22-DERİN ACI

11 3 0
                                    


Ateş derin nefesler alarak içindeki ateşe odaklandı ve kendini sarmasına izin verdi ama bu yetmezdi daha fazlası gerekiyordu. Şimdi sadece kendini değil çevresindeki herkesi ateş çemberinin içine almıştı. Amara, "Bu inanılmaz! Ateş bu taraftan." diyerek onu yönlendirdi ve Ateş çemberini o tarafa çevirerek herkesi hızla sürükledi. Şimdi hepsi bir ateş topunun içinde birbirlerine çarparak yuvarlanıyordu ta ki dağdan aşağı düşene kadar.

Herkes şiddetle yere düşerek acı içinde inledi. Issız bir alanda olduklarını gördüler. İlayda ayağı kalktı ve "Amara, şimdi neredeyiz?" diye sordu. Amara, "Açlık ve susuzluk çukurundayız." dedi. Özge sendeleyerek, "Ah, biraz açlık ne kadar zor olabilir ki?" deyince Amara ona acınası bir bakış attı. Bu bakış Özge'nin durumu ciddiye alması için yeterliydi.

İlayda etrafına bakındı ne bir ağaç vardı, ne bir bitki, her yer çorak araziydi ve güneşe benzeyen şey tepede tüm ısısını vererek insanın içini kurutuyordu. İlayda yutkundu ve boğazını tuttu. Bu çok fenaydı çünkü ellerinde güç yoktu. Herkesin yere iki büklüm halde düşerek kıvrandığını gördü. Susuzluk değil bu kurumaktı. Sanki tüm bedeni içten dışa doğru kuruyor ve bedeni içine çekiliyordu. Barış'ın yanakları çökmeye başlamış, Açelya'nın omuzlarındaki kemikler belirginleşmişti. O sırada bir çığlık her yanı sardı. Bu Gizem'in çığlığıydı.

Gizem'in bedeni önce şişmeye başlamış sonra sıvılaşmış ve akıp yerde dağılmıştı. Barış haykırarak, "Hayır, hayır, hayır... Bu olamaz." dedi ve ellerini Gizem'in kaybolduğu yerde sanki onu tutabilecekmiş gibi savurdu ama çoktan gitmişti. İlayda Barış'ın yanına giderek, "Bu nasıl mümkün olabilir?" dedi. Önce Bilgin şimdi ise Gizem gitmişti. İlayda öfkeyle ayağı kalkarak ifadesiz Amara'ya doğru yürüyerek yakasına yapıştı ve "Geri getir onları. Bir şey yap. Bunlar hep senin suçun! Hepsi senin suçun! Bir şey yap lanet olası. Öyle boş boş bakma!" dedi. Hem bağırıyor, hem ağlıyor hem de öfkeden titriyordu. Amara sarı gözleriyle İlayda'ya baktı ve hüzün içinde, "Çok üzgünüm." dedi.

Açelya, İlayda'yı Amara'dan ayırarak, "Lütfen sakin ol. Bu onun hatası değil. Bizim hatamız." dedi. İlayda, Amara'dan uzaklaşırken Açelya, Özge'ye döndü ve "Aslında onun hatası hepsi onun yüzünden oldu. Neden buradayız Özge neden? Planın bu muydu? Hepimizi cehenneme yollamak mı? Tebrik ederim başardın. Seni pislik hepimizi cehennemin dibine yolladın." dedi. Özge dehşetle Açelya'ya bakıyordu. Özge, "B-ben sadece..." diye kekelerken Barış araya girerek, "Sen ne? Her zaman kötü ve acımasızdın asla kendinden başkasını düşünmedin öyle değil mi? Eriyip gitmesi gereken sendin. Hepsi senin hatan. Sen gördüğüm en iğrenç şeysin." dedi. Özge dolu gözlerle burnunun dibindeki Barış'a bakarken ne söyleyeceğini bilemiyordu. Hayatında ilk kez doğru bir şey yapmak istemişti ama batırmıştı. Gözyaşları içinde İlayda'ya bakınca İlayda'nın da ona aynı şekilde gözyaşları içinde baktığını gördü. O anlıyordu çünkü İlayda defalarca kez bu duruma düşmüştü ama Özge onu anlamamıştı. Şimdi ise çok iyi anlıyordu. Ağzını açıp tek kelime edememişti. Bu acı diğer her şeyden çok daha ağırdı.

İlayda, Amara'ya dönerek, "Öncü sensin şimdi nereye?" dedi. Amara, "Hiçbir yere." dedi. O sırada yağmur yağmaya başladı ve her yer sular altında kaldı. Herkes eğilip yağmur suyunu içmeye çalışırken boğazlarından akan şeyin su olmadığını anladılar. Bu çok yakıcı ve deşici bir şeydi. Dudaklarından geçip midelerine gidene kadar geçtiği her yeri yırtarak, yaralayarak ve susuzluğun ötesinde bir acı vererek akmıştı.

Kan kusmak ve kustukça daha çok acı çekmek bedenlerinde güç bırakmamıştı. Hepsi yerde iki büklüm yatarken Amara, "Direnmelisiniz kapı orada hadi kalkın. Gitmeliyiz." dedi ve elini yerde yatan İlayda'ya uzattı. İlayda eli tutup kalkarken diğerlerini kaldırdı ve herkes birbirine tutunarak kapıya doğru ilerledi.

Kapıdan güç bela geçtiklerinde kendilerini ağaçlık bir alanda buldular. Amara, "Burası açlık diyarı ağaçlara aldanmayın ve sakın ama sakın hiçbir şey yemeyin." diyene kadar herkes ağaçlardaki zakkumları yemeye başlamıştı bile. Açlıktan ölüyordular. Bir anda hepsi ellerindeki yiyecekleri attı ve parçalanmış ellerine baktı. Dudakları ve dilleri de parçalanmış ellerine dökülmüştü. Hepsinin dişleri bir bir ellerinde kalmıştı. Hiçbiri ağzını açıp konuşamıyordu. Amara gözlerini yumarak, "Sizi buraya getirmemeliydim." dedi. Acıyı yaşamaktan daha kötü bir şey varsa o da karşında yaşadığın acıyı yaşayan birilerini görmek ve yardım edememekti.

Amara hepsini iteleyerek ormandan çıkarmaya çalışınca o sırada arkasından tıslamaya benzer sesler gelmişti. İlayda ellerine baktı ve dudaklarına götürdü. Çok hızlı iyileşmişti. Arkasını dönünce burnunun ucunda duran dev bir köpek gördü. Aç köpek iştahla İlayda'ya bakıyordu. Ateş, İlayda'yı kolundan tutup hızla geri çekerken Barış köpeğin üzerine atladı. Açelya, "Barış, yapma!" demişti ama çok geçti. Köpek Barış'ı altına almış ısırmaya çalışıyordu. Özge köpeğin üzerine atılacakken başka bir köpek Özge'nin üzerine atladı ve kolunu kopardı. Özge acı içinde çığlık atıp vampir dişlerini çıkararak köpeğin boynuna yapıştı ve parçalarına ayırana kadar durmadı. Ardından Barış'ın üzerindeki köpeğe saldırdı ve onunda boynunu dişleriyle parçalamaya başladı. Barış ayağı kalkarak arkasına baktı ve koşarak iki dev köpeğin daha geldiğini gördü. Vücudu kurda dönüşürken köpeklerin üzerine doğru koştu ve ikisini de aynı anda yere serdi. Birinin kafasına yapışmışken diğer köpek arkasından saldırınca Özge arkadan saldıranın üzerine atladı ve elleriyle kafasını kopardı. Dört zebani köpeği de şimdi ölmüş bir halde yerde yatarken Özge ve Barış'ın ağzı kanlı, kıyafetleri parçalanmış bir halde yerde olması diğerlerinin ağzının açık kalmasına sebep olmuştu. Amara gülümseyerek, "İyi işti." dedi. O sırada Özge ve Barış birbirine bakınca Barış kafasını çevirdi. Gizem, Özge yüzünden yok olmuştu. Onu asla affetmeyecekti.

Ormandan çıktıklarında İlayda Amara'ya, "Sırada ne var? Neden hala Savaş'ı bulamadık?" dedi. Amara İlayda'ya dönerek, "En dibe çok az kaldı. Eğer Savaş en dipteyse çok geç olabilir. Çünkü orası buradaki hiçbir yere benzemez. Çoğu insanın ruhu parçalara ayrılır ve evrenin dört bir yanına dağılır çünkü birleşipte o acıyı tekrar yaşamak istemez. Tüm yıldız sistemlerinde parçalanmış ruhlar olarak savrulup dururlar." dedi. İlayda başını hayır anlamında sallayarak, "Bu olamaz... Savaş'a bunun olmasına izin veremem... Hayır... Hayır... Mümkün değil." dedi ve başını ellerinin arasına alarak nefes almaya çalıştı. Oysa burada oksijen bile yoktu. Bu insani hareketleri yine de bırakamıyordu.

Amara yürürken durdu ve "Korku diyarındayız, dikkatli olun. Unutmayın ki buradaki her şey bir illüzyon. Korkularınızın sizi ele geçirmesine izin vermeyin." dedi.

Ateş yanındaki Açelya'ya bakarak, "Aşkı daha yeni bulmuşken bu şekilde kaybetmek istemiyorum. Buraya hiç gelmemeliydik." dedi. Açelya, Ateş'in elini tutarak, "En azından yan yanayız." deyince Helena, Barış ve İlayda başını çevirmişti. İlayda, Helena'ya dönerek, "Helena hiç konuşmadın. Şimdiye kadar tek kelime etmedin. İyi misin? Lütfen toparlan sana ihtiyacımız var." dedi. Helena dudaklarını ısırarak, "Savaş gitti, kocam gitti sadece Ateş kaldı ve ben..." derken Amara bağırarak, "Sakın söyleme." dedi. Helena hemen sustu. Özge, "Hepsi benim yüzümden." deyince Açelya, "Kendini suçlamanın sırası değil." dedi. Sesi soğuk ve aşağılar tonda çıkmıştı. Özge hak ettiğini düşünerek arkasını dönünce Barış, "Nereye?" diye sordu. Özge yürümeye devam ederek, "Korkularımla yüzleşmeye." dedi. Dediği anda kendini bir mezarlığın ortasında buldu. Sadece Özge değil herkes mezarlığın ortasında duruyordu.

DÖNGÜ 3 / ZAMANIN MUHAFIZLARI (Tamamlandı)Where stories live. Discover now