10. Bazı Terapi Delirmeleri

922 124 190
                                    

Bölüm 10. Bazı Terapi Delirmeleri




Geçmiş zordur, üfle gitsin! Diye okumuştum bir yerde. Evet, geçmiş üfleniyordu ama üfleyen ben değildim. Geçmişi benim üzerime üflüyorlardı.

Bazı insanlar hırslı ve kibirli birer şeytana dönüşüyordu. Bu şeytanlarla nasıl baş edeceğimizi biliyor muyduk? Başımıza gelmediği müddetçe bilemezdik. Bir olayı yaşamadan onun hakkında yorum yapmak çok kolay, ama büyük bir önyargıydı.

O karşılaşmanın üzerinden iki hafta geçmişti. Çocukların hiçbiri tekrar bir yorum yapmamış, herhangi bir imada bile bulunmamışlardı. Bu çok işime geldi çünkü insanlara sürekli açıklama yapmayı sevmezdim. İki hafta boyunca sık sık Dilara'yla yolumun kesiştiği kâbuslar görerek uykularımdan uyandım. Bilinçaltıma bu kadar etki ettiğine inanamıyordum.

İki haftadır canla başla çalışıp neredeyse proje dışında bir şeye odaklanmamıştık. En son bu durum Faysal Bey'in dikkatini çekmiş, beyinleriniz bana sağlam lazım, esnemiş ve yorulmuş bir şekilde değil, deyip bizi ofisten kovmuştu.

Açıkçası hepimiz olacaklar için heyecanlıydık. Bizi neler bekliyordu tam olarak bilmesek de yorumlarımızı eksik etmiyorduk.

Bu iki gün tatil günümüzdü. Güneş göz alıcı şekilde beni yeni bir güne hazırlarken, yatakta kedi gibi kıvrıldım. Günlerdir aklımda olan şeyi bugün yapacaktım.

Bikini, havlu ve güneş kremimi alıp, balkondaki insanlık için küçük ama benim için büyük olan havuzuma girdim. Akademinin her yerini ayrı ayrı nasıl sevebilirdim bilmiyorum. Şimdiden her yerle bir bağ kurmuş ve delicesine sevdiğimi hissediyordum. Burada ne kadar kalacağımız ucu açık bir soruydu. Gidersem bu konforu arkamda bıraktığım için ağlayabilirdim. Bilekliğim bile burayla sınırlıydı. Keşke onu yanımda götürme şansım olsaydı.

Tenim yeteri kadar bronz değilmiş gibi üstüne bir de güneşlendim. En sonunda kendimi banyoya atıp duş aldım ve hazırlanıp siyah bir eşofman ve yine siyah bir tişört giydim. Siyahı hep asil bulurdum. Benim için ayrıcalıklı renklerden biriydi.

Hızlıca kahvaltı yaptıktan sonra ortak salona geçtik. Levent bugün bize eşlik etmeyeceğini bir randevusu olduğunu söyledi için saatlerdir ortalıkta yoktu. Herkes kendi halinde sohbet ederken, su içmek için mutfağa gittim. Koridoru döneceğim sırada biriyle çarpıştım ve çığlık atmaya başladı. Bulaşıcı bir hastalık gibi bende çığlık atmaya başladım. Karşılıklı bağırırken içeridekiler sesimize çoktan gelmişlerdi.

"Ne oluyor?" diye sordu Dizdar sakin bir sesle. Ortalığı bu sefer sessizlik, bir çığlık gibi kaplamıştı.

Karşılıklı çığlık attığım o kişi Levent'ti. Birden sanki aklına bir şey gelmiş ve inme inmiş gibi hareketsiz kaldı. Hepsi bir tiyatro izler gibi sessiz ve meraklı gözlerle bizi izliyordu. Bir müddet sonra Ceyhun "Ya donmuş rolü oynuyor ya da Gökçe sihirli bir cadı ve onu kızdırdığı için daha fazla dayanamayıp Levent'i büyüledi." dedi kafasını kaşıyarak.

"Bence kendi haline bıraksak daha iyi olur." dedi ve arkasını dönüp gitti Arda. Aradığı ilginçliği ve kaosu bulamayan seyirciler gibi tek tek dağıldılar, mini tiyatro gösterimizden.

Koridorda sadece üçümüz kalmıştık. İnme inmiş taklidi yapan Levent, ne olduğunu anlamaya çalışan ben, bu anlamsız tiyatronun bir an önce bitmesini ister gibi bize sabırsızca bakan Dizdar.

"Levent bir çeşit transa girdiğini düşünüyorum. Gelecekten kesitler falan görmüyorsan, birazdan gözlerinin akı tamamen ortaya çıkmayacaksa ben gidiyorum."

PROJE 44 (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now