....

Sevimli uykumu bölmek isteyen güneş ışığı ve bir takım sesler sinirimi bozarken gözlerim alışık olmadığı aydınlığa uyandı. Oldukça susamıştım. Aklıma gelen şeyle tişörtümü kaldırıp baktım. Açıkçası dağınık yatıyordum ve bu da yaramın tazeliğini korumasına yardımcı oluyordu. Bandajda çok olmasa da biraz kan sızıntısı görünüyordu. Yüzüm buruşurken yatakta doğruldum. Üzerimdeki yünden yorgana bir öpücük bahşettim. Günlerdir uyuduğum en güzel uyku olmasına vesile olduğunu kabul etmem gerekirdi.

Ayaklarımı yataktan sarkıtıp kalktım. Saatin kaç olduğunu bilmiyordum. Ya çok erken yada çok geçti. Yani benim buradan ayrılmam gerekiyordu, onlara biraz daha yük olamazdım. Tıkırtı sesi hala devam ediyordu. Savsak adımlarımı atarak odanın kapısını açtıktan sonra holdeydim. Sesi dinleyerek sesin merkezine doğru yürüdüm ve kapının önünde durduğumda buranın mutfak olduğunu anlayabilmiştim. Sesin öz kaynağıysa Hatice teyzenin elindeki bıçaktı. Salata doğruyordu. Yani bu biraz kaba kaçtı, kabul ediyorum. Dilimliyor desek daha kibar olurdu.

Dudaklarım onun bana nereden verdiğini bilmediğim güvenle kıvrıldı. İçten bir gülümsemeyi kendime ve bir başkası arasındaki münasebete hediye etmeyeli uzunca bir süre olmuştu. Genelde sahte insanlara sunduğum sahte gülümsemem, yinede yakışıyordu bence.

Beni farketmeyen Hatice teyzenin yanına vardım. Varlığımı farkettiğinde dudakları tebessüm etti.

"Ben erken kalkıp evden gizlice çıkmayı planlarken sen bir de kahvaltı mı hazırladın?" dedim sırıtırken. Garip bir rahatlık vardı üstümde. Ama gerçi utanmayan bir insan olduğumu da belirtmiştim. Sadece biraz mahçuptum. Tamam biraz değil, çok mahçuptum. Yinede utanmak farklı bir şeydi işte. Çekingenlik bana göre değildi.

Beklemediğim şekilde Hatice teyze kaşlarını çattı.

"Nereye kaçıyorsun acaba? Birde söylüyor! Tevbe ya Rabbi'm." Kızmasına güldüm.

"Yük olmayı sevmiyorum."

"Şimdi terliği yiyeceksin!" dediğinde yalancı bir korkuyla sıçradım. Açıkçası annem olmasını çok isterdim. Terlik yemek farklı bir fanteziydi kabul, ama hoşuma gitmişti işte. Dilimlediği salatalıktan bir dilim uzattığında elime alıp ağzıma atmam bir olmuştu. Ben, açlığımı şuan hissediyordum. Neredeyse bir gündür açtım! Ki yiyemediğim o hastane yemeklerini sayarsak on günü aşkındır açtım.. Aç Hafsa, sahiden açtı. Ağzıma attığım salatalığı çiğnerken, "Zehra nerede? Kahvaltı edeceğimizi söylemişti dün." dedim.

Hatice teyze derin bir nefes verirken eliyle mutfakta duvara yaslı olan masayı işaret etti. Onu dinleyerek oturdum.

"Zehra hemşire." dedi açıklayacağı şeyin ön haberini verir gibi. "..Nöbete gitti. Sen uyuduğun için rahatsız etmek istemedik. Yiyip çıktı hemen zaten." Başımı sallayıp sustum.

Meraklı sesim içimdeki ringte galip gelip yine durmamıştı. Garip bir şekilde susmayı sevmiyordum.

"Hatice teyze?" İlk defa yüzüne karşı ismiyle hitap etmiştim. Dünden beri resmî -iz ekiyle yine iyi bile dayanmıştım. Elindeki tabağı masaya koyarken gülüyordu. Bir an bana bakıp "Efendim?" dedi

"Bu evde, " dedim işaret parmağımla içinde bulunduğumuz evi gösterirken, "Tek mi yaşıyorsun?"

"Hayır," dedi. "Oğlum ve kızımla yaşıyorum." Kaşlarım şaşkınlığını belli edercesine havalandı.

"Dün yukarıdan çağırdın onları." Dudaklarını birbirine birbirine bastırdı.

"Seni çağıracağımı söylediğimde üst daireye çıktılar."

MUHÂFIZWhere stories live. Discover now