TAM ON İKİDEN

547 72 37
                                    

Aren'e döner dönmez yine ilk gün ki gibi donup kalmıştım. Ama bu Aren bildiğimden çok daha farklıydı. Yedi sene öncesine göre öyle değişmişti ki! Artık daha uzun ve kalıplıydı. Siyah saçları biraz daha uzamış ve gözünün üzerine dökülmüştü. Öyle serseri bir havası vardı ki...

Ve baktıkça beni yakan gözleri artık sadece ruhunun karanlığını yansıtıyorlardı. O değişmişti. Çok değişmişti...

"Seni buldum."

Aren'i gördüğüm anda içimde pusuya yatan duygular taşmak için zorlamaya başlamışlardı kapılarımı. Ona doğru koşup boynuna atlamamak için kendimi zor tutuyordum. Ayrı kaldığımız sürede defalarca Aren'i göreceğim anı hayal edip duymuştum. Şimdi karşımda kanlı canlı duruyor olması beni heyecanlandırıyor ve aptalca davranmaya sevk ediyordu. Lakin kendimi dizginlediğim bu yedi yıl boyunca nasıl dayandıysam yine dayanmalıydım.

"Neden geldin Aren?"

Elimden geldiğince ilgisiz bir tavırla yanında geçip salona yöneldim. Hala bana kişisel emelleri için yaklaşmış olma olasılığından rahatsızlık duyuyordum. Ve tabi yakınındaki havayı ne kadar az solusam o derece iyiydi benim için. Aren'in üzerimde bıraktığı etki yüzünden boğulacak gibi oluyordum. 

"Tüm söyleyeceğin bu mu? Neden geldin?"

Ve elbette peşimden salona girmişti. Bana yakın olmaması için acaba evden mi çıksaydım?

"Senden beni bulmanı istediğimi hatırlamıyorum Aren."

"Evet haklısın istemedin ama ben istedim. Söylesene benden neden kaçtığını bilmek hakkım değil mi? Birden ortadan kayboluverdin! Başına bir şey gelmiş olabileceği düşüncesi bana ne tür işkenceler yaptı bir fikrin var mı senin?" 

Ya ben Aren? Ben nasıldım senin haberin var mı? Kolay mıydı zannediyorsun bir hayatı geride bırakıp arkana bile bakmadan çekip gidebilmek? Sevdiklerini bırakmak kolay mıydı sanıyorsun? Sen ve Şebnem sayesinde arkadaşlık duygularını tattım ben. Belki bir zamanlar yalnızlık benim için zor değildi ama sizi tanıdıktan sonra yokluğunuzla başa çıkmak öyle berbat bir histi ki! 

İçimden ona daha pek çok şey söylemek geçiyordu. Lakin tek birini bile telaffuz edecek yüreğim yoktu. 

"Beni nasıl buldun?"

Öyle ya babam yerimin bulunmaması için bana özel bir kolye vermişti. Kolyedeki büyü varlığımı gizliyordu. Ben istemediğim sürece kimse beni bulamaz ve varlığımı hissedemezdi.

Aren yavaşça bana yaklaştı. Ne yapmaya çalıştığını anlamak istercesine olduğum yerde kıpırtısız bekledim. Aramızda santimler kala durup elini boynuma götürdü. Bana dokunacağını zannettiğim parmakları kolyemin zincirine dokunmuştu. Zincir boyunca aşağı kaydırdı parmaklarını. Sonra korunma sembolünün üzerine geldiğinde onu tutup havaya kaldırdı. Sanki daha yakından bakmak istermiş gibi. Ama buna ihtiyacı olmadığını ikimizde iyi biliyorduk. Yeterince yaklaşmadan da ne olduğunu görebilirdi. 

Onun tek derdi bana işkence etmekti. Susturmayı başaramadığım kalbimi rahatlıkla duyabildiğinden emindim. Ondan etkilendiğimi bilmesi bana hiç yardımcı olmuyordu.

Boşta olan elinin parmaklarını üzerindeki tişörtün boyun kısmından içeri soktu ve kendi boynunda takılı olan kolyeyi tutup bana gösterdi. Benim kolyemin aynısıydı! Demek o da kendini bu şekilde benden gizlemişti. Ve muhtemelen de babamdan.

"Başından beri seni izliyordum. Gittiğinin ilk senesi peşine düştüm. Anlamalısın bu benim doğamda var Beliz. Ben bir avcıyım. Gözüme kestirdiğim ne olursa olsun peşini bırakmam." 

Karanlığın Prensleri 5 - "Gölgedeki Avcı"Kde žijí příběhy. Začni objevovat