                    

İlayda, Savaş ve Açelya oturma odasında otururken, Açelya rahatsızca kımıldandı ve "Ben odama gidebilir miyim?" diye sordu. İlayda, "Hangi bölümü okuyorsun?" diye sorunca Açelya, "Arkeoloji." dedi. Söylemek bile onu heyecanlandırıyordu. Demek ki okuduğu bölümü seviyordu. İlayda gülümseyerek, "Çok istiyordun bu bölümü." dedi. Açelya evet anlamında gülümsedi. Savaş, "İlayda senin bir sorunun olduğunu düşünüyor." deyince İlayda mavi gözlerini Savaş'a dikti. O sırada Açelya gözlerini kaçırdı ve "Hayır bir sorunum yok." dedi. İlayda, "Biliyorsun biz bir aileyiz. Bizimle her şeyi paylaşabilirsin." dedi. Sesi anlayışlı ve içtendi. Açelya rahatlayarak, "Aslında bir şey var ama nasıl söylerim bilmiyorum."dedi. Savaş, "Olduğu gibi anlat, dolaylamadan. Daha kolay olur." deyince Açelya derin bir nefes aldı ve "Şubat." dedi. Sanki başka bir şey söylemesine gerek kalmamış gibi İlayda, "Neden?" diye sordu. Açelya yutkunarak, "Bugün benden ayrılmak istediğini söyledi. Her şey yolundayken bir anda öylece ayrılmak istedi. Nedenini sormadım bile sadece tamam dedim. Nasıl bu hale geldiğini bilmiyorum." dedi. Savaş yerindeb doğruldu ve "Bunun için onu öldürebilirim ya da mahzene kapatıp tüm kemiklerini kırarım. Sonra iyileştirip tekrar kırarım. Böylece hatasını anlar ve sana geri döner." dedi. İlayda ve Açelya ağzı açık bir halde Savaş'a bakarken, Savaş ciddiyetini koruyordu. O sırada İlayda, Açelya'ya dönerek, "Sen ona bakma. Bunu yaşadığın için çok üzgünüm. İlk kez bir erkek bu şekilde kalbini kırdı ve dünyanın sonu gibi hissediyorsun ama emin ol değil. Hayat devam ediyor. Sende paralel evrene düşüp yolunu bulursun ve aslında kim olduğunu keşfedebilirsin." deyince bu sefer Savaş ve Açelya Ilayda'ya tuhaf bir bakış attı. Savaş, "Hayır hayatım o başka bir hikaye. Ah, Açelya onun demek istediği yoluna devam etmen gerektiği. Belki de o doğru insan değildi. İlk aşklar her zaman kalp kırar. Bunun nedeni sana direnç kazandırmaktır. Daha sonrakiler için güçlü olman gerek." dedi. İlayda, Savaş'a bakarak, "Sanırım bu da pek olmadı." deyince Açelya kahkaha atarak ikisinin üstüne güldü ve "Siz iki şapşal çok sevimlisiniz. İlginizi anliyorum ama başımın çaresine bakabilirim. Sizi seviyorum." dedi ve odasına doğru ilerledi. Ilayda ve Savaş  birbirine bakarak aynı anda, "Ebeveynlik çok zor." diyerek iç çektiler. İlayda, "En iyisi uyuyalım sanırım kızın beynini yaktık." deyince Savaş, "Ah, evet bizimkisi çok iyi pişmiş ya ondandır." dedi ve İlayda kafasını sallayarak bu olmadı der gibi baktı. Savaş'ın sen ne anlarsın der gibi surat astı. Tekrar birbirlerine bakınca gülmeye başladılar ve odalarına gittiler.

Açelya yatağında döndü ve kafasındaki sorularla boğuşmaya başladı. En iyisi mutfağa gidip su içmekti. Yataktan çıktı ve aşağı inerken çok tuhaf bir şey hissetti. Adını koyamıyordu ama bir gariplik vardı. Her şey fazla sessizdi. Merdivenlerden inip mutfağa girdiğinde bu his artarak devam etti. Mutfak kapısı açıktı. İçeri biri girmiş olabilir miydi? O sırada bir saat sesi duydu. Tik tak... Tik tak... Tik tak... Açelya durup düşünürken salonda saat olmadığını hatırladı. Tüm vücudu korkuyla irkildi. Mutfak kapısını hızla kapatıp arkasını döndüğü anda onu gördü ve on kilometre öteden duyulacak bir çığlık attı.

Savaş ve İlayda koşarak aşağı indiklerinde Açelya'nın ağzını kapatan Ateş'i gördüler. İlayda, "Ateş senin bu saatte burada ne işin var?" diye sorunca Ateş elini Açelya'nın ağzından çekti ve kolunu göstererek, "Saatimi almaya gelmiştim." dedi. Savaş öfkeyle, "Sabah alamaz mıydın? Açelya'yı nasıl korkutmuşsun şu hale bak kızın rengi bembeyaz olmuş." dedi. Ateş, Açelya'ya bakarak, "Üzgünüm seni korkutmak istemedim ama sen de su içerken lambayı yaksaydın bunların hiçbiri olmazdı." dedi. İlayda atlayarak, "Sen gelince ışıkları yaksaydın belki o zaman sorun kökten çözülürdü." dedi. Açelya o sırada Ateş'in saatine bakıyordu.

Küçük bir saat bu kadar net bir ses çıkarabilir miydi? Yoksa sesler sessizlikte yankı yaptığı için mi kulağa daha belirgin gelirdi? Zaman bu kadar gürültülü bir şey miydi? Oysa Açelya şu an hiç ses duymuyordu. Ateş'in elini tutarak saati kulağına götürdü ama yine de tik tak sesini duyamadı. Ateş hayretle Açelya'ya bakarken İlayda, "Açelya ne yapıyorsun?" diye sordu. Açelya yaptığı şeyi fark ederek hemen Ateş'in elini bıraktı ve "Saat sesi duymuştum Ateş'i görmeden hemen önce. Çok gürültülü bir sesti ama bu saati dinleyince hiçbir şey duymadım." dedi. Ateş, "Ah, bu saat bozuk istesen de duyamazsın." deyince Savaş, "Bozuk bir saat için mi bu kadar tantana çıkardın?" diyerek Ateş'in üzerine yürüdü. Ateş, "Sen bu saatin ne kadar pahalı olduğunu biliyor musun?" diye bağırınca Savaş, "Senden daha fazla ettiği kesin." diyerek burnundan soludu. İlayda hemen araya girdi ve "Yeter bu kadar. Ateş sanırım artık gidebilirsin. Savaş sen de odaya çık hadi lütfen." dedi. Savaş merdivenlere doğru ilerlerken Ateş mutfak kapısından çıkıyordu. Açelya ise orada öylece durmuş olayları anlamlandırmaya çalışıyordu. O saat bozuksa bu saat sesi nereden geliyordu. Açelya salladı ve odasına çıktı. Ne kadar uzun bir gün olmuştu. Belki de sadece uyumaya ihtiyacı vardı.

Güneş en güzel haliyle parlarken, gecenin hazametini alıp götürmüştü bile. İlayda yatağında kımıldandı ve usulca gözlerini açtı. Savaş hala uyuyordu. İlayda usulca bir öpücük kondurarak yataktan çıktı ve mutfağa indi. Her şey güzeldi. Güzel olmalıydı. Artık tek kötü bir şeye daha tahammülü yoktu. Krepleri pişirirken mutfağa giren güneşi hissetmek için bir an gözlerini kapattı ve sessizliğin sesini dinledi. Her şey ne kadar da sessizdi. İlayda yine dünkü gibi ürperdi ve elini tavanın kenarına çarptı. Şimdi yanık bir parmak ile uğraşmak zorundaydı. Harika!

Açelya gözlerini açtı ve açtığı gibi tekrar kapatmak zorunda kaldı. Her şey ne kadar da parlak görünüyordu bugün. Zorlukla yataktan çıktı ve doğruca banyoya yöneldi. Kendini olabildiğince halsiz ve yorgun hissediyordu. Şubat, gitmişti. Üç yıldır ne olursa olsun hep yanında olan, destek olan, hiçbir zaman yalnız kalmasına izin vermeyen Şubat bir anda hayatından çıkıp gitmişti. Açelya gözlerini her kapattığında Şubat'ın yüzünü görüyordu. Koyu yeşil gözleri, yanık teni ve kumral saçları güneşte parlıyor, en harika gülümsemesiyle Açelya'ya bakıyordu. Sonra Açelya gözlerini açıyor ve yerdeki fayansın ne kadar beyaz olduğunu düşünüyordu. İçinde büyük bir durgunluk vardı. Çok büyük bir eksiklik... Hayatı boyunca hep bu eksiklik ile büyümüştü. Başta bu eksikliğin özgürlük olduğunu sanmıştı ama değildi. Şubat ile tanışınca bu eksikliğin huzur olduğunu düşünmüştü ama o da değildi. Ne olduğunu bilmiyordu. Sadece Şubat yanında olunca o eksikliği daha az hissediyordu. Bir gün bir şekilde tamamlanacağına emindi ama o gün ne zaman gelecekti bilmiyordu.

Savaş, yavaş adımlarla merdivenlerdeb inerken bu evde bir gariplik olduğunu düşündü. Altıncı hissi onu hiç yanıltmazdı. Bu konuyu düsünecekti ama önce yapması gereken bir şey vardı. Mutfağa girip İlayda'ya doğru yaklaştı ve arkasından sıkıca sarıldı. İlayda derin bir iç çekerek, "Günaydın sevgilim." dedi. Savaş bu kelimeyi çok seviyordu. Yine yüzüne o kocaman gülümsemesini yerleştirdi ve karısının saçlarını koklayarak öptü. O sırada, "Günaydın sevgi dolu ailem." diyerek Açelya mutfağa girdi ve "Çıkmamı ister misiniz?" diye ekledi kıkırdayarak.

Savaş İlayda'yı özgür bırakıp gözlerini kısarak Açelya'ya baktı ve kollarını açarak, "Gel buraya." dedi. Açelya koşarak ona sarıldı ve "Tam ihtiyacım olan şey. Teşekkür ederim." dedi. İlayda gülümseyerek ikisine bakarken kapı sesi bu büyülü ortamı bozdu. Açelya, "Ben açarım." diyerek kapıya yöneldi.

DÖNGÜ 3 / ZAMANIN MUHAFIZLARI (Tamamlandı)Where stories live. Discover now