1-UYAN

37 19 1
                                    

Zaman geçiyor, ömür hızla tükeniyordu. Bu mutlu günde güneş ikiye bölünmüş her yere kanını akıtıyordu. Kıyamet daha kaç farklı şekilde kopabilirdi? Ama oluyordu işte her şeye inat kıyamet kopuyordu ve bunu durdurmanın yolu yoktu.

İlayda gökyüzündeki güneşe baktı ve korkuyla Savaş'ın koluna yapıştı. Düğün hala devam ediyordu. Bir anda çıkan fırtına her şeyi savurup yıkmaya başlamıştı. O sırada üç şey aynı anda oldu. Güneş ortadan ikiye ayrıldı ve yeryüzüne kırmızı bir sıvı yağmaya başladı. Fırtına tüm misafirleri oradan oraya savurup durdu ve fırtınanın ortasından eli baltalı bir adam çıktı. İlayda gözlerini kısarak adama baktı. Bu nasıl mümkün olabilirdi? Savaş yanında duruyordu. Oysa karşıdan gelen eli baltalı adam da Savaş'ın ta kendisiydi. Eli baltalı Savaş, baltasını hızla salladı ve İlayda'nın yanında duran Savaş'ın kafasını uçurdu. İlayda korku ve panik içinde eli baltalı canavara bakıyordu. Gelinliği ve yüzü kan içinde kalmış, şaşkınlıktan ağzını açık unutmuştu.

Savaş baltayı atarak İlayda'nın gözlerini içine baktı ve İlayda'nın kollarından tutarak onu sarstı. Ağzından tek bir kelime çıkmıştı: "Uyan!" İlayda gözlerini irileştirerek etrafındaki etrafında koşuşturan insanlara baktı. Bu mümkün değildi. Paradoksu kırmıştı. Her şey bitmişti. Bitmiş olmalıydı. Bu gerçek olamazdı. Savaş'a yalvaran gözlerle bakarak, "Nasıl?" diye sordu. Savaş derin bir nefes alarak gülümsedi ve "Şükürler olsun." dedi. İlayda anlam veremiyordu. Savaş baltayı yerden aldı ve İlayda iki adım geri çıktı. Kafasını hayır anlamında sallamıştı ama Savaş gülümsüyordu. Baltayı hızla sallayarak İlayda'nın arkasındaki Barış'ın kolunu kopardı. İlayda korkuyla sağına döndü ve "Bunu yapmak zorunda mısın?" diye sordu dehşetle. Savaş gökyüzüne bakarak, "İlayda, bu yağan yağmur değil Güneş'in kanı onun canlı olduğunu biliyor muydun? Ve ben onu da öldürdüm diğer herkes gibi. Neden mi? Çünkü başka yolu yok kıyamet kopmak zorunda diğer bütün paralel evrenlerde olduğu gibi kıyamet kopmalı ve ölmeliyiz. Başka yolu yok." dedi. İlayda titrek bir nefes aldı ve o kadar direnişin boşa olduğunu anladı. O halde yapılacak şey belliydi.

Savaş, İlayda'nın kabullenişini görünce onu kolundan tuttu ve sürüklemeye başladı. İlayda çaresizce Savaş'ın kendini sürüklemesine izin verdi ve deniz kenarına kadar ilerlediler. Arkalarından diğerleri koşturuyor, bağırıyor, haykırıyordu ama ikisinin de kulakları tıkalı gibiydi.

Savaş İlayda'yı denize doğru sürüklerken bir an durdu ve onun gözlerine bakarak, "Seni her zaman seveceğim. Ölürken bile. Bunu sakın unutma." dedi. İlayda başını tamam anlamında sallayarak Savaş'ın elini sıkıca tuttu. Tam ilerleyecekken Savaş, "Ah, bir şey daha var. İlayda uyanmayı sakın unutma. Bu konuda bana güvenmelisin." dedi. İlayda başını tekrar tamam anlamında salladı ama bunu nasıl yapacağına dair en ufak bir fikri bile yoktu. Denize doğru ilerlediler ve kendilerini serin sulara bıraktılar.

Fırtına duruldu, yağmurlar dindi, sis her yanı sarıp mühürledi. Geriye sadece gri anılar kaldı. İlayda gözlerini açarken her şey berraklaştı ve kendini evinde yatarken buldu. Salonun ortasında yerde neden yatıyordu? Etrafına bakındı ve Bilgin'in endişeli yüzüyle karşılaştı. Ayağı kalkınca Açelya, İlayda'ya sıkıca sarıldı ve "Bir an hiç uyanmayacaksın sandım." dedi. İlayda hala anlam veremiyordu. Herkes buradaydı. Açelya ve sevgilisi bile buradaydı. Neler oluyordu böyle? İlayda Bilgin'in yakasına yapıştı ve "Bana neler olduğunu açıkla yoksa kafayı sıyıracağım." dedi. Bilgin sakince İlayda'nın elini indirdi ve onu koltuğa oturtarak konuşmaya başladı:

"Karanlık yansıma içindeki güçle birleşti ve her şey açığa çıktı. Üzerine de aşırı duygu yoğunluğu eklenince küçük bir patlama oldu ve bize kadar taştı. Hepimiz paralel evrenlerde dolaşıp durduk. Ta ki asıl ait olduğumuz yeri bulana kadar. Bedenimiz derin bir uykudaydı ve sis ruhumuzla bedenimiz arasında bir köprü oluşturdu. Tahminimce ruhumuzun paralel evrenlerde aldığı her hasar asıl bedenimizi etkilemedi. Bunu da senin muhteşem sisin başardı ve hepimizi hayatta tuttu."

İlayda doğruldu ve "Benim sisim mi? Bu da ne demek?" diye sordu. Bilgin, "Sis en başından beri sana aitti. Paralel evrenlere açılan tüm o sıradışı şeyler senin içinden geçiyordu. Başta bu sınırlıydı ama sonra içinde büyüdü ve taştı. Sen artık maksimum seviyeye ulaştın. Tamamlandın. Tabii biz de öyle. Senin sayende hepimiz ruhumuzla olan yolculuğumuzu tamamladık. Bu bize tahmin edemeyeceğim güçler verdi. Bunlardan ilki de zamanda ve mekanda hatta paralel evrenler arasında bedenlerimizle yolculuk yapabilme gücü. Normalde böyle bir gücün bziz öldürmesi gerekirdi ama sırrını çözemediğim o sis bizi bir şekilde korudu. Açelya, neredeyse bir yıldır uyuduğumuzu söyledi. Oysa diğer evrenlerde zaman çok daha farklı akıyordu. Her şeyi bir günde yaşamışız gibi... Ah, bu arada sen sormadan söyleyeyim Savaş bedenini kullanarak ilk yolculuğunu yaptı ve seni paralel evrenden kurtardı. İlayda neredeyse üç yıldır uyuyorsun ve ben kafanı nelerle dolduruyorum. Aptal kafam! Lütfen dinlen biraz." dedi.

İlayda tek kelime etmeden odasına çıktı ve kapısını kapattı. Üç yıldır uyuyordu ve ne anlama geldiğini bilmediği şeyler yapıyordu. Sürekli bir şeyleri düzeltmeye çalışırken batırıp duruyordu. Tek istediği bunların hepsinin bitmesiydi. Başını ellerinin arasına koydu ve "Lütfen biri artık her şey yoluna girdi desin." dedi. Sesi derin ve acı içinde çıkmıştı. Öyle bir haldeydi ki artık bunları kaldırabileceğini sanmıyordu. O sırada bir ses, "Her şey bitti artık rahatlayabilirsin." dedi. İlayda başını kaldırınca karşısında çıplak halde duran Savaş'a baktı ve onu uzun uzun inceledi. Sonra derin bir iç çekerek, "Sanırım bulunduğum yerin gerçek olduğuna dair kanıta ihtiyacım var." dedi. Savaş yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirerek ıslak saçlarını elleriyle geriye doğru taradı ve İlayda'yı yatağa itti.

Özge yemek masasına tabakları koyarken Gizem bardakları yerleştiriyordu. Herkes İlayda'nın uyanışına çok seviniyordu. Barış, Gizem'in alnına bir öpücük kondurarak sofradaki patatesten yürüttü. Gizem suratını buruşturarak Barış'ın eline vurdu ve "Yeme şunları, şimdi gelirler." dedi. Barış, "Tamam, tamam yemedik." deyince Özge mutfaktan, "Hayır canım gayette yedin." dedi ve herkes gülmeye başladı. Helena elindeki kitabı bıraktı ve gözlüklerini kenara koyarak, "Yardım lazım mı?" diye sordu. Bilgin salatayı getirirken, "Biz hallediyoruz. Sen kaldığın yerden devam et." dedi ve karısına göz kırptı.

Ateş, oturduğu koltukta diğer tarafına döndü ve "Bu kadar zaman ne yapıyor bunlar?" diye homurdandı. Helena öksürerek, "Sanane Ateş, işine bak." dedi. Ateş suratını ekşiterek, "Ben çağırmaya gidiyorum." dedi ve ayağı kalktı o sırada Açelya eliyle Ateş'in göğsüne dokunarak, "Otur, oturduğun yerde." dedi. Yeşil gözlerini kısmış, sesini sert çıkarmıştı. Ateş, bir an kendini Açelya'nın gözlerine bakarken buldu. Onu hiç bu kadar yakından görmemişti. Açelya şaşkınlıkla elini çekti ve uzaklaştı. Bu da neydi böyle? Sanki elinden elektrik akımı geçmişti. Başını sallayarak masaya doğru ilerledi ve eksik bir şey var mı diye baktı. Ateş ile tekrar göz göze gelmemek için özen gösteriyordu.

DÖNGÜ 3 / ZAMANIN MUHAFIZLARI (Tamamlandı)Where stories live. Discover now