Bölüm 43

244 12 2
                                    

Asiye'nin ağzından

Bugün annemle babamın evlilik yıldönümü... Anneme düğünlerini sorduğumda hep derdi ki "Düğün sabahı uyandığımda dışardan kuş cıvıltıları geliyordu, evimizin hemen yanında bir ıhlamur ağacı vardı onun kokusu mis gibi odamın içini doldurmuştu." diye başlardı. Annemin en sevdiği ağaç ıhlamur ağacıydı benimkisi ise söğüt ağacı, gölgesinde oturup serinlemek çok güzel oluyordu. Bu yüzdendir ki babam kafeyi ilk aldığında önce ıhlamur ağacı dikmişti sonra ben çok isteyince de söğüt ağacı dikti. Şimdi o ağaçların gölgesindeki masalarda ya bizler ya da misafirlerimiz oturup hoş sohbet ediyorlar.

Yazarın ağzından
Eren ailesinde herkes uyanmış ve kahvaltısını yapmıştı. Kadir: "Evet gençler, ben kafeye gidiyorum. Gelenler?" Emel: "Ben, ben.." Ömer: "Sanırım bir de ben." Kadir: "Asiye'm, sen gelmiyor musun abim?" Asiye: "Benim evde yapacak birkaç işim var abi, onları halledip gelecem, siz geçin." Ömer: "İstersen bende kalayım canım." Asiye: "Yok Ömer sağol, ben hallederim sen abimle kafeye geç. Zaten bugün Mazlum abimde izinli biliyorsun. Talya ile buluşacaklardı. (Gülerek, Ömer'e bakan Asiye) Size yardımcı eleman gelir zaten çok yorulmazsın merak etme(!)" diyerek Kadir ve Asiye gülüştüler. Asiye: "Bu arada abi bugün annemle babamın evlilik yıldönümü unutmadın de mi?" Kadir: "Unutmak mı? Bir şey aklından çıkarsa unutursun canım benim. Biz kafeye gitmeden önce mezarlığa uğrarız sonra geçeriz." Asiye: "Bende öyle yaparım herhalde, tamam o zaman kafede görüşürüz. Ben evi toparlayayım." diyerek herkes dağıldı.
Diğerleri evden ayrıldıktan sonra Asiye evde birikmiş işleri halletmeye başlamıştı. İşin çoğu kısmının bittiği vakitlerde telefonu çaldı Asiye'nin. Arayan Doruk'tu. Doruk: "Asiye'm, günaydın." Asiye: "Günaydın sevgilim, nasılsın?" Doruk: "İyiyim bitanem, sen? Sesin yorgun geliyor? Neredesin sen kafede mi?" Asiye: "Yok, evdeyim. Yapacak birkaç işim vardı. Onları halledip birazdan geçecem kafeye." Doruk: "O zaman şöyle yapıyoruz, ben şimdi çıkıyorum evden oraya geliyorum sende bu sırada işlerini bitiriyorsun sonra da birlikte kafeye geçiyoruz. Ama öncesinde sahilde bir keyif kahvemizi içiyoruz." Asiye: "Tamam ama Doruk, senden bir şey istesem olur mu?" Doruk: "Tabi sevgilim." Asiye: "Keyif kahvemizi başka zaman içsek bugün onun yerine benimle mezarlığa gelir misin? Bugün annemle babamın evlilik yıldönümü de. Abimler sabah uğradılar bende gitmek istiyorum." Doruk: "Tabiki de canım. O zaman sen işlerini bitir bende evden çıkıyorum." Asiye: "Teşekkür ederim." Doruk: "Ne demek sevgilim." Asiye: "Doruk, ... Seni çok seviyorum." Doruk: "Ben de seni sevgilim, bende seni çok seviyorum." diyerek kapattılar telefonu.

Doruk evin önüne gelip almıştı Asiye'yi. Arabada giderken Doruk bı yerde durdu. Asiye: "Neden durduk?" Doruk: "Annenle babanın karşısına elim boş çıkmak istedim şahsen. Onun için durduk. Gel bakalım benimle." diyerek indiler arabadan. Geldikleri yer içerisinde birçok çiçek ve ağaç türü içeren bir çiçekçiydi. Doruk: "Söyle bakalım Asiye Hanım annen en çok hangi çiçeği severdi, dur tahmin edeyim... Bence annen en çok gülleri sever ama beyaz olanları de mi? Doğru bildim de mi?" Asiye, gülerek: "Dıııttt... Yanlış cevap Doruk Atakul. Annem en çok hanımeli çiçeğini sever. Hani kafede de var ya girişte. Mis gibi kokan işte ondan." Doruk: "Doğru ya, bunu bilmeliydim. Uff..." Asiye: "Üzülme be Doruk Atakul başka zamana." Doruk: "Tamam tamam... O zaman hanımeli alıyoruz." Asiye: "Aşkım, bugün çiçek değil de ağaç diksek mezarlığa. Annem ıhlamur ağaçlarını çok severdi. Eğer burada varsa ıhlamur diksek ya mezarlarının baş ucuna." Doruk: "O zaman şöyle yapalım aşkım, annen için ıhlamur ağacı dikelim babandan annene evlilik yıldönümü hediyesi olarak da hanımeli dikelim, nasıl olur?" dediğinde Asiye bir öpücük kondurdu sevgilisinin yanağına. Bu evet anlamına geliyordu. Asiye ve Doruk ellerinde bir ıhlamur fidanı ve bir hanımeli fidanı ile çıktılar çiçekçiden. Mezarlığa geldiklerinde oradaki görevliden aldıkları kazma ve kürek yardımı ile fidanları diktiler mezarlığa. Can sularını verdiler fidanların. Onlardan önce gelen Eren ailesi mezarlığı temizledikleri için temizliğe gerek kalmadı. Asiye anne ve babasının yanına oturduğunda Doruk, ellerindeki malzemeleri bahane ederek uzaklaştı oradan. Çünkü biliyordu ki Asiye, anne ve babası ile yalnız kalmak isteyecekti. Doruk gittikten sonra Asiye, mezarlıktaki toprağı okşayarak konuşmaya başladı anne ve babası ile: “Bugün sizin evlilik yıldönümünüz. Bunun için size aldıklarımızı umarım sevmişsinizdir. Senin için bir ıhlamur ağacı diktik başucuna annem. İlkbahar geldiğinde o mis gibi kokusu her tarafa ferahlık katsın diye. Ayrıca babamdan sana evlilik yıldönümü hediyesi olarak da bir hanımeli diktik mezarlığa. Ihlamur kokusu ile birlikte o da etrafa ferahlık katacaktır. Babam… Canım benim… Hani hep derdin ya bana düştüğümde, stres olduğumda, her şey alt üst olduğunda “Niye korkuyorsun, korkma! Her şey alt üst olmuş olabilir. Ama nereden biliyorsun belki hayatının altı üstünden daha iyidir.” Bilmiyorum hayatımın altı üstünden daha mı iyi yoksa daha mı kötü ama şunu biliyorum ki ben hayatım alt üst olurken sizden ayrıldım ama hayatımın altını güzelleştirecek o insanla tanıştım. Ne ben o masallardaki prensesim ne de o beni kurtaracak beyaz atlı prens. Ben sadece hayatta kalmaya çalışan, kardeşleriyle birlikte hayata tutunan ve hayatın zorlukları ile baş eden bir Asiye’yim. O ise bu zorluklar sırasında karşıma çıkan, bana destek olan, her zaman yanımda duran bir sevgiliden daha çok bir arkadaş bir dost. Konuşmadan anlaştığım, gözlerimden ne dediğimi anlayan adam… Doruk. Bana aldığın bir kitapta Tolstoy’a ait şöyle bir söz vardı baba ‘Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar. Ya bir insan yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir.’ Bizim hikayemiz muhteşem olacak mıdır bilinmez ama benim şehrime gelen yabancı iyi ki geldi baba…” 

Asiye konuşmasını bitirdiği sırada arkadan gelen Doruk: “Asiye’m, iyi misin? Sorun yoksa gidelim mi artık?” Asiye, eliyle gözyaşlarını silerken: “Gidelim de önce buraya gelsene, seni annemlerle tanıştırmak istiyorum.” diyerek Doruk, Asiye’nin yanına giderek oturdu yanına. Asiye, Doruk’un elini tutarak: “Anne, baba bu size az önce bahsettiğim Doruk. Doruk, bunlarda annem Hatice ile babam Veli.” Doruk: “Tanıştığımıza memnun oldum efendim. Asiye ve Eren ailesi sizden çok bahsetti, özellikle Hatice annenin yemeklerinden.” dediğinde Hatice’ye anne dediği için ilk başta bir utandı Asiye’ye baktı. Asiye onu anlamıştı. Aklından geçenleri okumuş gibi “Sorun değil sonuç olarak benim annem senin de annen sayılır.” diyerek sıkmıştı sevgilisinin elini.  Aralarında geçen komik konuşmaların ardından mezarlık ziyaretini bitiren ikili kafenin yolunu tuttular.  

Saklı Bahçe gelen bahar havasının coşkusunu yaşıyordu adeta. Eskiden gündüzleri çok sayıda olmayan müşteri sayısı havaların ısınması ile artmış ve bahçedeki yerlerini almışlardı. Her şey yolunda gidiyordu kafede; bazıları mutfakta bazıları serviste bazıları da paketteydi. Şen şakrak çalışan bizimkilerin moralleri Kaan ve Harika’nın kafeye gelmesi ile son buldu. Onları ilk fark eden Berk oldu. Doruk’a işaret çakarak kimse anlamadan onları kafeden göndermekti amaçları. Ama işler ikilinin istediği gibi gitmedi. Berk’in kalkın gidin lafları üzerine laf söyleyen Kaan'ı duyan Aybike ve Asiye de onların yanına gelince işler iyice büyüdü. Tartışma şeklinde devam eden konuşmaya paket servisten dönen Ömer de katıldı. Kaan: “Hayır yani şurada oturup iki kahve içelim dedik, bu nasıl bir müessese. Siz tüm müşterilerinize böyle mi davranıyorsunuz? Her kafanıza estiğinizi böyle kovuyor musunuz?” Asiye: “Bir, buraya gelen insanlara biz misafir diyoruz.” Aybike: “İki, öyle kafamıza estiği için değil sen ve senin yanındaki arkadaşın kötü birer insan olduğunuz için buradan kovuyoruz.” Berk: “Üç, bunun için de sizden değil (etraftaki masalara seslenerek) misafirlerimizi rahatsız ettiğimiz için onlardan özür diliyoruz.” diyerek Kaan'ı zorla ayağa kaldırdı. Harika: “Napıyorsun ya sen? Berkkk…” Artık kendini tutamayan Ömer: “Yapması gerekeni yapıyor. Benim ya da bizlerin aylardır yapması gerekenleri yapıyor. Ama dur bende ekleme yapayım.” diyerek bir kafa attı Kaan'a. Kaan, daha ne olduğunu anlayamadan yere yapıştı. Ömer: “Bu aylar önce abimin yaralanmasına neden olduğun için. Belki hala yapanlar ile arandaki bağı ortaya çıkaramadık ama senin yaptırdığını hepimiz biliyoruz oğlum.” Doruk: “Çok az kaldı Kaan, çok az. Yakında sen bizim etrafımızda gezemeyeceksin. Bırak bizim etrafımızı dışarda bile gezemeyeceksin.” Ekibin geri kalanı şaşkınlık ile etrafa bakarken Ömer: “Sarı şeytan al şu arkadaşını da gidin buradan. Yoksa ben nasıl yere oturturduysam aynı şekilde kaldırıp buradan postalarım. (masalara dönerek) Hepinizden şahsım ve kafe ekibi adını özür diliyorum ve iyi günler diliyorum.” diyerek ekibi içeri topladı. Dışarıda Kaan ve Harika Saklı Bahçe’den ayrılırken içeride de birçok meraklı göz Doruk ve Ömer’e bakıyorlardı. Bu gözler birçok soru içeriyordu.   

~BÖLÜM SONU~

Merhabalar canlarrr nasılsınız?
Umarım çokk iyisinizdir.
🤩
Hikayemiz nasıl gidiyor?
Yorumlarınızı, oylarınızı ve eleştirileriniz bekliyorum.
🐣
Oy veren ellerinize ve okuyup yorulan gözlerinize sağlık.
🌼
Şimdiden iyi bayramlar...
Hoşçakalın...
🤍

İçimizde SaklıWhere stories live. Discover now