6. Bilinçaltı

1.4K 159 437
                                    

Selam herkese🌹
Başlamadan önce oy vermeyi unutmayın✨
Keyifli okumalar ⭐




Bilinçaltınızın içine girdiğinizde dışarıdan gözlem yapabiliyordunuz. Görünmeden insanların yanından geçebilir. Veya olay seyrini değiştirebilirdiniz. Yaşadığım son birkaç saati geriye doğru sardığımda Çakır'ın elinde bir şırıngayla Meyvelerin içine bir sıvı enjekte ettiğini görüyordum. Sanırım işini sağlama almak adına bir değil, birden fazla meyveye vermişti elindeki sıvıdan. Etrafını kontrol edip kapıya tıklar tıklamaz arkasına bile bakmadan ayrılmıştı odamın önünden.

Zamanı birkaç saat daha geriye alıp düşündüğümde bu sabaha gidiyordum. Kahvaltıya herkesten önce o gelmişti. Yardım etme bahanesiyle beni konuşturup, istediği bilgilere ulaşmıştı. Meyveye hayır diyemeyeceğimi ve görür görmez yiyeceğimi düşündüğü için, kibar bir not yazıp bir sürpriz gibi göstermişti. Ben de inanmıştım.

Yatağımdan koşup banyoya gittiğimde içimde ne varsa çıkarmıştım. Tam elimi yüzümü yıkayacağım sıra da kapı yeniden tıklanmıştı. Korku dolu gözlerle kapıya bakıyordum. Başladığı işin bittiğini mi görmeye gelmişti. Kapı tekrar tıkandı ve yavaşça açılmaya başlandı. Adım sesleri odaya doğru dolarken...

Nefes nefese ve ter içinde kalmış bir şekilde yataktan doğruldum. Ne yani bir kâbus muydu? Meyveyi yerken aklımdan asla böyle bir şey geçmemişti. Bilinçaltım bana böyle bir ihtimal daha olabileceğini adeta bir anne uyarısıyla göstermişti.

Hâlâ rüyamın etkisindeyken saati kontrol ettim. 06.24. Bu saatten sonra asla uyuyamayacağımı bildiğimden kendimi duşun altına attım.

Duştan çıktıktan sonra hazırlanmaya başladım. Açık pembe tonlarında ince, uzun kollu bir crop, altına yine aynı renk belden bağlanmalı bir etek giydim. Makyajımı yapıp kendime ışıltı kattığımda gördüğüm rüyanın hiçbir etkisi kalmamıştı. Saçlarımı açık bırakıp kurutmadan çıktım.

Bu sefer yanıma fotoğraf makinesini de almıştım. Bu saatte kimse uyanmadığı için doğa içerisinde yürüyüp, doğanın güzelliğinin fotoğraflayacaktım.

Bir saatlik yürüyüşün ardından harika şeyler ölümsüzleştirdim. Açık havada yürümek, omuzuma kelebekler kondurup kanat çıkaracakmışım gibi sırtımı karıncalandırıyordu.

Bu kadar yeterli deyip arkamı dönüp gideceğim sıra bir hareketlilik dikkatimi çekti. Neydi bu bir hayvan falan mı? Faysal Bey böyle bir bilgi vermemişti ama neticede burası da bir orman sayılırdı. Ne yapacağıma karar veremediğim saniyelerde onun sesini duydum.

"Henüz buna hazır değiller, söyleyemeyiz."

Neye hazır değildik? Yanındaki kimdi? Sabahki kabusumdan sonra iyice paronayak olmaya başlamıştım. Kolumdaki yılan dövmesine sanki bana şahitlik edebilecek gibi bir bakış attım.

Arkamı dönüp gitsem benim duyduğumu anlar ve olayların gidişatı değişebilirdi. Bunun için hiçbir şey duymamış, sanki gezintiye devam ediyormuş ve onları yeni görmüş gibi yürümeye devam ettim.

"Faysal Bey! Siz de mi yürüyüşe çıktınız? Sabahın bu saatlerini ben de çok severim."

Beni gördüğüne afallayan Faysal'ın gözlerinden saniyelik bir endişe geçmişti, ama pür dikkat ona bakarken gözlerimi kaçırmamıştım.

"Günaydın Gökçe. Biz de biraz yürüyüş yaparken asistanımla yarınki planı gözden geçiriyorduk. Bu arada sizi resmen tanıştırmamıştım. Asistanım İris."

İlk geldiğim akşam bütün geceyi ifadesiz suratıyla izleyip asla konuşmayan asistana baktım. Saçları değişmişti. Bir anda bu kadar kısalıp uzayamayacağından peruk takma ihtimali yüksekti. Demek adı İris. Ne değişik bir isim böyle.

PROJE 44 (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now